“Silah bırak/ma çağrısı” ne anlama geliyor?
Çözüm sürecine dair Hükümet ile HDP arasında yapılan “Dolmabahçe görüşmesi”nin ardından HDP adına konuşan Sırrı Süreyya Önder, “PKK’yı silah bırakma için kongre toplamaya çağırıyoruz” dedi.
Güzel bir gelişme. Ancak daha önceki iyimser açıklamaların nasıl sonuçlandığını biliyoruz. Teröristbaşı Öcalan’ın geçen Nevruz’daki “barış çağrısı” üzerine gündeme gelen “silahlı unsurların sınır dışına çıkması” gerçekleşmedi. Bugün teröristlerin sınır dışına çıkmasından geçtik, PKK/KCK’nın, tabanına “Keleş” dağıttığına dair iddialar bile var.
Bu durumda “silah bırakma çağrısı”nın ne anlama geldiğini sorgulamamız icabediyor. PKK’ya yapılan “silah bırakma” çağrısı, “silahı bırak” anlamına mı geliyor, yoksa “silahını bırakma” anlamına mı?...
Selahattin Demirtaş’ın, Hükümet’le HDP’nin “müzakere etmek üzere” anlaştığını söylediği “10 madde”, “Dolmabahçe görüşmesi”nin akabinde “müzakere taslağı” olarak ilan edildi. Teröristbaşı da aynı 10 madde üzerinde ısrar ediyordu. Böylece PKK ile “10 maddelik bir taslak üzerinde müzakere yürütüleceği” kesinleşmiş oldu. Ancak bu 10 madde üzerinde cevap bekleyen ciddi sualler var. Şöyle ki:
Tartışılması istenen “Demokratik siyasetin içeriği” nedir? “Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutları” başlığı altında neyi konuşacağız? Mesela “özerklik”ten mi söz ediliyor? Sözü edilen “özgür vatandaşlık” ve bunu sağlayacak “yasal güvenceler” nelerdir? Burada bir “konfederal sistem” mi sözkonusu? “Özgür vatandaşlık” yeni bir “vatandaşlık tipi” mi? “Dışa karşı TC vatandaşı, içte bağımsız yerel vatandaş” gibi bir şey mi? “Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisinin kurumsallaşması” ne tür idari ve hukuki kurumsal örgütlenmeleri gerektiriyor? “Çözüm sürecinin sosyo ekonomik boyutları” derken, burada kastedilen ne; “yerel mali kaynakların özerkliği”, ama “genel bütçeden bölgeye aktarma” gibi bir şey sözkonusu mu? “Çözüm sürecinin yol açacağı yeni güvenlik yapısı”yla, “kendi iç/öz güvenliği”ni sağlayan “otonom yerel yönetimler”den mi söz ediliyor; daha önce dile getirildiği gibi “PKK’nın silahlı unsurlarının yerel güvenlik birimlerine dönüştürülmesi” mi kastediliyor? “Ekolojik sorunların yasal güvenceleri” derken, bunun, “doğal kaynakların kullanımının bölge yönetimlerine bırakılması” gibi bir neticesi olacak mı; asıl kasıt ne? “Kürt kimliği” zaten tanınıyorken, “kimlik tanımı, kavramına ilişkin eşit mekanizmaların geliştirilmesi”yle ne isteniyor? Burada sözü edilen kimlik, “etnik kimlik”in tanınması mı, ki zaten inkâr eden yok, yoksa “siyasi-idari ayrı bir yapı olarak yeni bir kimlik tanımlaması”ndan mı bahsediliyor? “Ortak vatan” bölünmüş mü olacak, bölünmemiş mi? “Yeni anayasa” Kürt kimliğinin ayrışmasını sağlamaktan öte, “İslam kimliği”nin ana unsur haline gelmesini sağlayacak mı?
İşte 10 maddeye dair akla ilk gelen bu suallere cevap verilmeden atılacak her adım veya bunlar cevaplanmadan ilerleyen süreç, kuşkuyla karşılanacaktır.
Cevaplanması gereken başka sualler de var. Mesela Demirtaş “diyalog aşamasından müzakere aşamasına geçilecekti” dedi. Peki, “Diyalog” aşamasından “müzakere” aşamasına geçildiğinde kim kiminle, neyi müzakere edecekti? Müzakere, ayrışmanın nasıl ve ne kadar olacağına mı, yoksa “barış içinde birlikte yaşamanın esasları”na dair miydi? Demirtaş’ın işaret ettiği, “üzerinde anlaşmaya varılan taslak metin”in içeriğinde neler vardı? Hükümet bu metni niçin değiştirme lüzumunu hissetmişti?
Sırrı Süreyya Önder’in “barışa her zamankinden çok daha yakın” olunduğunu söylemesi müphem noktaları izaha yetmiyor. Mesela barış ne üzerine kurulacak? “Özerklik” mi, “federasyon” mu, “konfederasyon” mu, “kendine özgü bir otonomi” mi, yoksa “güçlendirilmiş yerel yönetimler şeklinde üniter yapı” mı? Hangisiyse, bunların niteliği, “merkeze bağlılık”ının mahiyeti, şartları vs. neler olacak?
Yine, Dolmabahçe görüşmesinin ardından Başbakan Yardımcısı Akdoğan’ın, “gök kubbe altında konuşmadık bir şey kalmadı” sözünü nasıl anlamalıyız? “Konuşulan her şey”in ardından “varılan şey” ne? Barış gelince ben, İzmir’e gider gibi Hakkari’ye, Trabzon’a gider gibi Şırnak’a, Yozgat’a gider gibi Batman’a gidebilecek miyim? Yoksa “silahların susması” karşılığında “adı konulmamış sınırlar” ve “resmen ilan edilmemiş ayrışmalar” mı olacak? Akdoğan’ın, “çözüm sürecinde önemli bir aşamaya geldik” sözündeki “önemli aşama” nedir, hangi nitelikleri haizdir?
Bence “silah bırakma çağrısı”na dair can alıcı noktaya Cumhurbaşkanı Erdoğan işaret etti. PKK’ya silah bırakma çağrısını değerlendiren Erdoğan, “çağrılar güzeldir ama aslolan ....uygulamadır” dedi. Ardından ekledi: “Her şey eninde sonunda uygulamaya dayalıdır. Bu uygulama nedir? Silahların bırakılmasıdır.” Yani artık çağrılarla gaz almak kesmiyor, somut adımları görmek gerekiyor.
Erdoğan’ın asıl dikkat çekici cümlesi şuydu: “Ne istendi de 12 yıllık başbakanlığım döneminde verilmedi.” Bu söz size de tanıdık gelmedi mi? Cumhurbaşkanı’nın bu cümleyi son söylendiği grubun bugün ne halde olduğunu görüyoruz. Ezcümle, “ayrılıkçı Kürt hareketi” liderlerine akıllarını başlarına almalarını öneriyorum. Yoksa, Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan da olabilirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.