Benim penceremden seçimin arka planı
Eğer bu devletin bir üst aklı varsa; yaklaşan seçimlerin ülkenin istikbali ile ne kadar doğru orantılı ve korelasyon katsayısı bakımından ne kadar 1 e 1 mevkide bulunduğunu müşahede eder. Akıbetimiz ile ilgili ne kadar hayatî bir önemi haiz olduğunu kavramış olarak bu üst akıl, birtakım maniplasyonlara, provokasyonlara ve en azından üç farklı (fiilî durum, kötümser durum, iyimser durum) senaryoya hazırlıklı olmak gerektiğini düşünmüş ve hepsine karşı tedbirler paketi hazırlamıştır.
Görünen o ki, istihbarat teşkilatı merkezli çalışan bir üst akıl, muhtemelen çözüm sürecinin akamete uğramaması ve yeni bölgesel politikalara karşı önceki ezberinde ısrarlı olabilmek için PKK (elbette meclisteki temsilcisi) ile AK Parti ayaklı gösterinin devamından yana strateji uygulayacak ve başkanlık merakını maniple ederek her türlü gaz verme çalışması ile birlikte, 400 vekil çıkarma heyecanını meydanlara taşırken, buna uygun sandık düzenlemelerinden ve transferlerinden de yararlanarak (elbette ki yeni teknolojileri de devreye sokarak) mevcut durumu sürdürebilir kılan bir sonuca razı olarak ilk stratejisini uygulayacaktır. Bu strateji için bir dizi taktik de yabana atılmasın; bunlar Sayın Başbakan ile Sayın Cumhurbaşkanı arasındaki vesayet söylemlerinin değerlendirilmesinden tutun, yeni nesil AKP’lilerde Davutoğlu imajının güçlendirilmesi ve emanetçi görülmemesi için seçimin kazanılması taktiklerini de içerir. Öyle ya bir yandan Erdoğan vesayeti başkanlık için kaçınılmazdır. Erdoğan vesayetinden kurtulma zarureti için de Davutoğlu’na bir zafer gerekmektedir.
David ve Henry Planından Kurtulabilecek miyiz?
Bunun tersi de doğrudur. Eğer seçim bu senaryo için müspet sonuçlanmaz ise, o zaman da suçun birine atılması icap eder. O zaman denecektir ki, “profesörlerden ancak bu kadar politikacı olur” ya da “halk emanetçiyi tutmaz, olacağı buydu”. Davutoğlu yerine, belki Fidan genel başkan yapılacak ve yola yine birtakım istihbarat ilişkileri boyunca devam edilecektir. O zaman anlayın ki çıkmayan David ve Henry planından yani çıkmayan candan ümit kesilmemiştir ve çözüm süreci böyle Kürtleri kandırarak kör topal devam edecektir.
Bu aynı zamanda Erdoğan’a de atılabilecek bir suçu işaret etmektedir. Suçu ve sorumluluğu elbette …
O da vesayet söylemlerinin artmasına yol açacak ve eğer Davutoğlu kendi kadrosunu meclise taşıyabilirse bu vesayetten güçlü bir direnişle kurtulacak ve Mesut Yılmaz ile Özal arasındaki sinsi ve derinden kavga ister istemez körüklenecektir, kim ne derse desin. “Yok, Müslümanlar arasında böyle şey olmaz” diyenler, cemaat ile parti yahut Abdullah Gül ile Erdoğan arasındaki soğuk rüzgârlara baksınlar.
Bu arada bu üst akıl iddiasındaki bazı merkezlerin aşırı heyecan duyan görevlileri, tıpkı cemaat gönüllüleri gibi röntgenciliğe soyunmuş, dinleme cihazlarından medet umar hale gelmişlerdir ki; bu, bence o üst aklın çömezleri nevinden olsa gerektir. (Kılıçdaroğlu meselesi)
…
Bu senaryo tam zafer durumunda ezberlenen rollerin idamesini temin eder ve hiçbir beis yoktur. Mecburen anayasa (çok istenmemesine rağmen) değiştirilecektir. Mecburen başkanlık komedisi hayata geçirilecektir. Mecburen bir iki kriz çıkarılacak ve kahramanlar yaratılacaktır. Belki küçük ve sürdürülebilir bir savaş da iyi olur. Ama yine de çözüm süreci nihayete ermeyecektir. Bu durumda uluslararası camia ve özellikle de İngiliz-Yahudi medeniyeti’nin siyasal mekanizmasının tepkisi çok önemlidir.
Üst akılın muhtemelen kafa konforu buraya kadar çalışmıştır.
Başka Senaryolara da Bakmak Lazım…
Fakat ya seçim beklenen sonuçları vermezse?…
O zaman ne yapılacaktır? Üst akıl nasıl bir senaryo hazırlamış yahut hazırlamalıdır?
