Recep Garip

Recep Garip

Sonbahar

Sonbahar

Sonbahar “renk fenerleri”ni alıp götürdü. “İlahi sanat”, ölümle temas kurduruyor, her yaprak, bir ölüm rüzgârına muhtaç, her bakış ötelerden bir haber. Yazıyı dinamik kılan unsur, ruhun algılayışıyla orantılıdır. İç huzur, iç ses, iç duyuş sizi bir yolculuğa doğru taşımıyorsa yazının şiiriyeti, musikisi ve resim unsuru eksik demektir. Dokunuş, ezel çizgisinden bir ilhamdır ki mevsimleri hissedebilesin. Gün gün yaşanır mevsim.

İçimizde yaşadığımız zindandan kurtuluş; şiirle, yazıyla kendisini özgür kılar. Yazmak için özel mekâna ihtiyaç duymaz zindanında beslenen. Zindan, ruh, fikir, düşünce ve sanatın beslendiği mahfuz bahçedir. Dış dünya olaylarıyla birlikte, mahfuz olanın ele geçirdikleriyle yazı, şiir, sanat doğumunu gerçekleştirir. Bu bir kopuş değil bir oluştur, yeniden varoluştur. Anne karnındaki saf besleyiş hüviyetiyle, yazıyla inşa oluş halidir kalemin dile gelişi. Kalem, sonsuzluğun –yaratıcının- insanlığa en büyük armağanıdır. Kaleme sahip çıkmak, namusa sahip çıkmaktır. Kalem sahiplerinin edep kapısı, edebiyatın, düşüncenin, şiirin ve sanatın kapısıdır. Bu kutlu kapıdan doğuşların, üretilenlerin, edep elbisesiyle okuyucuya ulaşması gerekir. Samimiyetin, ihlâsın, içtenliğin, dürüstlüğün, tazeliğin, asliyetin, özsuyuyla bezenişin sesi ve nefesi kelimelere sinmelidir ki etkili, kalıcı ve keskin olsun. Etkili, kalıcı ve keskin olması için; dile hükmeden iç huzurun dinginleşmesiyle, terbiyesiyle, tavsiyesiyle ve tezekkürüyle sükûn denizinden aldığı şuur, yazının, şiirin ve sanatın omurgasını oluşturur ki bu sağlıklı bir tefekkürün oluşmasını sağlar. Değilse yalnızca hevanın, iğvanın tıkırtıları cemiyeti meşgul etmekle kalmaz, ahlakın bozulmasını, çözülmesini sağlar.

Geceye işaret edince, gündüzü de söylemiş olursunuz. Zindan gecedir, gecenin doğurganlığını sağlayansa gün, yani aydınlık, yani nur. Yeniden doğuşun işaret fişeğidir güneş. Okurken de yazarken de konfordan ziyade aradığım, kendi ruh iklimimin dinlenebileceği, sürgün verebileceği bir mekândan ibarettir. Kalabalıklardan, çarşı pazarlardan, vapur, tren, otobüs neyi bulabilmişsem kendime dönüşümün –kitapla birlikte oluşumun- anahtarıdır kitap ve yazı. Kalabalıklar; savunmama, direnmeme, yürüyüşüme, yazıp çizmeme engel değildir. Bütün bunlarla birlikte üretilen yazı etkindir ve etkileyicidir. Mazeretleri yakarak hedefe ulaşabilirsiniz. Her bir mazeret, insanı hedefinden uzaklaştırır. En haklı mazeretin bile kabul edilirliği-edilebilirliği- çözülmeyi getirir. Bu nedenledir ki yazı hayatımda, hayatı kavrayışımda, verdiğim mücadelede asla bir mazeret ileriye sürmedim. Bu alanda var olmak isteyenler için, dahası cemiyette etkili olmak isteyenler için, lider vasıflı, hedefi yüksek tutanlar için mazeretlerini yakmalarını öneririm.

