Recep Garip

Recep Garip

Cizre’de yedi bilge “yedi güzel adam”

Cizre’de yedi bilge “yedi güzel adam”

El­ham­dülil­la­hi rab­bil ale­min.. Ye­di Bil­ge “Ye­di Gü­zel Ada­m” ki­ta­bı­mın li­se­li genç­ler ta­ra­fın­dan okun­du­ğu­nu ona bi­na­en söy­le­şi için Şır­nak-Ciz­re­’ye da­vet edil­di­ğim­de ba­şım üs­tü­ne di­ye­rek yo­la ko­yul­muş­tum. Mih­man­dar olan Me­tin Eriş ağa­bey ile Na­zif Gür­do­ğan ho­cam­dı. On­la­ra mü­te­şek­ki­rim. Her şey için bir ne­den var­dı. Ne­den­siz hiç­bir şey yok­tu. Yü­rü­mek için­de, otur­mak için­de, gül­mek için­de bir ne­den var­dı el­bet­te. Ne­den­siz ku­ru yap­rak da­lın­dan düş­mü­yor­du, düş­mez­di.

Ciz­re­’ye, Dic­le­’ye geç kal­dı­ğı­mı söy­le­di­ğim­de ken­di yur­du­mun, öz ül­ke­min, kar­deş­le­ri­min acı­la­rı­nı da his­set­ti­ği­mi ifa­de et­me­li­yim. Sa­yı­sız ka­vim­le­rin, ka­bi­le­le­rin, dev­let­le­rin yur­du ha­li­ne gel­miş gi­de­rek ka­dim­le­şe­rek yur­du­mun, top­ra­ğı­mın, in­sa­nı­mın, eme­ği­nin, aş­kı­nın, il­mi­nin ve ir­fa­nı­nın, tek­nik ve do­na­nı­mı­nın yüz­yıl­lar ön­ce­sin­den baş­la­ya­rak ik­ram edil­di­ği men­zil­ler­de bu­lun­muş ol­mak şük­rü ge­rek­ti­rir el­bet­te. Tu­fan­lar Pey­gam­be­ri Nuh (as)’ın kab­ri­ne diz çök­tü­ğüm­de yü­re­ğim­den akan ır­mak­lar his­set­tim. Bağ­da­t’­ta İmam-ı Aza­m’­ın kab­ri ba­şın­da, Ab­dul­ka­di­ri Gey­la­ni­’nin ba­şın­da ne his­set­tiy­sem onu his­set­tim. Kar­deş­le­ri­min göz­le­rin­de gör­dü­ğüm tev­hit ve uhuv­ve­tin aşk­la yük­lü ol­du­ğu­nu gör­düm.

Be­ni ka­bul eden genç­le­rin ge­le­cek için düş­le­ri­ni gör­düm. Şa­ir, aday­la­rı­nı, ya­zar aday­la­rı­nı gör­düm.

Yü­rek­le­rin­de­ki iman­la, şii­re soy­lu at­lar gi­bi do­lu­diz­gin koş­tuk­la­rı­nı gör­düm. Sa­yı­sız kuş­lar uçur­duk ge­le­cek için. Top­ra­ğa to­hum­lar ek­tik, iman, inanç, bir­lik ve kar­deş­li­ği­miz adı­na. Son­ra şi­ir­ler oku­duk du­a ba­bın­dan. Sa­yı­sız dua­lar­la mu­hab­bet dev­şi­re­rek sı­ca­cık, ta­ze­cik yü­rek­le­rin umut­la­rı­nı gör­düm. Gör­dü­ğüm inanç­tı, iman­dı, sa­mi­mi­yet­ti,  kül­tür­dü, sa­nat­tı, şi­ir­di, ye­di gü­zel adam­dı. Yu­nu­s’­tu, Mev­la­na­’y­dı, Meh­met Aki­f’­ti, Ne­cip Fa­zı­l’­dı, Se­za­i Ka­ra­ko­ç’­tu, Fet­hi Ge­muh­lu­oğ­lu­’y­du, Nu­ri Pak­di­l’­di, Ah­med-i Ha­ni­’y­di, İs­ma­il el- Ce­ze­ri­’y­di.

“Ey sev­gi­li de­di­ği­miz­de yü­rek­ler­de açan gül­le­ri gör­düm. Gör­dü­ğüm her çi­çek, her gül to­mur­cu­ğu Se­za­i Ka­ra­koç, Nu­ri Pak­dil, Ca­hit Za­ri­foğ­lu­’y­du. Meh­met Akif İnan, Er­dem Ba­ya­zıt, Ala­ad­din ve Ra­sim Öz­de­nö­ren ile Na­zif Gür­do­ğa­n’­dı.

