Biri Şehit, öteki Ast-şehit mi?
Astsubay Sınıfı Kaldırılmalıdır.. Ordumuzda bölücülük istemiyoruz…
İbrahim Can isimli bir okurumun tesbiti idi: “TSK'daki subay astsubay çekişmesinin ABD'deki beyaz-siyah çekişmesinden hiç farkı yok bence. O nasıl ayrımcılıksa bu da aynı ayrımcılık. Şartlar eşitlenmeli, her iki sınıf da bu ülke için gerektiğinde canını verip şehit oluyor. Biri şehit, diğeri ast-şehit mi?”
Müthiş tesbit... Mü’min duyarlılığında ve Türk milletinin necip karakterini bire bir yansıtan bir cevheri ortaya koymuştu İbrahim Can bey.
Edebiyatta «sehl-i mümteni» diye bir bahis vardır. Hem kolay, hem güç anlamındaki bir tâbirdir bu... Kolay göründüğü halde bulunması çok zor, taklide kalkışıldığında güçlüğü anlaşılan söz yahut eserlere «sehl-i mümteni» denir. (Tâhir-ül Mevlevî , Edebiyat Lügatı, Neşre haz. K. Edib Kürkçüoğlu, İst.1973, s.133)
İbrahim Can beyefendi meseleyi öylesine güzel bir yerden yakalıyor ki, tâbiri caizse hedefi can evinden vuruyor... Zira askerlik mesleğinin zihinlerde ilk uyandırdığı imaj savaştır. Hafızalar imajlarla çalışır ve kime askerlikten bahsetseniz o, şuuraltında bir yerde savaşı (harbi) düşünür. Savaş ise öldürmek (arapçası: kıtal) ve ölmektir kısaca...
Bizim dinimizde bir asker Allah rızası için, vatanını savunur ve bu esnada düşman tarafından öldürülürse şehid olur. Hakiki ve rütbe itibarıyla en yüksek derecedeki şehadet budur. Bir de şehid hükmünde ölmek vardır. Meselâ suda (denizde v.b) boğularak ölen mü’min böyledir. Çok şiddetli ve çok zahmetli bir hastalık sonucunda ölen mü’minler de (Hadîs-i Şerîf’le sabittir) hükmen şehittirler. Ancak asıl büyük şehidlik ise Allah yolunda ölmektir...
Muhterem okurlarım «Askerlik» bizim dünyamızda gazilik ve şehidlikten ibaretse, bu «astsubaylık− subaylık» işinde de böyle bir teşbih «Biri şehit, diğeri ast-şehit mi?» suali bir «sehl-i mümteni»dir, fevkalâde güzel, fakat bulunması çok zor bir tesbittir...
Muhterem okurlarım, bu nasıl bir zihniyet ki vatan savunmasının güzide fertlerini, muvazzaf asker gücümüzün kumanda heyetini bıçakla pastayı keser gibi ortasından subay – astsubay diye ikiye böler? Neden bu milyonlarca şikayetin mevzusu olmuş, milyonlarca insana cehennem azapları yaşatmış, gayr-i müslimce tasnif müslüman Türk ordusundan atılmaz?
Adı üzerinde bizim dinimiz tevhid (birlik) dinidir. Savaşa birlikte girip, birlikte can verecek, şehadet şerbetini yan yana, omuz omuza içecek bu mübarek insanlar arasına (hattâ âile ve çocukları arasına da) nifak ve niza tohumları eken bölücü tasnif neden ortadan kaldırılmıyor? Çok mu zordur bunu yapmak? «Böyle gelmiş böyle gider, adaaam sendee» zihniyeti ölümcül bir hastalıktır...
Bendeniz bir astsubay çocuğu subaydım. Babam kadar uzun bir meslek hayatım olmadı ve hakkımdaki «sakıncalı personel» dosyasını görünce, YAŞZEDE olmamak için erkenden çok sevdiğim mesleğimi bırakıp malulen emekli olmayı tercih etmiştim..
