Derin kıskançlık
Önceki yazılarda sunulan çeşitli bilgilerin ortak olarak işaret ettiği nokta, on altıncı yüzyılın ortasından başlayıp on yedinci yüzyıl boyunca devam eden bir süre zarfında, İngiltere'de Osmanlı kültürü ve toplumu hakkındaki bilgilerin ve bunun bir sonucu olarak da Osmanlı ürünleri için duyulan isteğin, benzemeye çalışma ve ticari girişimcilik gibi iki süreç vasıtasıyla kraliyet sarayı ve soylu sınıfından zenginleşen orta sınıfa doğru genişlediğidir.
Buna ek olarak denebilir ki; İngiltere dışına hiç çıkmamış kişiler için bile, büyük Müslüman imparatorluğunun halihazırda Fransız, İspanyol ve İtalyan kültürlerinin birçok parçasına nüfuz etmiş olan lüks ve kıskançlık uyandırıcı yaşam biçimlerine aşina olmak Osmanlı topraklarına seyahat etmiş gezginlerin bildirdikleri sayesinde mümkündü. Maxine Berg'in göstermiş olduğu üzere, on sekizinci yüzyıla varıldığında Britanyalılar ticaretin kendilerine getirdiği zenginlikten ve bu zenginliğin satın alabildiği doğu mallarından dolayı bütün Avrupa'nın gıpta ile baktığı bir ülke olduklarını hayal ediyorlardı. Yağlıboya portreler, muhteşem ve güçlü atlar, pahalı 'Türkiye' halıları, işlemeli ipek duvar halıları, diğer ev döşeme eşyaları ve tabii ki gösterişli kıyafetler: erken modem dönemde yaşayan İngilizler için Osmanlı dünyası çekici ve cazip eşyalarla dolup taşan bir dünya idi ve bu nedenle de bir emperyal kıskançlık kaynağıydı.
TİCARET, DİN VE DİPLOMASİ
On altıncı ve on yedinci yüzyıl İngiltere' sinde Osmanlılar hakkında düşünmek sadece dinsel farklılıkları düşünmek anlamına gelmiyordu; çünkü bu düşünceler Doğu'daki ticari malları ve imparatorlukları da içeriyordu. Osmanlılar üç kıtaya yayılmış muazzam bir imparatorlukta hüküm sürmekteydi. Bu konumlarından dolayı Osmanlılar orta Asya üzerinden Hindistan’a ve Çin’e ulaşan eski ticaret yollarını denetimleri altında tutuyorlardı.
1536 Osmanlı - Fransız anlaşması Kraliçe Elizabeth’i harekete geçirdi. Elizabeth’in elçileri o kadar dil döktüler ki sultana ve o kadar hanımlarını acındırdılar ki… Sonunda İngilizler de yararlandılar.
Kahve 1650 de Londra ve Oxfordda yaygınlaştı. 1554 te İstanbul’da iki Suriyeli kahvehane açtı. Rüstempaşa camii yanında. Gezginler Türklerin şarap yerine kahve adı verilen bir şey içtiklerini yazıyor.
Kadın hamamı Lady Mary Wortley Montagu 1717 yılında Sofya’da ilk kez bir kadınlar hamamını ziyaret ettiğinde kadınların da tıpkı erkekler gibi bir araya gelip şehirdeki en son haberleri konuşabilecekleri ortak bir alana sahip olmaları düşüncesinden büyük heyecan duymuştu.
“Burası şehirdeki tüm en son haberlerin konuşulduğu bir nevi kadınlar kahvehanesi” diye yazmış ve İngiliz kadınlarına göre daha özgür olduklarını tespit etmişti.
İngiliz malı teneke, çan metali, tavşan kürkü, yünlü kumaşlar karşılığında Doğudan ipek, halı, baharat ve zanta kuşüzümü Afrika’dan şeker, hurma, badem alınırdı.
