Yasaların meşruiyeti için ana kriterler
Yasalar niçin yapılır, amaç nedir? Yasalar neyi sağlar? Yasa ile hukuk arasında nasıl bir ilişki vardır? Bu ve benzeri suallar “hayatın tanımlanması” bakımından çok önemli. Özellikle de “gayrimeşru yasalar” olması halinde, “yasaların meşruiyeti” konusu daha da önemli.
Hukuk, kendini “yasalar”la gösterir; lâkin her yasa hukuk/hukuki değildir. Bazan öyle olur ki, hukuk yasalarla mahkûm edilebilir ve yasaların tasallutu altına giren hukuk, zalim yönetimleri meşrulaştıran birer mekanizmaya dönüşebilir. O halde önce yasaların hukuki olması lazımdır; “hukuk”un yasalarla biçimlendirilmemesi, bilâkis yasaların hukuka dayalı ve hukukun nasıl tatbik edileceğini gösteren uygulama biçimleri olarak yapılması gerekir.
Bu konunun önemi, “hukuk” ile “iktidar” arasındaki sıkı münasebetler nedeniyle daha bir önem taşır. Zira; kimi sistemlerde yasalar “iktidarın gücü”nü belirler, yani iktidarın gücü yasalarla nitelik/belirlilik kazanır; bazı sistemlerde yasaları iktidarın gücü belirler, yani nitel ve nicel ölçekte yasaları belirleyen ve kontrol eden, iktidarın gücüdür; kimi sistemlerde ise yasalar ile iktidarın gücü başka kaynaklardan beslenir ve başka amaçlara hizmet eder, iktidarın gücü niteliğini etkilemeksizin yasaların amaçlarını gerçekleştirmek üzere tatbikine, yasalar da gücünü kutsallaştırmaksızın iktidarın meşruiyetine yardımcı olur.
Her üçünün ortak noktasının, “yasaların uygulanması için iktidar gücüne, iktidarın da meşruiyet için yasal çerçeveye ihtiyacının olduğu”nu görmüşsünüzdür. Haliyle şu üç suale verilecek cevap, hem “rejimin/sistemin niteliği”ni, hem de “iktidarın eylemlerinin mahiyeti/meşruiyeti”ni ifade için özel bir önemi haiz olacaktır.
1- Siyasal sistemi değiştirmeden yasaları değiştirmek mümkün mü?
2- Yasalar değiştirilerek siyasal sistem değiştirilebilir mi?
3- Yasaların hiç değiştirilemeyecek bir özü var mı?
Kesin olan şu: Siyasal rejimin/sistemin yasaları belirlemesi durumunda, yasaları değiştirerek siyasal rejimi/sistemi değiştiremezsiniz. Çünkü böyle bir rejimde/sistemde hem siyasal rejim/sistem yasalara üstün ve egemendir ve yasalardan doğrudan etkilenmez; hem de yasalar, siyasal sistemi koruyacak nitelikte yapıldığından değiştirilemez. Ancak bu son durum, yasaların olması gereken amaçlarına ters düşer. Zira yasaların asıl amacı, niteliği her ne olursa olsun, siyasal rejimi/sistemi korumak olmamalıdır.
Diğer açıdan baktığımızda, yani yasaların siyasal sistemi belirlemesi durumunda, yasaları değiştirerek siyasal sistemi değiştirmek mümkündür. Çünkü böyle bir sistemde hukuk egemendir, hukukun somut metinleri olan yasalar, hem hukuktan beklenenleri karşılar, hem de yine hukukun düzenleyeceği siyasal rejimi/sistemi şekillendirip yönlendirir.
Şimdi yasaların meşruiyet için hangi amaçları taşıması gerektiğine değinebiliriz.
Özel amaca hizmet eden yasalar, genellikle “siyasal rejimlerin/sistemlerin hukuka egemen olduğu ve hukuka rağmen icraatta bulunduğu, yasaların siyasal sistemin bekçisi olduğu, iktidarın gücüne meşruiyet kazandırma işlevi yürüttüğü zeminler”de görülür. Burada önemli olan, sözkonusu “özel amaç”ın neye hizmet ettiğidir.
Yasaların asıl amacı “genel amaçlar”dır. Bunları; “adalet”i sağlamak, “hak”kı sahibine iade etmek, “sosyal denge”yi kurmak ve korumak, “toplumsal barış”ı sağlamak, “sosyal kimlik”in yozlaşmasının önünü almak, “toplumsal uyum”u gerçekleştirmek, “temel hak ve hürriyetler”i güvence altına almak, “rejim-halk uyumlaşması”nı sağlamak, “zorbalığı ve despotizmi” önlemek, “iktidarın gücü”nü sınırlandırmak ve kontrol altında tutmak, “eşitsizlikler”i “sosyal çözülme”ye yol açmayacak düzeyde tutmak, “sosyal ahlâk”ı koruyup baskın olmasını sağlamak şeklinde sıralayabiliriz.
İşte, “hukuk egemen bir toplum”da, siyasal rejime/sisteme meşruiyet kazandıracak yasaların genel amaçları, asgari bu nitelikleri taşımalıdır. Bunlar, aynı zamanda yasaların bizatihi meşruiyeti için de olmazsa olmaz ana kriterlerdir; bu asgari nitelikleri taşımayan yasalar meşruiyet vasfını haiz olamazlar. Nitekim uygulamada “hukuk” ile “yasa” farklılaşabiliyor; her yasa “hukuk kuralı” işlevi görmeyebiliyor.
Hukuki olsun ya da olmasın, yasalar, toplumu zapt-u rapt altına alabilir, toplumda belli bir düzen/dirlik sağlayabilir. Ancak aslolan, “toplumsal ve bireysel mutluluk”un sağlanmasıdır. Bunun yolu “dirlik”ten çok, “hürriyet”tir. Zira insanlar “dirlik” olmadan da mutlu olabilir, ancak “hürriyet” olmadan, hiçbir dirlik ne “adalet”i sağlayabilir, ne de “mutluluk”u...
Elbette “toplumun dirliği önemsizdir” demiyorum; ancak “hürriyeti feda eden bir dirlik”, ya da “dirliği feda eden bir hürriyet” seçenekleri karşısında, “hürriyetten yana” tercih belirtiyorum. Bir de, yasalarla “sosyal/kültürel kimlik” belirlemenin yasaların zulüm aracına dönüşmesine yol açacağını, tam aksine yasaları “sosyal/kültürel kimlik”in belirlemesi gerektiğini hatırlatıyorum.
Bir devlette, “yasalar”ın “güç kaynakları”yla birleşmesinden oluşan zorbalıkla da iktidar olunabilir; ancak devletin yaşama sırrı “iktidarın gücü”nde değil, “yasaların niteliği”nde, “hukuk”a uygun olup olmamasında saklıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.