Müsteşarından kurtulduğuna göre üst aklı inşa ettiğini düşünen maskeli beşli, bana göre “olur a..” kabilinden bile olsa bir takım tahminlerde bulunmaktadır.
Buna göre; MHP’nin güçlenmesi en iyi argümandır.
Çünkü MHP’nin güçlenmesi CHP’nin güçlenmesinden iyidir.
Sayın Arınç’ın ifade ettiği şey, toplumsal psikoloji çok önemliydi. Malum, Arınç: ‘toplumun yarısının sevmesi, diğer yarısının nefret etmesi siyaset için uygun değildir’ gibi bir çıkarsamada bulunmuştu. Maalesef iktidar tarafında yani asıl sorumlular açısından layık-ı veçhile değerlendirilmedi. Bu da nefret söyleminin politik çıkar için ehven olduğu zehabına kaptırdı kitleleri haklı olarak…
Öteden beri siyasi figürlerin politik çıkar için ‘gerginlik yaratılması gerektiği’ taktikleri baştakiler için “tutmuş” bir taktik gibi algılanıyor olsa da; acısı hissedilmeye başlandığında, geri dönüşü olmayan ve hiçbir güvenlik paketinin önleyemeyeceği şekilde bir travmaya yol açabilecek tehdit algısıdır. Ülkenin güvenlik stratejilerini planlayanların böyle bir akıbeti düşünmüş olmamaları mümkün değildir.
MHP (ve MHP’nin koalisyon ortağı olacağı bir hükümet) dışındaki bir farklı iktidar yapılanması, nefret atmosferinin ülkeyi nasıl bir cadı avına dönüştürebileceğini hatırlatmıyor mu? Ne de olsa MHP, klasik sağ ve/veya muhafazakâr, yahut merkez söylem muvacehesinde böyle bir devr-i sabık yaratıp intikam histerisiyle kitlesini sokağa dökmeyecektir. Herhangi bir linç girişimine izin vermeyecektir. Yani Kaddafi, Saddam benzeri bir sona hiç kimseyi taşımayacaktır. Bu anlamda sigortadır denebilir.
Milliyetçi Hareketin Merkez Olarak İnisiyatif Alması
Birinci senaryoda MHP’ye pasif bir rol biçilmişken, bu ikinciye göre MHP biraz daha aktif ve daha sorumlu bir mevkidedir. İlla ki bir iç savaş alternatifi için bu potansiyel çok uzak bir ihtimal diye ilanihaye saklanacak değildir. Daha müsbet senaryolar için de düşünülmelidir.
Diyelim ki AK Parti beklediği sonucu alamadı, MHP de beklenen performansı gösteremedi ve siyaset tamamen bölündü. Kandil ve İmralı daha etkili oldu ve Kürt direniş hareketi olarak algılanan siyaset, uluslararası desteği de arkasına alarak hem barajı aştı, hem de bütün diğer siyasetler etkisizleşeceği için büyük bir rol üstlendi. Barajı aşmaması dra gam değil; zira o zaman da daha zorlu bir yerel parlamento teşebbüsü devreye sokulacaktır.
Böyle bir alternatifin realize olması veya edilmesi durumunda, geçenlerde birçok yabancı derginin paylaştığı gibi, Kürt devleti kurulması önündeki engel kalkmış mı demektir? Dış basındaki siyaset yapıcıların bu minvaldeki açıklamaları meselenin yabancı müdahalesine ne kadar açık olduğunun göstergesidir. Her ne kadar Kandil birinci ağızdan böyle bir bağımsızlık düşünmediklerini, demokratik bir kanton hesap ettiklerini söylese de bölücü örgütün içindeki yabancı istihbaratların onlara nasıl bir yeni rol biçtiklerini bilemeyiz şimdiden…
Bilemeyiz… Zira punduna getirdi mi, bu İngiliz-Yahudi medeniyetinin yani geçen asırda cetvelle Ortadoğu’da sınırlar çizenlerin İsrail’in güvenliği için 2. İsrail fonksiyonu deruhte edecek bir Kürt devletine sıcak bakmayacağını da söyleyemeyiz.
BDP (HDP-Kandil-PKK-Bir miktar Türk solu) Türkiye partisi olma iradesi gösterebilir ve yabancı istihbaratlardan vareste olarak gerçekten demokratik haklar için mücadele ederse seçimdeki vitrini ve uygulayacağı-açıklayacağı program bu açıdan önemlidir. Sayın Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylık sürecinde ortaya koyduğu dengeli politika biraz bu anlamda ümitvar olmamızı fısıldıyor ama bunun örgütsel yapı içinde ne hüküm icra edeceğini-edemeyeceğini tahmin etmek zor değil.
Türkiye bir seçime gidiyor ve hiçbir şey Sayın Cumhurbaşkanının öngörüsü kadar basit değil.
Tek kutuplu değil.
Ara sıra seçime değineceğiz.
Bu şekilde, arka-planına…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.