BAŞBUĞ’UN GÜNEYDOĞU GEZİSİ NASIL ANLAŞILMALI
İlker Başbuğ, seleflerinin aksine ilk defa sivil toplum örgütleriyle görüştü. Van’da halkın arasına karışarak kısa bir yürüyüş yaptı.
Bunu nasıl anlamak lazım?
Genel kurmay halkın içine mi giriyor, yoksa Başbuğ kendi alanını genişleterek,siyaset alanını daraltmaya mı çalışıyor?.Bu sorunun cevabını vermek kolay değil. Çünkü, Başbuğ yeni bir genelkurmay başkanı, tercihinin hangi maksada matuf olduğunu şimdiden kestirmek mümkün değil.
Öteden beri askerin Türk halkını tanımadığına dair analizler yapılıyor.Laiklik, irtica,güneydoğu sorunu gibi problemlerin, biraz da bu kopukluktan kaynaklandığını ileri süren yorumcular var.
Ben de Askeri bürokrasinin Türk milletini yeterince tanımadığına inananlardanım.Kışla, ordu evi, lojman üçgenine hapsolan askeri bürokrasi, halkın arasına girmek için yeterli vakti bulamıyor.Steril, halktan soyutlanmış bu ortam, Askeri, Türk halkı ile ilgili bilgilerini vehimler üzerine kurmaya itiyor.Askerin nas gibi inandığı, tehdit ve tehlike kategorisine soktuğu bir çok düşüncenin toplum nezdinde kabul görmemesinin sebebi budur.Halk bilgilerini, yaşadığı tecrübeler üzerine kurarken, Askeri bürokrasi tahmin ve tasavvurlar üzerine kuruyor.Halk bilgisi hayattan beslenirken, Bürokrasinin bilgisi hayal ve vehimden gıdalanıyor..Onun için bir taraf yatıp kalkıp irtica heyulasını görürken, diğer taraf irtica namına bir şey göremiyor.
Kapalı toplumları vehimler yönetir.
Halka ve olaylara içeriden bakmakla, dışarıdan bakmak aynı şey değildir.Eskiler bilgiyi sınıflandırırken, ilmel yakin(Okuyarak), aynel yakin(Görerek), hakkel yakin(Yaşayarak) diye sınıflandırmışlardır. Hakkel yakin bilginin en güvenilir biçimidir, hakkı hak ile bilmek,yani bir şeyi bizzat yaşayarak anlamaktır.Bu yönüyle, Başbuğ’un topluma karışmasını, Sivil toplum örgütleriyle istişaresini doğru buluyorum.Halkı anlamak için önce halkın arasına karışmak, onların duyuş ve hislerini dinlemek gerekir.Toplumu tanımadan, onun nabzını tutmadan hiçbir problemi çözemezsiniz.
Ancak,Başbuğ, Türk toplumunu tanımanın, halkla birkaç adım yürümekten, birkaç kişiyle tokalaşmaktan ibaret olmadığını bilmelidir.Üstelik böyle topluma teget geçerek onu tanımaya çalışmanın, büsbütün tanıma imkanını ortadan kaldırma riski de vardır.Mevlana, havuzun kenarından geçip, yıkandığını sanıyorsun derken buna işaret etmiştir.Başbuğ, havuzun içine girmelidir,halkı ancak o zaman tanıması mümkündür.
O havuzda, bu milletin inançları, mukaddesleri, hassasiyetleri, gelenekleri, görenekleri,korkuları,ümitleri, heyecanları,geleceğe dair beklentileri, kısacası bütün bir dünyası var. O dünyayı tanımadıkça söylediğiniz her söz , yaptığınız her iş kenara düşer, toplumda yankı bulmaz.Dolayısıyla asker toplumu tanımalı, ama bunu siyaset yapmak için değil, kendi politikasını gözden geçirmek için yapmalıdır.