Başbuğ'un tarz-ı siyaseti
Org. Başbuğ, göreve başlamasının ilk haftası itibariyle yaptığı konuşmalar ve icraatlarla farklı bir G.kurmay başkanı profili çizme noktasında hiç sabrı olmadığını gösteriyor. Öncekilerle arasına bir fark koyma konusunda ayrı bir özen gösterdiğini hissettiriyor. Seleflerine nazaran daha entelektüel, daha donanımlı bir kişilik olduğu izlenimini vermeyi şimdiden başardı. Konuşmalarında Habermas, Fukuyama, Esposito gibi düşünürlere göndermeler yapıyor, yer yer TSK olarak yürütülen politikalar adına özeleştiriyi ihmal etmiyor.
Buna rağmen, daha önce değindiğimiz gibi, daha entelektüel üslubuna rağmen konuşmalarının içeriğine hâkim olan dil tipik bir cemaat dili olmaktan kurtulamıyor. İnsan merak ediyor, sonuçta aynı dar laiklik anlayışında ısrar edecekse, aynı ulusalcı ufukta kalacaksa, Habermas'a, Fukuyama'ya veya diğer büyük entelektüel referanslara neden ihtiyaç duyar ki? Neyse, konumuz bugün bu değil.
“TSK adına” Ergenekon sanığı emekli generallere yapılan ziyaret göreve geldiği 3. gün yapıldığına ve bu ziyaret G.kurmayca resmen sahiplenildiğine göre, bu icraatı, tarzıyla, anlamıyla ve performansıyla Başbuğ'un hanesine kaydetmemiz gerekiyor. Türkiye tarihinin belki de en önemli davasına alenen müdahale anlamına gelen bu ziyaret üzerinde epey duruldu, daha da çok durulmalı. Yeni bir Şemdinli vakasını Türkiye'nin hukuk vicdanı kaldırmaz çünkü. TSK adına yapılan bu ziyaret kadar da Türkiye'de TSK'yı yıpratacak başka hiç kimsenin ne bir sözünü ne de bir eylemini hatırlıyorum.
Ancak bu da olayın başka bir yönüdür. Diğer yönünü yine Başbuğ'un iki gündür önce 2. Ordu'ya oradan Diyarbakır'a ve Van'a yaptığı ziyaretler oluşturuyor. Başbuğ Diyarbakır'da sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle baş başa görüşerek terör ve bölgenin kalkınmasıyla ilgili görüşlerini aktarmış, temsilcileri de dinlemiş. Van'da da halkın arasına karışarak coşkulu bir biçimde karşılanmış. Açıkçası Başbuğ, şimdiye kadar hiçbir G.kurmay Başkanı'nda alışmadığımız türden bir girişimci, gündem belirleyici ve müdahil bir profil çizmeye çalışıyor.
İlk bakışta bir sorun yok gibi görünüyor. Yıllardır süren ve TSK ile bölge halkının arasında ciddi duygusal mesafeler oluşturan sürece gerçekten de bir dur demek gerekiyor. TSK'nın en yüksek yetkilisinin bu tür girişimlerde bulunması, halkı dinlemesi hem halkta bir sempati oluşturur hem de belki askerin kulağını bölge halkına dört açmasıyla birlikte arada daha sağlıklı diyaloglar oluşabilir. Diyalogdan, birbirini dinlemekten, kime ne zarar gelir?
Ancak yine de hiç normal durmayan bir şey var bu işte. Bir G.kurmay başkanının bölgede veya ülkenin her yanında bir siyasi lider profili çizmeye çalışmasında bir anormallik var. Halkla böyle bir yakın temasta bulunmaktaki amaç terörün kaynaklarını kurutmak ise, Türkiye'de terörün en büyük kaynağının Ergenekon olduğunu artık bilmeyen yok. PKK terörünün kaynağı Diyarbakır veya Van halkı değil ki, terörü kurutmanın yolu onları safına çekmekten geçiyor olsun.
PKK terörünü bitirmenin yolu Ergenekon'u bitirmekten geçiyor. Şimdiye kadar yaşadıklarımız şunu çok açık bir biçimde göstermiştir artık. PKK terörü adına yapılan eylemler PKK'nın kendi başına bir varlığı olan bir örgüt olmadığını yeterince göstermiştir. Aksine hep başka odakların siyaseti için anlamlı olabilecek şeyler yapan, Diyarbakır veya Van halkıyla da hiçbir ilişkisi olmayan profesyonel bir firma söz konusudur. PKK'nın bütün eylem zamanlamalarına bakın, eylemlerin hepsi sadece iç siyasette adrese teslim hizmeti gören ve ekseriyetle militarist odakları besleyen, destekleyen, ellerini güçlendiren eylemler olmuştur.
PKK terörünü bitirmek için belki siyasetçilerin halkla daha içli dışlı olmaları bir yol olabilir, ama bir genelkurmay başkanının halkın arasına bir siyasi lider gibi girmesini gerektiren bir durum yoktur. Gerçekten terörü kim bitirmek istiyorsa öncelikle Ergenekon'la yüzleşmeyi göze almalıdır. Ergenekon sanıklarına TSK adına ziyaretler yaptı(rdı)ktan sonra Diyarbakır veya Van halkını istediğiniz kadar safınıza çekin, terörün bitirilemeyeceğini artık herkes biliyor.
O halde bu ziyaretlerin, bu halka karışma görüntülerinin anlamı ne?
Başbuğ'un bir haftalık icraatlarının ortaya koyduğu profil aslında basit bir TSK'yı siyasallaştırma, onu siyaset sahnesinin etkin bir aktörü kılma stratejisine dayanıyor. Ezberleri bozmak en iyi siyasettir. Bu yanıyla Başbuğ başkanlığındaki TSK, Büyükanıt döneminde siyasete müdahale imkânlarını tüketmiş ve manevra alanı iyice daralmış olarak, şimdi siyasetin alanında kendine geniş alanlar açacak huruç hareketleri denemiş oluyor. Siyaset olarak başarılı sayılabilir, ama bu rol askere ait değil. Çalınmış bir rol. Bütün çalıntı roller gibi ne adil ne demokratik ne de hukukidir. Başbuğ bu rolüyle Güneydoğu, Kürt meselesi konusundaki siyasetin sahibi olduğunu ilan etmiş oluyor. Bu rolü çalarken, sergilediği yaklaşımda aslında seleflerinden ciddi bir fark da ortaya koymuyor. Diyarbakır'da sivil toplum kuruluşlarıyla görüşürken yine bir akreditasyon uygulaması yapıyor ve özellikle 3 STK temsilcisine açıktan veto uyguluyor, görüşmüyor, ayırıyor.
Bu rolün çalınmasına siyasetçi bir defa göz yumdu mu bir süre sonra alışmaya başlar, kendisinden çalınarak oynanan rolü yabancılaşarak seyre dalar. gGerçekten siyaset yapması gereken yerde ise “asıl işinin ne olduğu” sorulur kendisine.