Sabır Biterse?
Kampüsleri saran terör olaylarına hızlı ve çabuk önlemler alınması gerekmektedir.
Siyasi partilerin, STK’ların, devlet kurumlarının umursamadığı olaylar yaşanıyor.
Olan Fırat’larımıza, yarınlarımıza oluyor.
Bu gidişat gidişat değildir.
İnsanlarımız ölse dahi bazı konular görmezden gelinmeye devam ediliyor, bunca haykırışa, bunca yürüyüşe, bunca gözyaşına rağmen.
Artık harekete geçilmelidir. “Düzen” görünümlü bu düzensizliğe son verilmelidir.
Anayasal sorumluluklarını yerine getirmeyenler acilen görevlerini yerine getirmelidir.
Üniversitelerde pazartesi gününden itibaren acil önlemler alınmalıdır. Yoksa olaylar kontrolden çıkabilir, “sabır” diyen insanlar tepki gösterebilirler.
Yasaların çalışmadığı hiçbir devlette huzur, asayiş olmaz.
Kurumlar kendi içinde bölünür, ideolojik kamplaşmalar sistemi etkilerse orada devlet olmaz.
Kendi kanunlarını koyan, kendi güvenliğini sağlamaya çalışan bir düzen, bir şiddet atmosferi hasıl olur.
1968 yılında Batı Avrupa’daki üniversitelerde başlayan gençlik hareketleri Türkiye’ye şiddet olayları olarak yansımıştı. Batı’da öğrenci hakları, adil bir sistem ve katılımcı demokrasi için çabalayan bu hareketler Türkiye’ye onarılması güç olaylar, can kayıplarıyla geri dönmüştü.
1970’lerin başında Avrupa’da sona eren bu hareketlerin Türkiye’de adını bile telaffuz etmenin mümkün olmadığı “Marksist-leninist” çizgideki terör örgütleriyle devam etmiş, binlerce gencimiz hayatını yitirmiş, on binlercesi hapislere düşmüş, bazıları ise idam edilmişti.
Bugün dahi onarılması güç yaraların açıldığı bu hadiselerin temeli üniversitelerdeki terör olaylarının kontrol altına alınmamasından kaynaklanmaktadır.
Günümüzdeki üniversitelerde de benzeri bir manzara söz konusudur.
Ancak bugün üniversiteleri şiddete boğan, terörize olan gruplar etnik ırkçılık temelinde hareket etmekte, talimatlarının KCK denilen PKK terör örgütünün üst yapısından almaktadır.
Kurumlar işleyişini yitirmiştir.
Asayiş ortadan kalkmış, üniversiteler terör örgütünün özgürce hareket edebileceği, olay çıkarıp insan öldürebileceği, eleman devşirip, propaganda yapabileceği bölgeler haline dönüşmüştür.
Bu süreçte birçok STK da etkin rol oynamaktadır.
Üniversiteleri adeta örümcek ağı gibi saran bu yapılanmanın içerisinde bir takım akademisyenler de yer almakta, süreci yönlendirmekte, şiddeti körüklemektedirler.
Ege Üniversitesi’nde Fırat’ın şehit edildiği olay göz göre göre gelmiştir. Rektör onlarca çağrıya rağmen hala istifa etmemiş, ne işe yaradığı tam olarak bilinmeyen YÖK soruşturma dahi açmamıştır.
Vatanını seven insanlar, can verirken, devletin kurumları, terörü görmezden gelmeye devam etmektedirler.
Sistem kurulmuş, köşe başları tutulmuş, kitlelerin sesi olanlar odalarına çekilmiştir.
Gençlerin, karanlık sokaklarda, kapkaranlık yarınlara doğru yönlendirilmesi, bu ülkeye yapılacak en büyük ihanettir.
Ege Üniversitesi olayları artık bardağı taşıran son damla olmuştur.
Medyası, devlet kurumları ve şahıslarıyla onlarca suçlu vardır ve aymazca, utanmazsa sessizliğe gömülmekte, hesap bile vermemektedirler.
Gençlerimize kurulan tuzaklara son verilmelidir.
Etnik ırkçılığın önünü açarak, Kürtçülüğü hortlatan, PKK’ya “terör” bile diyemeyip, “Türküm” diyenleri “faşist” olarak yaftalayanlar bu sistemde “aydın” olarak ekranları kaplıyor, gazete sütunlarını dolduruyorlarsa bize de yazıklar olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.