Şehid cenazelerini farklı camilerden kaldırtan, servis araçlarında subay ve astsubay çocuklarını farklı oturtan, ordu evlerini bile ayıran (bu kaldırıldı) bölücü tasnif astsubay – subay – üstsubay hadisesi kökten bitirilmeli, erden orgenerale varan rütbe hiyerarşisi ile yetinilmelidir. Buna ayak direyenler AĞALIK zihniyetindeki egoist, kendi haz ve menfaatinden başkasını düşünmeyen, en azından işi hakikaten ve kökünden bilmeyenlerdir.
Genelkurmay Başkanlığı bu konuda acil bir çalışma başlatıp Millî Savunma Bakanlığı ile koordine ederek konunun TBMM’ne getirilmesi ve bir kesin kanun ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) bozuk morali düzeltilmelidir. Astsubaylık işine yeni bir bakış açısıyla bakılmalı; aklın, vicdanın sesi olan milletimizin irfanı devreye sokulmalıdır.
Binlerce yıl cihana hükmettik. Astsubayımız mı vardı? Kim daha başarılı olursa o yükselir. Adalet budur. Adam ağzıyla kuş tutsa yerinde sayarsa bu adaletsizliktir.
Harp Okulları ve Astsubay Meslek Yüksek Okulları yeniden ele alınır. Askerlik mesleğine muvazzaf (kalıcı, profesyonel) zabitlik yapacak adaylar çeşitli imtihanlardan ve sağlık kontrollerinden geçirilerek seçilirler. Sonra diyelim ki «Uzman Çavuş» veya her ne ise, varsayılan bir alt rütbeden işe başlarlar.
Akademi sınavları belirli bir rütbeye gelenlere yapılır ve onlar arasından başarılı olanlar Harp Akademilerine alınarak lisans üstü gibi eğitilir, kurmay zabit olurlar. Astsubay – Subay diye ayırım olmaz. Sadece (hali hazır uygulamada olduğu gibi) hızlı terfi etmede ve kumanda kademesine (paşalığa) geçişte bir önceliği olur Harp Akademilerinden mezun olanların.
Muhterem okurlarım, değerli komutanlar, Allah aşkına söyleyiniz, rütbeler, mansıblar yeterli değil midir? Her konuda olduğu gibi askerlik mesleğinde de taklidi bırakıp özümüze dönelim. Millî bünyeye uygun olanı yapalım. Ağalık düzeni bitsin artık. Kim daha yetenekli, kim daha bilgili, kim kendini daha iyi yetiştiriyorsa o ilerler...
Muvazzaf olmak istemeyenlere de mecburi askerlik kaldırılmalıdır. Profesyonel Ordu bütün dünyadaki en iyi sistemdir. Askerlik zorla olmaz. Savaşa zorla götürülen ihanet bile edebilir. Ayrıca her bünye askerlik için elverişli değildir. Kimi fizik bedeninden (buna zaten şimdi de bakılıyor, çürük raporu diye bir şey var), kimi de zihnen askerlik mesleğine yatkın olmayabilir. Hattâ inancı gereği askerliği istemeyen bile olabilir.
Bütün bunlara saygı duymasanız da milletin savunma gücü olan Silahlı Kuvvetler için en akıllıca yolu, en ilmî çareyi tercih etmek zorundasınız. Zorla güzellik de askerlik de olmaz. Koyarsınız maaşını, alır testlerden, imtihanlardan da geçirirsiniz ve uygun ise profesyonel asker yaparsınız. Hattâ ileride bunlardan kaabiliyeti olanlar, üstün yetenek ve seciye sahibi olanları da meslekte ilerletir, icabında Harp Akademilerine alıp kurmay yapar, paşalığa kadar götürebilirsiniz. Ne mahzur var bunda?
Astsubay kardeşlerimden yüzlerce e-posta alıyorum. Binlerce üzüntüleri var. Bir 20 yaşlı teğmen bir 45 yaşındaki astsubaya (astsubayın çok iyi bildiği) işini öğretmeye kalkıyor, hayır öyle değil böyle yap diye emrediyor. Adamcağızın bütün motivasyonu kayboluyor. Astsubay ile Subay çocuğu arasında bile gerilimler oluyor. Adam emekli oluyor aldığı ikramiye de emekli maaşı da adaletsiz. Bütün bunlara köklü bir çözüm bulmanın zamanı gelmedi mi? Bence geldi de geçiyor bile.
Hürmetlerimle arz ederim.