Kitap, ana kitaptır. Anakapı, bütün dillerin,  kelimelerin, sözlerin doğup geldiği sonsuzluk kapısıdır. Anakapı, varoluşun, her an yenilenişin, her an yeniden ve yeniden doğuşun idrakine açılan gök kapısıdır. Vahyin ışığına müdrik olan ruh, Peygamber parmağından akan pınarlarla beslenir.

Okumak, yaratılmışlığın farkına varmaktır. Gözün gördüğü, kulakların duyduğu, kalbin ve gönlün hissettiği bütün ayrıntılarda, yaratılışın idrakiyle ruhun aslına rücu etmesinden ibarettir. Dönüş yolunu görmektir okumak. Gidiş dönüşten ibarettir. Geçip gittiğimiz, görüp durduğumuz bu yeryüzü, bu gökyüzü, bu rüzgâr, bu deniz, bu hava, bu yağmur, bu sevgili, bu yaran, bu haldeş, bu mavi bakış, bu mavi dokunuş sonsuzluğun kapısına taşıdıkça, sanatın sanatkârına olan ünsiyeti, teslimiyeti ve bağlılığı sonsuzlaşır. Asıl mesele de budur; sonsuzluk muştusunda kemale ermek. Sonsuz olanın ikramını idrak, şuurdur.

Okumak, olayların farkına varmaktır. Kendini tanıdıkça berraklaşan sahne düzeni, oyunun bütün yönlerini görme imkânı sağlar. Oyunda, oyuncularda, sahnede, sahnenin arka planı da kitaptan, dahası insandan, dahası yaratılıştan, dahası hallerden izler yansıtır. Okumak, temas kurmaktır, açılmaktır, büyümek, gelişmek ve genişlemektir. Her bir eşyanın yaratılış sırrına vakıf oldukça, bilme duygusu artar, öğrenme duygusu tazelenir. Okudukça yenilenen ruh ve gönül; genişleye genişleye irfan kazanında kaynayarak asalet, şuur ve şiir libasını giymiş olur. Okumanın, bilimle, ilimle, öğrenmeyle, tanımayla, kavramayla, ünsiyetle, izanla yakın ilişkisinin bulunmasıyla, toplum hafızasına da, cemiyete de devlete de katkıda bulunmuş olur.

Yapraklar döküldükçe insan, kendi saçlarının, suçlarının, ömrünün de döküldüğünü düşünür. Söylemese de düşünür. Bir yanıyla tövbe, diğer yanıyla ölümün teması, insana sıkı sıkıya bağlanmıştır. Var olan, kazanılmış olan, elde olan, sevimli ve vazgeçilmez olan, göze, gönüle, nefse hoş gelen her şey bir an gelir ki elimizin altından kayıp gider. Gittikçe, azaldıkça, tükendikçe içimizden fırtınalar, çığlıklar yükselse de dönüş başlayınca, çöküş başlayınca, ayrılış başlayınca artık çare bulamazsınız. 

Çaresizliğe düşmeden önce, eldekilerin değerini bilmeli ki zamana hükmedilebilsin ve kalemin diline, tarzına, üslubuna, yazdıklarına, sorumlu olduklarına uygun davranılabilsin. Kalem, insanlığın dili olduğu kadar da namusudur. Yoksa vaktin sahibine, her şeyin sahibine dönüş, her an tazecik umutlarla yaşanılmaktadır. Hazır olamadığımızdan dolayıdır ki ayrılış, uzaklaşış, kopuş, kaçış, dönüş, dökülüş bize hep dokunur, hep gurbeti hatırlatır. Hiç kuşku yok ki “dönüş orayadır”. Yapraklar, kuşlar, kurtlar, börtü böcekler, arılar ve kelebekler, her türden baharın bütün çiçekleri geldikleri menzile, merkeze dönerken bize sesleniyorlar, dönüş yakındır ve hazırlıklı olunmalıdır diye.

Şimdi her esinti ötelerden bir haber, her düşüş bir uyarı, her kopuş yeni bir başlangıca işaret ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Recep Garip Arşivi