Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Hisar ve Çınarlı

Hisar ve Çınarlı

Mehmet Çınarlı, Anayasa Mahkemesi üyesiydi. Maaşıyla bir dergi çıkarıyordu. Adını Hisar koymuştu. Hisar Ankara’da çıkıyordu ama İstanbul’un hisarları kadar mazbut ve bir o kadar iddialıydı. 

Derginin adı üzerine çok fıkralar anlatılırdı.

Mehmet beyin soyadı Çınarlı idi ama bazen derginin adı Çınar, soyadı da Hisarlı diye akla gelirdi. 

Sıhhıye’de bir bürosu vardı. 

Giderdik ara sıra… Bizim Divan dergisini çıkardığımız zamanlardı. Beşir Ayvazoğlu dostumuz ile sık sık uğrardık. Ne de olsa bir edebiyat dergisi çıkaracaktık ve İstanbul’dan Kabaklı hoca, Ankara’dan Çınarlı gönlünü almamız gereken ağabeylerimiz hocalarımızdı.

Ahmet Kabaklı bu dergi sizin dergi çıkarmanıza ne lüzum var demişti, Türk Edebiyatı’nı işaret ederek. Çınarlı daha kibar daha çekingen davranmıştı ama o da dergisinin sayfalarının her zaman bize açık olduğunu vurgulamıştı doğrusu…

Yahya Kemal’i ikisi de çok severdi. 

Beşir Ayvazoğlu Divan’da Eve Dönen Adam’ı yazdı.

Dergimizi beğenmişlerdi. 

Yahya Kemal gibi yazmayı ne çok arzulamıştı Çınarlı. Bazı naif de olsa aruzu deneyen şiirleri vardı..

Çınarlı, günün o karmaşık ortamına da değinen şiirler yazdı.

“Silah kardeşin elinde düşmanda olsa alırdım

Böyle çaresiz görünmez devleşir, arslanlaşırdım

Silah kardeşin elinde bize çevrilmiş inanmam

Yılan da kendini sokmaz, yemez kollarını yamyam” 

Beyitlerini severek kullandım bazı konferanslarımda o devir…

Çınarlı sessiz sedasız şa’şasız tantanasız yaşadı gitti.

 Şimdilerde Anayasa Mahkemesi çok tartışılıyor…

Sanki eskiden hiç alnı secde gören bir üyesi olmamış gibi düşünüyor yeni yetme Müslümanlar.

Çınarlı sessiz sedasız bir Müslüman’dı. İmanı kavi idi. üstelik sessiz sedasız öyle yararlılıklar gösterdi ki, burada açıklamam doğru olmaz. Nice insanı ipten kurtardı..

Allah rahmet eylesin.

12 Eylül mapuslarından çıkanda açtığımız Genç Sanat Kitabevi’nin açılışını da şereflendirdi Çınarlı… 

Bu siyah beyaz resim 1983 yılına ait.

Ev’de hazırladığımız iki kova ayran ve annemin yaptığı pastalardı ikramımız… Elinde ayran bardağı ile Çınarlı, ortada ben ve sağ kolum annem…

Artık her hafta Mamak zindanlarını ziyaretten kurtulmanın sevinci içinde…

BASİT MALZEME İLE MUHTEŞEM TABLOLAR ZENGİN MALZEME İLE KİRLETİLEN ŞEHİRLER

“Uhrevi olsun, dünyevi olsun bütün semtlerin mimarileri gayet basitti. Ahşaptı. Konaklar, evler, yalılar, köşkler ve birçok küçük evlerden ibaretti. Onların da bir semte yahut bir köye daima bambaşka bir hüviyet veren sayısı fazla değildi. Bu kadar az malzemeyle birbirinden güzel ve göz alıcı tablolar yaratmak İstanbul’un Türk ve Müslüman halkının millî güzideliğini gösterir.” (Yahya Kemal, İstanbul, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul 2007)

Bu kadar az malzemeyle bu kadar güzel tablolar ortaya çıkması nasıl mümkün olabilmiştir?

Şimdi bu kadar çok malzemeyle bu kadar iğrenç binaları yapan mimariye ne demeli?

Bunda elbette mimarlarımızın bir suçu yok diyemem.

Elbette belediye başkanları ve ne kadar devlet kurumu varsa bu iğrençliğin müsebbibi olarak sırıtıyorlar.

Fakat mimarlar da en azından lanetleyebilirler…

Buğz edebilirler. 

Halkımızı aydınlatabilirler.

Bu kadar çok malzemeye rağmen bu kadar şehri çirkinleştirebilmek ve bu yetmezmiş gibi bunu bir hüner olarak algılatmak… Elbette ki algılayabilmek de maharet…

Bir insan yapılan AVM’lerden, ikiz kulelerden(towerslardan), plazalardan, toki konutlarından, giydirilmiş beton yığınlarından nasıl hoşnut olabilir?

Bunları bir kalkınmışlık gösterisi sananlar bile var.

Yahya Kemal o kadar az malzemeyle kerpiç ya da ahşap evlerin muhteşem tablolar ortaya çıkarmasını eski İstanbul’un ruhuyla açıklıyor

O ruhtan şimdi eser yok.

Varyaplar, tokiler, ağaoğıulları, ve daha ne kadar müteahhit ve devlet kurumu varsa birleşip rant yaratma peşinde çok malzemeyle berbat bir İstanbul silueti çıkarma yolunda yarışır gibiler..

İnsanda biraz utanma olur.

Ben ecdada bu kadar hürmetkârsızlığı hadnaşinaslığı nasıl yapabiliyorum diye…

Belki de o kutlu fethin acısını çıkarıyorlardır.

Kim bilebilir ki???

Rubai

Yürüme burada, dur; yasak hemşerim

Ne bakıyon? Bakmak da yasak hemşerim

Ne yapsan da yasak, ne etsen de yasak

Ruhuna bir kelepçe taksak hemşerim

Günün Tweet'i

Annemin yüzüydü şehir, sokaklar, cumba

Kim bu ırz düşmanı şehrimize abanan

Sanki bin yıllık kin

Sanki bin yılın biriktirdiği kir

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi