Büyüksün Üstad!
Üstad, malûm Necip Fazıl, öyleyse büyüklüğü de müsellem.Ama önce küçüklerden başlayalım!
Ankara’nın başına dert olmuş bir müzmin şovmen var. İşi gücü oyun, oyuncak, futbol vs. Şehrin muzzam kaynaklarını bu alanlara aktarıyor. Bu aktarmalar sırasında kimler nemalanıyor, o ayrı bahis.
Ak Parti’nin bu seçimde kesin olarak uygulayacağını ilan ettiği bir kural var: Üç dönem! Gerçekten altın kural. Koltuk bazı insanlara vergi değildir. Bir oturdu mu oradan kazınamayacak adamı defterden silmek lâzım.
Adam beşinci dönemde!
İstisnalar kaideyi bozmaz! Ama yıpratır. Nitekim yıprattı.
Geçenlerde Ahimesut’a yolum düştü. Hani müslümana eziyet kabilinden hâlâ “Etimesgut” dedirtilen, Ankara’nın artık yüzbinler barındıran ilçesine. Vakit akşam, trafik kilitlenmiş. Adamın biri kolunu arabadan çıkarıp ikide bir naralanıyor: “Bu kolumu iptal ettim! Bir daha kullanırsam...” Sonra neler söylediğine “bip”çiler karışıyor!
Arabalar gitmiyor, nasıl olsa hep beraber duruyoruz. El frenini çekip adamın yanına gittim. “Hayırdır kardeş iptal ettiğin nedir?”
“Sağ elim!” Tuhaf, neden? “Çünkü bu elle o herife (burada kullanılan kelime başkadır, edeben yazmıyorum) oy verdim! Keşke kırılsa idi de vermese idim. Ama bu elimi iptal ettim. Bir daha ona, ona müteallik şeylere bu el asla kullanılmayacak!”
Baktım çok sinirli, lâfı uzatmadım, küfür edebiyatı gelişmeye müsait. Bu hissiyatın Ankara’da şu sıralar yaygın olduğunu araştırma meraklısı kurumlar araştırsalar kolaylıkla tesbit ederler. Adam Eryaman’dan geliyor, İstanbul yolundan ister istemez Orman Çiftliğinin yanından geçiyor...Devasa oyuncaklar, havuzlar sirk mekânları...Bir küfur sallıyor. “Metro yapmaz, oyunla oyuncakla uğraşır! Bir de eğlence mekânının girişine Mevlâna türbesinin kubbesini koymaya kalkar!”
Mümin camiden çıkmış, karşısında kedi heykeli. Biraz ötede keçi, daha ötede bilmem ne...”Milletin parasını heykellere yatırıyor, CHP belediyesi olsa neyse, güya muhafazakâr belediye” diye söyleniyor.
Millî Kütüphane’ye bir mevzuyu araştırmaya gitmiş hoca. Salon lebalep dolu. Sıra bekleyenler bir hayli. Çoğu ders çalışmak için gelmiş üniversite öğrencisi...”Yahu adam 25 yıl Ankara’ya hükmetti kütüphane kurmak aklının köşesinden geçmedi. Bunca üniversite öğrencisi en azından ders çalışmak için aydınlık, sessiz sıcak salonlara ihtiyaç hissediyor. 10 üniversiteli bir şehirde Millî Kütüphane ne yapsın?”
İşte başkent manzaraları!
Bu manzaraların mes’ulü olan ve bütün siyasetini şantaj üzerine kuran zat son günlerde televizyonlarda arzıendam ediyor. Bir gün Mossad’a çatıyor, ertesi gün Mossad’ın kendini öldüreceğini ilan ediyor. Yoksa karar mekanizmasında sen mi varsın?
Kendi televziyonu var, bu yetmiyor, bazı televizyonlara, elbette karşılıksız olduğunu düşünmek zor, çıkarttırıyor kendini. Dedim ki boşuna değil. Adamın bugünlerde bir hesabı var!
Nitekim varmış: Kendisi Ankara milletvekili adayı olmak istiyormuş. Partisi ona güveniyorsa, başkanlığa devam edecek, etmiyorsa milletvekili olacakmış! Partinin sana güvenmediğini nihayet idrak ettin. Sana güvenmiyorsa neden milletvekili yapsın?
Bana göre yapmaz! Yaparsa, belediye seçiminde Tayyip Erdoğan hatırına verilen oylar gider başka tarafa. Millet yeminli!
Ha bu kadar da değil: “Beni aday yapmıyorsanız bari oğlumu yapın!”
Yahu bu ne rezillik! Adam aile boyu milletin boynuna yük olmak istiyor. Oğlun küçük deseler, eşini, o değilse yeğenini...
Böyle küçük adamlarla uğraşacağımıza Üstad’dan, bir büyükten bir iki cümle hatırlasak yeter:
“Şehir planı yaptırmışız, ne çıkar? Belediye reisinin şahsiyet planını yaptıralım. Belediye reisinde vücudu gereken ana vasıf, sanat ve estetik terbiyesidir.”
Hayır, olmayan şeyin planı olmaz demeyin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.