İngiliz tüccarlar bir nevi yeni haçlı seferi içindeydiler diye yorumluyor Mac Lean… Emperyal kıskançlık ve yeni haçlı seferi…
Osmanlı Akdeniz'i hakkındaki ilk İngiliz yazmaları ticaret sayesinde kurulmuş olan temasın, aslında o topraklara ve o bölgenin egzotik florasına ve efsanevi faunasına karşı duyulan daha geniş çaplı bir ilgi, insanlarına karşı duyulan hayranlık ve kültürlerine ve dillerine karşı olan merak ile ne kadar yakından bağlantılı olduğunu göstermektedir. Mesela 1547 gibi erken bir dönemde cerrahlık konusunda basılmış ilk İngilizce kitap olan Andrew Boorde'un The Breviary of Healthe adlı eseri, 'anlaşılması zor Yunanca, Arapça, Latince ve Berberice terimleri İngilizce olarak sunmayı vaat ediyordu. Belli ki; Boorde 'Berberice'nin Yunanca, Latince ve Arapçadan farklı olarak kendi başına ayrı bir dil olduğunu ve bu dilde yazılmış öğrenilmeye değer bilgilerin mevcut olduğunu anlamıştı. Mağribi halklar hakkında ve bu halklardan bir şeyler öğrenme ve faydalı bilgi ve becerileri özümseme hevesi, Kuzey Afrika'daki şeker ve altına karşı duyulan basit arzunun çok ötesinde bir yaklaşımdı.
İngilizce konuşan halklarla Mağribiler arasında kayda geçmiş ilk ticaret anlaşmalarının tarihi on beşinci yüzyılın başlarına kadar gitmektedir.
1794 yılında yazan ekonomi tarihçisi Adam Anderson, 'İngiliz halkının Fas'taki ilk ticari faaliyeti'nin 1413 yılında gerçekleştiğini belirtmiştir. Thomas Rymer'ın Foedera adlı eserinin sekizinci cildine atıfta bulunan Anderson şöyle yazmıştır:
Görünen o ki; bu Yılda [1413] Londralı Tüccarlardan oluşan bir Kumpanya çok sayıda Gemiyi Fas'ın batı Bölgelerine gitmek üzere 24 000 pound değerinde Yün ve diğer Emtialar ile doldurdu. Ne var ki; bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı, çünkü bu Ticareti kıskanan bazı Ceneviz Gemileri yola çıkmış bu Londra Gemilerini kendilerine Ödül yapıp Ceneviz'e götürdüler. Bunun üzerine Kral IV. Henry Mağdurlara gördükleri her yerde Ceneviz Gemilerine ve Mallarına Misilleme yapma hakkını bahşetti.
“Türklerin kullandığı iki şey vardır: dünyanın meyveleri arasından pirinç ve toprağın hayvanları arasından develer. İkisi de seferler için uygundur.”
Osmanlının hasta adam olarak gösterilmesi, 19.asırdaki İngiliz emperyalizminin Osmanlı’nın çöküşünü hızlandırdığı dönemle sınırlı değildir. Aslında daha ilk karşılaşmada derin bir kıskançlık ve içten içe bir hesabın görülmesi vardır. Britanyalılaşmada Osmanlı’dan yararlanılmıştır. Bu birlik projesi şimdi onu daha büyük iddiaların peşine sokmuştur. Önceleri Osmanlı’yı hizmetindeki bir aygır olarak görmüş, sonraları tamamen kendi adına bir köle…
16 yy’dan itibaren Osmanlı imparatorluğu içindeki güncel gelişmeleri bildirmek batıda basının standart özelliği haline geldi.
“Bir zamanlar Yunanlı Efendi şimdi köle ise Osmanlı genişlemesi de aynı sonuçla karşılaşacaktır. “…rönesans dönemi bakış açısını sunmaktadır. İstanbul haritasına hayali olarak baktığı bu anda da King kendisini acıma ve hayranlık hislerine kapılmış halde bulur ki; ben bu çelişkili tavrı emperyal kıskançlık olarak nitelendiriyorum:
İşte burada, acıma ve hayranlığabüsbütün sarılmış halde
Duruyorum, bir taraftan da Sultan' a bakıyorum;
Düşünüyorum, kibir ve yağmacılık ateşiyle nasıl yaptı da
Böyle geniş toprakları ele geçirdi;
Ve hangi cüretkâr adımları attı da
Asya'nın korkulu rüyası ve Hıristiyanlığın belası oldu:
Nasıl başardı da eline geçirdi ve nasıl işler çevirip
O bölünmüş toprakları bir araya getirdi;
Ve o muazzam cüsseyi nasıl huşu içerisinde tutuyor,
Kanun yerine, zorbaca kurallar koyarak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.