Şehir Emini mi Lazım Bize Metroseksüel mi?
Deniz bitti… / Su da bitti… / Peki neden / Yapış yapış / Her yanımız… / Uyarmıştı / Bizi oysa / Cenabı Hak / Kur’an’ında / Sure-i Mülk / Sonunda der / Çekiversek / Suyu alttan / Göndermesek / Suyu üstten / Kim verecek / Size suyu? / Allah Allah / Azimüşşan / Allah Allah / Azimüşşan…
Cevabı “Allah Allah Azimüşşan” olmasına rağmen biz içimizden yeni putlarımızı yerine koyduk. Yeni putlar, yeni cemaatler, yeni liderler, yeni imkânlar, yeni saltanatlar, yeni hırslardı…
Yaradanın yerine başkasını koyduk. En büyük günah şirk idi ama biz onu son sıraya ittik. Emanete hıyanet ettik, emaneti ehline vermedik, akletmedik, haddi aştık. Su kaynaklarımızı kuruttuk. Su toplama havzalarına bina diktik. Tarım arazilerine fabrika ve toplu konut yaptık. Şehrin ortasına sanayi sitesi açtık. Bakkalları öldürdük, sokağın içine dev alışveriş merkezleri açtık. Şehirlerarası yolun ortasına büfeler açtık. Şehirlerarası yolun kenarına rekreasyon alanı yalanı ile yola sıfır villalar inşa ettik. Her önüne gelene üniversite kurma izni verdik. Kampüsü olmayan apartman üniversiteler açtırdık. Buradan mezun olanların da ilim sahibi insanlar olacağını boşuna bekledik. Sokak arasındaki üniversiteden çıkanlar, o şehirleri talan fikrinden kurtulabilir miydi ki…
Metro istasyonlarının kazık temellerinden yararlanmayı bildik. Dünyanın hiçbir yerinde kimsenin aklına gelmeyecek projelerimiz oldu. İstasyonun üstüne dev çelik konstrüksiyonu oturtarak yola sıfır ve sıfır maliyetli rantlar yarattık. “Ankara’nın sanayisini geliştirmeye devam edeceğiz” nutukları atılırken çıkıp da “ne zırvalıyorsun lan, Ankara’da sanayi mi olur” diye itiraz etmedik. Taceddin Dergâhı’nın bitişiğine dev gibi hastaneyi kondurduklarında, Mehmet Âkif’in Asım’ın neslinden olduğumuzu ileri sürdük de Hastane’yi Taceddin Dergâhı’ndan ziyadesiyle önemsedik, onu milli servet saydık.
Şehre karşı işlenmiş suçları üstelik de yüzümüz kızarmadan ve sanki hayırlı hizmetler yapıyormuşuz gibi işledik.
Öyle ki, şehirlerin emin insanlarından şehirlerimizi korumak daha faziletli hâle geldi. Şehremini demek şehirlerin eminleri demekti ama biz, “şehirlerinizi emin ellere emanet ediniz” ilahi emrine hıyanet ettik. Şehir ve emini artık metro ve metroseksüeli demekti.
Metroseksüel şehir emini (burada artık emin kelimesini kullanmak doğru değildir reis diyebiliriz)milyon dolarlık oyuncaklı uydurma parklar kondururken şehrin her yanına, her köşe başına da imitasyon saat kuleleri dikmeyi marifet sayar. Bir başka açıdan heykelcilik merakı yani.. Her birini heykel olarak tasavvur etmesine rağmen bu fabrikasyon döküntülerle şehri güzelleştirdiği vehmini de pişkinlikle paylaşmak amacındadır metroseksüel reis.
Şehirlerarası karayolunun ortasına bile avm yerleştirme merakı, saat kulesi pejmürdeliğinin yüksek lisansıdır metroseksüel başkanlar için.
Kütüphanesi olmayan şehirlere oyuncak avutuculuğu takdim ederler.
Makyaja pavyoncu ablalardan daha çok önem verirler.
Şehir böylece kokona ve yaşlı boyacı küpü pavyoncu bir ablaya benzemeye başlar.
Oysa Nazım, “şehir anamızın yüzüne benzer” derken bunu kastetmiyordu. Annemiz; cumbalı evleri, merhabası olan sokakları, komşuluk hak ve ilişkilerini, cemaat ve mahalle güvenliğini, topyekün şehir de hemşehrilik bilincini ve ruhunu remzeder. O bizi doğurandır. Biz bir şehirle var olabiliriz. Medine, yani şehir; Müslüman toplumun duyargasıdır, sayurgasıdır, omurgasıdır. Dahası tarihiyle, kişiliğiyle, mimarisiyle, ahlakıyla, sosyolojisiyle ve de elbette iktisadî hayatıyla insanı cemiyet içinde organik bir varlık yapabilen yaşatan, hayat veren haline getiren esrarlı bir paralel yapıdır. Fakat bu ana rahmindeki gibi bir çift hayattır ki bunda karşıtlık mevzubahis olamaz. Ananın rahmindeki evladı ile münasebeti gibi bir oluştur kısaca…
Metroseksüel hadnaşinas reisler avmleriyle, saat kuleleriyle, haddi aşan ikiz kuleleriyle, oyuncak parklarıyla, tarihi dokuyu ve şehir kimliğini yok eden güruhuyla çekip gittiklerinde yaptıkları tahribat daha iyi anlaşılacak ve şehir bir sersemleme vetiresi geçirecektir ama tamamen çürümekten iyidir.
ÇAĞRI:
Bütün parti liderlerine bu çağrım..
Ne yaparsanız yapınız, partilerinizin sırtından şehre çöken belediye reislerinin yaptıkları tahribatlar yüzünden iflah olamazsınız. Bir şehre oturttuğunuz belediye başkanı yüzünden hem bu dünyanız hem de öte dünyanız kararabilir.
Dünya lideri vasfı verseler bile size, sırf o başkanlar yüzünden günah kefeniz ağır basar…
Üstad “kör bir şoförün sürdüğü otobüste bulunmak mı, bediî idrakten mahrum belediye reisinin yönettiği bir şehirde yaşamak mı daha tehlikelidir diye sorarsanız, ikincisi daha tehlikelidir derim” derdi. Bu kadar önemlidir şehrimizi yönetecek başkanı seçmek. Lalettayn bir mesele, kulakardı edilecek, sonraya bırakılacak bir dava değildir. Hayat mebat meselesidir.
Belediye, şehir, şehir kültürü, tarihi doku, şehir kimliği, şehir emininin estetik davası konularında hazırladığımız hizmet içi eğitimi 12 derste mutlaka ama mutlaka onlara kazandırmadan bir daha aday yapmayınız.
Maazallah yanarsınız… Ruhunuz da yanar…
“Şehir planı yaptırmışız ne çıkar? Belediye reisinin şahsiyet planını yaptıralım. Belediye reisinde vücudu gereken ana vasıf sanat ve estetik terbiyesidir.”
Şehir eminlerini gerçekten emin eller yapabilmek için onun ruh planında takviyesinin yapılması şart. Estetik, sokak, mahalle, şehir kimliği, tarihi perspektif, şehir mobilyacılığı, nefes alanları, parklar, tarihi çevre, çevre ve şehir, şehir tarihi ve daha birçok dersi ikmal etmeden bu vazifeye soyunmamak şart.
Bu konuda parti başkanları sorumluluktan kurtulamazlar.
Zira demokrasi kâh tuzak, kâh oyuncaktır. Neticede siz seçiyorsunuz ve vebalden kurtulamazsınız.
Benden söylemesi..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.