Faruk Köse

Faruk Köse

“Demokratik Despotizm”e geçiş mekanizması

“Demokratik Despotizm”e geçiş mekanizması

Demokrasi’nin, tarihin gördüğü en sinsi ve katı “despotizm” olduğunu zaman zaman söylüyorum. Bu konuda detayı, uzun süredir üzerinde çalıştığım, ama bir türlü bitirme fırsatını bulamadığım “Demokratik Monarşizm” adlı kitabıma bırakarak, bugün “Demokratik Despotizm”e geçişe dair mekanizma üzerinde üzerinde durmak istiyorum.

Eski Yunan filozofu Platon (Eflatun)’a göre, “tanrı” evrenin yönetimini insana bıraktıktan sonra, yönetim sistemleri “Monarşi”den“Demokrasi”ye kadar birbirini izleyen bir “döngü” ile yürümeye başladı. Önce bir “devlet ideası”nın varlığından söz eden Platon, bu “İdealar Evreni”ndeki devletin, gerçek, yetkin, değişmeyen devlet olduğunu;“Nesneler Evreni”nin devletleri olan “yeryüzü devletleri”nin ise, “devlet ideası”nın kopyaları olduğunu söyler.

Platon’a göre yeryüzü devletlerinde yönetim biçimleri sürekli birbirine dönüşür ve bununla ilgili mekanizma şöyledir:

 İnsanoğlu kabileler halinde yaşarken “ideal devlet”e benzer bir yönetim biçimi olarak “Patriarşi”yle yönetilmektedir. Daha sonra kabilelerin birleşmesiyle oluşan büyük toplumda yönetim tek bir kabile şefinin eline geçerek “Monarşi” kurulmuştur. Bir süre sonra toplumu birkaç kabile birlikte yönetmeye başlayınca, “en iyilerin yöneti”mi olan“Aristokrasi”ye geçilmiştir.

Platon, ideal devlette bozulmanın başlangıç noktası olarak yöneticilerin“uygunsuz zaman”da çocuk edinmelerini gösterir. Yani yöneticiler çocuklarından çok çekmektedir. Bu çocuklar büyüyüp başa geçtiklerinde ruhtan çok bedene, akıldan çok duygulara ve zevklere önem vermeye başlarlar. Böylece “şana/şerefe önem verenlerin yönetimi” demek olan“Timokrasi” ortaya çıkar. Timokrasi’de bilgelikten çok şan, şeref ve şatafata düşkünlük gösteren bir sınıf, “mülkiyet düzeni”ni bozar;topraklar, binalar, zenginlikler kapışılıp paylaşılır. Yönetim sistemi Timokrasi iken, işte bu “şan/şeref/şatafat düşkünlüğü” yönetim sistemini “oligarşi”ye dönüştürür.

Nihayet zenginlik, yeni ve lüks malların malların satın alınmasına veya üretilmesine, yeni mesleklerin ve iş alanlarının ortaya çıkmasına sebep olur. “Oligarşi”den “Demokrasi”ye geçiş, işte bu “doyumsuz zengin olma hırsı”nın sonucudur. Çünkü yoksulla zengin arasındaki uçurum “iç savaş”a yol açar ve bu savaştan yoksullar galip çıkınca “Demokrasi”kurulur; herkes “eşit haklar”a sahip olur. Ancak Platon’a göre “eşit olmayanlara eşit haklar vermek” adaletsizliğin ta kendisidir.

Platon, Demokrasinin bu ilk dönemini “Yasalı Demokrasi” olarak tanımlar. Bu dönemde yöneticiler herkese bol keseden “özgürlük”dağıtmaktadır. Ancak o kadar aşırı özgürlükler verilmiştir ki, bir süre sonra yöneticiler bu kadar özgürlük içinde “yönetme egoları”nı tatmin edemez olurlar ve fırsatını bulduklarında “Yasalı Demokrasi”yi “Yasasız Demokrasi”ye dönüştürürler.

Ancak bu sefer de zenginler rahatsız olmaya başlar. “Yasasız Demokrasi”de kendilerini güvende hissetmeyen zenginler, Demokrasiyi yıkıp “Oligarşi”ye dönmenin hazırlıklarını yapmaya başlar. Sonunda, onların desteğini alan bir “halk önderi” yönetimi ele geçirip “Tiran” olur; yönetim yeniden “Tiranlık”a dönüşür. Çünkü Platona göre her aşırılığın ardından “sert bir tepki” gelir. Demokrasi özgürlükte aşırıya gidince, vatandaşları tek bir zorba yöneticinin buyruğu altına alan “Tiranlık”ortaya çıkmıştır ve bu Tiran, toplumu “hiçbir yasayla bağlı olmaksızın, zorbalıkla” yönetir. Varolan yasaları da kendine göre uygular.

Platon’un “Yönetim Sistemleri Döngüsü”nü benimseyen Roma’nın ilk siyasal düşünürü Polybius, “yönetim biçimleri”nin bir “doğal yasa” gereği ister istemez belli bir sırayı izlediğini söylemiştir.

Polybios’a göre ilk yönetim biçimi, “tek kişinin kaba gücü”ne dayanan“Tiranlık”tır. Zamanla “akıl ve mantık” üstün gelerek “Tiranlık” yıkılır,“Monarşi/Krallık” kurulur. Krallar “yasalara göre yönetim”den ayrılınca,“Monarşi” tekrar “Tiranlık/Despotluk”a dönüşür. Soyluların “despotluk rejimi”ni yıkmaları ile “Aristokrasi”ye geçilir; ancak “para tutkusu”na kapılan soylular halka zulmetmeye başlayınca rejim “Oligarşi”ye dönüşür. Buna karşı ayaklanan kitleler “Demokrasi”yi kurarlar ve “eşitlik” ve“özgürlük”ü en yüce değerler olarak benimserler. Ancak çok geçmeden“Demokrasi” yozlaşır; yasalara saygı azalır, şiddet artar. Bunun sonucunda rejim, Platon’un “ayaktakımının yönetimi” dediği“Oklokrasi”ye dönüşür.

Polybius, bozulmanın asıl nedeninin, devlet görevlerine geçenlerin artan refah ile “doğru ölçü”yü aşan tutkulara kapılmaları olduğunu söyler. Polybius’a göre bozulma, “Monarşi”nin özünde “Mutlakçılık”,“Aristokrasi”nin özünde “Oligarşi”“Demokrasi”nin özünde ise “yasa tanımayan bir vahşet ve şiddet eğilimi” bulunmasındandır.

Polybios, bozulmanın “evrensel ve kesin bir yasa” olduğunu ve hiçbir yönetim biçiminin bozulmadan kurtulamayacağını söyler. Ancak bozulma önlenemese de, eğer “siyasal güç” farklı merkezlere, kişi ve kurumlara dağıtılır da birlikte kullanılırsa, yöneticilerin kendilerini “ölçüyü aşan tutkular”a kaptırmalarından doğan bozulma azaltılabilir ve çöküş geciktirilebilir.

Şimdi ben bu yazıyı niçin yazdım?

Onu siz bana söyleyin. Önce başlığı, sonra yazıyı yeniden okuyun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Faruk Köse Arşivi