Ciz­re­’den yer­yü­zü­ne ve gök­yü­zü­ne yö­nü­nü çe­vir­miş, yü­re­ği Mek­ke olan, Me­di­ne olan, Ku­düs olan, Af­ri­ka olan yü­rek­ler gör­düm. Yü­rek­le­rin­de, göz­le­rin­de his­set­ti­ğim ışık iman­dı, inanç­tı, şi­ir­di. Ciz­re­li Da­hi İs­ma­il el Ce­ze­ri­’ye hay­ran­lı­ğım de­rin­le­şe­rek Dic­le­’ye dö­nüş­tü. Dic­le şi­ir­le­ri­mi­zin atar da­mar­la­rın­dan bir da­mar­dı. Nil ka­dar, Sa­kar­ya ka­dar, Sey­han ka­dar, Fı­rat ka­dar şi­ir­di bi­zim için.

Bi­li­rim ki ora­da dün­de, bu gün­de, ya­rın­da kar­deş­le­ri­min evi, bar­kı, tü­ten ocak­la­rı var. Her da­im ka­pı­la­rı­nı ça­la­bi­le­ce­ğim, yü­rek­le­ri­ne yü­rü­ye­bi­le­ce­ğim, bir­lik­te sec­de­le­re va­ra­bi­le­ce­ğim kar­deş­le­rim var. Ay­nı aşk­la, coş­kuy­la ka­dim coğ­raf­ya­nın dört bir ya­nın­da bir­lik­te yü­rek yü­re­ğe ola­bi­le­ce­ğim-iz dost­la­rı­mız var. Bu­gün sis­ler­le kap­lan­mış ol­sa da bi­li­yo­rum ki bir Mek­ke rüz­gâ­rıy­la, Me­di­ne esin­ti­siy­le Tev­hit ol­muş tek bir yü­rek gi­bi çarp­ma­yı sür­dü­re­cek­tir. Vah­det her da­im biz­le­ri di­ri tut­muş­tur, kar­deş kıl­mış­tır.

Dic­le­’ye yö­nel­di­ğim­de yüz­yıl­la­rın ak­tı­ğı­nı gör­düm. Yü­rek­le­rin yan­gın­lar­da eri­yip git­ti­ği­ni gör­düm.

Ağıt­lar­la, nin­ni­le­rin yan ya­na dur­du­ğu­nu gör­düm. Mem-u Zin-in yan ya­na tev­hit edil­miş Ley­la­’ü Mec­nu­n’­a dö­nü­şe­rek bil­lur çeş­me­ler­den ik­ram­la­rı­nı gör­düm. Ora­da Do­ğu­ba­ya­zı­t’­tan kal­ka­rak bir şa­ir soy­lu­lu­ğu içe­ri­sin­de Ah­med-i Ha­ni­’nin adım­la­rı­nı, dua­ya dö­nü­şen ses­le­ri­ni işit­tim. Kır­mı­zı Med­re­se­’de Şeyh Ah­met el Ce­ze­ri­’nin tef­sir ders­le­rin­de­ki mu­hab­be­ti, il­min na­sıl­da yer­yü­zü­ne da­ğı­lı­şın­da ki sır­la­rı gör­düm. Tef­sir­den şii­re dö­nü­şen yü­rek­le­rin ila­hi­ler­le di­van­la­ra dö­nüş­tü­ğü­nü, el sa­nat­la­rı­nın ma­hir el­ler­de iş­le­ni­şi­ni, do­ku­nu­şu­nu hat­lar­la, tez­hip­ler­le, eb­ru­lar­la na­sıl da coş­tu­ğu­nu gör­düm. İlim ve ir­fan sof­ra­la­rı­nı her da­im açık tut­ma gay­ret­le­riy­le Ab­dul­ha­ki­mi, Naz­mi­’yi, Mu­ca­hi­t’­i sa­yı­sız ya­ra­nı gör­düm.

Ol mu­hab­be­tin ol Re­sul­den sü­zü­le­rek biz­le­ri ta­ze­cik tut­tu­ğu­nu gör­düm.

Dic­le bu­la­nık­tı, ses­siz ve bit­kin bir du­rum­day­dı. Rah­met yağ­mur­la­rıy­la ye­ni­den tek bir yü­rek ha­lin­de Al­lah ve Re­sul öl­çü­süy­le dim­dik ba­tı­ya kar­şı, em­per­ya­list­le­re kar­şı iç­ten içe di­ri­li­yor­du dur­ma­dan.

Mad­de­ye kar­şı me­ta­fi­zi­ğin bir im­ti­ha­nıy­dı bu. İman­la şir­kin sa­va­şın­da di­ri­liş İs­la­m’­ın­dı. Yıl­lar ön­ce gör­dü­ğüm Tu­na­’dan san­ki bir ha­tı­ray­dı Dic­le. Sa­ray­bur­nu­’n­dan bak­tım Dic­le­’ye, İs­tan­bu­l’­dan bo­ğa­zın su­la­rı­na ba­kar gi­bi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Recep Garip Arşivi