İçerişeher
Eski kadim şehirler ruhu olan şehirlerdir. Yani yaşayan şehirler. İstanbul, Bursa, İznik, Kayseri, Konya, Diyarbakır, Mardin, Antakya, böyle şehirlere örnek gösterilebilir. Şehir turları, ya da kültür gezileri bu tür şehirlerin kimliğini, içindeki ruhu, değeri bulma ve yakalamada önemlidir.
Kaleiçi, Sur içi diye de ifade edilebilen bu tür şehirlerin topluma sundukları, taşıdıkları ve çekim alanı olarak hala içerinde barındırdıkları birikimlerle, kültürel miraslarla hem tarihe, hem düne dair hem de bu gün ve sonrası için önemli. Her geçmiş şehirlerde bunları görmek pekâlâ mümkündür. Kahramanmaraş’da, Sivas’ da, Şanlıurfa’da, Kastamonu’da, Çankırı’da, Tokat’ta, Afyon’da, Manisa’da, Ankara’da, Eskişehir’de, Adana’da, Edirne’de, Niğde’de el hasılı bütün bir Anadolu şehirlerinde bu tür değerleri görmek ve onların bize bıraktığı ilhamdan, değerden, kıymetler alarak tazelenmek, yenilenmek gereklidir.
Azerbaycan’ın Bakü şehride, Bosna’nın Mostar’ı da, Bulgaristan’ın Şumlu’su, Plevne’si de öyledir. Bağdat, Halep, Şam, Semerkant, Buhara bütün bir İslam coğrafyasında var olan kadim medeniyetimizin birikimli şehirleri hep bu merkezlidir. Yaşayan şehirlerdir. Ruhuyla buluşma seansları yapılır o şehre gidildiğinde bir balkıma.
Bakü’deki eski şehir (İçeri Şeher - Sur içi); 10. Yüzyıldan bu güne yaşayan, örnek dokularıyla varlığını hep sürdüren insana dokunan şehirlerden. Şehir surlarla çevrilidir. En az İstanbul’daki Surlar gibi yüksektir. Tahminen 8-10 metre civarında olduğunu söyleyebiliriz. Hayri Ataş şöyle ifade ediyor; “Şirvanşahlar başkentlerini Şamahı’dan Bakü’ye taşıyınca aynı zamanda devlet merkezi de olmuştur ve yıllar içinde yeniden imar edilmiştir. İçerişeher’de yer alan Kız kalesi, Şirvanşahlar Sarayı, Mehemmed Mescidi, Cuma mescidi gibi binalar buranın en eski ve mimari özelliği olan yapılarıdır. Dar sokakları ve taş evleriyle dikkati çeken İçerişeher, 19. yüzyılda Bakü’de petrolün bulunması ve petrol üretimin artmasıyla önemini kaybetmeye başlamıştır. Zira şehrin nüfusunun artması, zenginleşmesi sebebiyle şehir büyümeye başlamış ve sur dışında yeni bir şehir oluşmaya başlamıştır. 20. Yüzyılda etrafı yeni binalarla kuşatılan sur içindeki bu tarihi şehir artık iyice içeride kaldığı için adı da İçerişeher olarak kalmıştır.”
15. yüzyılda Şirvanşahlar Hanedanının Şahı İbrahim Halilullah döneminde yapılmış sarayda, divanhane, mescit, Şirvanşahlar Türbesi, