“AÇI/LIYORUM” A DİKKAT
Alâeddin Özdenören üzerinde, yeterince çalışılmamış hatta unutulmaya bırakılmış olan şairlerden denilse yeridir. Şiirle ve yazıyla olan bağlantısı liseli yıllarına dayanıyor. Kahramanmaraş’ın sokakları, kadim kültürel değerlere olan ünsiyeti ve halkın birbirine olan tutkunluğu kuşku yok ki mahalle meydanlarında ve sokak aralarında oyun oynarken bile etkindir ve etkileyicidir. Dile olan hâkimiyeti son derece güçlü olan şairimiz, kelimelere hükmetmesini bilir. Felsefeyi, düşünceyi ustalıkla şiire yerleştirmiş olan Özdenören, bir gün anlaşılacağını bilmektedir. Bir bakıma bir çiftçi hassasiyetiyle toprağını sürmüş, bir bahçıvan gibi bahçesini sulamış, güllerini budamış, çiçeklerini, güllerini yetiştirmiştir. Ona bir düşünce ve şiir dervişi denilebilir. Kendi şiiri için şöyle söylüyor; “Benim bütün şiirlerimde lirizm egemendir. His ve fikir dünyasının ukdeleri, dış dünyanın lirizmine bürünür. Böylece şiirim doğar. Dünya tablosu karşısında çaresiz ve yitik insanın teselli kaynağıdır şiir.
Şair, cansız maddeye kulak vermez. Çünkü soyut kanunluluk ve dolayısıyla şiir, cansız maddeye kulak verilerek elde edilmez. Bunu kabul edemeyiz. Soyut sorumluluk ve şiirin insanın organik yapısında mevcut olduğunu kabul etmek mantıki bir sorumluluk.. Hislerimiz zaten soyuttur. Yer kaplamaz, yaşanılır. İşte yaşanılırlığı şair, şiire döker..”
Ahır Dağının rüzgârlarıyla beslenen, yaz gecelerinin oldukça cömert olduğu çocukluk ve gençlik yıllarında yıldızları izlerken şiirin damla damla ruhunu okşadığını bilmekteyiz. Yaşanılmışlıkların, buhurdanlıktan süzülen kokular gibi şiirin varlığı kalemine sular yürütür, eşsiz ifadeler kayan yıldızlar gibi kendisini ele verdiğini söyleyebiliriz.
“Açılı/yorum”, rahmetli şair ve yazar Alâeddin Özdenören’in vefatından sonra yayınlanan deneme eseridir. Özgün ve oldukça güçlü bir dile sahip olan yazarımızın, deneme dili açısından edebiyat atölyelerinde takip edilmesi gereken özgünlükte olduğunu ifade etmekte yarar vardır. Özdenören kardeşlerin her ikisinin de edebiyatta kendi kalelerini inşa ettiklerini söyleyebiliriz. Her iki kalemin büyümesinde Necip Fazıl’ın, Sezai Karakoç’un ve Nuri Pakdil’in var oluşları, hem dile ve sanata, hem de edebiyata olan ünsiyetleri açısından bir belirginliktir. Rasim Özdenören denemede ve hikâyede uluslararası bir üne ulaşmış bir kalemimiz iken ikiz kardeş Alâeddin Özdenören ise henüz keşfini bekliyor. “Açılı/yorum” şair koyduğu bir isim değil yayıncının koyduğu bir isimdir. Daha içten, daha hissedilir ve daha edebi bir isim konulması gereklidir. “Açılı/yorum”un yeni bir baskısı yapıldığında mutlaka şaire yaraşır bir simin konulacağını da hatırlatmayı Rasim Özdenören Ağabeyin de böyle düşündüğünü ifade etmeliyim. Kitabın ilk yazısı “Kapı”, Bakara suresinin 189.ayetinin hatırlatılmasıyla başlıyor; “Evlere kapılardan girin ve Tanrı’dan çekinin ki kurtulasınız.” Yazar okuyucuyu önce silkeleyerek “Unutulmuşluklar”a gönderme yaparak vahyin muştucu temasını gerçekleştirmiş oluyor.
İkiz kardeş Rasim Özdenören kardeşi için şu ifadeleri kullanıyor;
“Kelimelerin kalbini dinleyen adam”.
“Aşkı, sözleriyle ağartan çocuk”.
“Seni yaşamadan ölmeyeceğim.”
“Seni geç tanıdım”.
Alâeddin Özdenören’den şah birkaç mısra;
“Göğsümü yalayan gül alevi”.
“Meğer insan, sesini bile özlermiş”.
“Ve sen nereme baksan
Oramda bir kalp çarpıyor”.
“Yürüyorum,
Bilirsin ben yürüyünce
Irmaklar yürür ardımdan”.
“Ölebilirim senin için
Bu dünya da öbür dünyada”.
“Aşkı gözleriyle ağartan çocuk”.
“Artık hücuma kalkabilirsin ey rüzgâr
Çünkü tarihin yaprakları arasından sızan kan
Boyuyor
İçimde yuvalanan şiiri
Ve sen nereme baksan
Oramda bir kalp çarpıyor.”
Görüldüğü üzere, şiirin evrensel boyutu kendisini söylüyor. Yüksek sesli değil belki, lakin pınar gibi sessiz, içli, lirik, nazlı, kalıcı, gıdıklayıcı, uyandırıcı, uyarıcı bir tılsıma sahip. 63 yaşında aramızdan ayrılırken yayınlanmamış dosyaları var, bitmemiş şiirleri ve denemeleri mevcut. Bana bıraktığı emanet deneme dosyası da bir gün okuyucuyla buluşacağı günü bekliyor. Henüz pencere aralığından bakıyor güneş. Henüz gençlerin hevesleri yeni oluşuyor şiire. Bunu sanki “ayak sesleri” şiirinde dile getiriyor;
“Sen geliyorsun ayak seslerinden belli
Ayaklarının yerleri öpüşünden belli
Ki o öpüşler deniz dalgalarına vergi
Ayaklarında menekşelerden bir sergi
Menekşeler mi seni bana getiren”
Aşk, belki de en çok şaire yakışıyor. İskilipli Atıf Hoca’da ikamet ederek;
“Issız çıkmazlardayım
Öpebilsem ellerini mahşerde” diye sesleniyor. Uzun soluklu metinler üretilebilir burada. Atölyelerde yüksek sesle yeni metinler kurgulanabilir, yeni düşlerle ufuklara açılınabilir yeni şiirlere, yeni denemelere ulaşılabilir.
Sonra kalbinden tutuyor. Kalbin sancısı dayanılmaz ufuklara yelkenler açsa da dönüp dolaşıp geldiği yer memleketidir. Memleket; toprağına taşına, kurban olunan, ağacına kuşuna, börtüsüne böceğine, çocuğuna çoluğuna, sazına sözüne, şarkısına türküsüne, ülküsüne ülkesine, anasına atasına, yârine sevdasına, dağına ovasına, oğluna kızına, torununa torbasına ses olur “Bütün Şiirleri”nin toplandığı eserinin “Cebimde Ölümüm” şiirinde şöyle sesleniyor;
“Gülüm gülüm
Bir kentin koynuna girdiğim günden beri
Cebimde ölümüm
Avuç avuç dağıtırım insanlara
Bir türlü tükenmez ölümüm”
Bu şiir üzerinde, uzun metinli söyleşiler gerçekleştirilecek, bunda kuşku yok.
Sonra Ahır Dağı’ndan baktığı yeryüzünde yağmurlar görür. Sis altında kalan şehirlerden, karanlık bulutlardan, düşüncelerden, oyun ve oynaşlardan başını göğe doğru kaldırarak söyle sesleniyor;
“İçin için yağan bu yağmur
Kalbime sızıyor
Damlalar içinde hayat ve ölüm
Sensin; işte sensin sırılsıklam
Karşımda gördüğüm
Yağmur yağıyor ve ben
Yer altı nehirlerinden
Islana ıslana kalbinden
Sessizce geçiyorum”
Hepinizden, içinizden, kalbinizden
Ben de bir Fatiha diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.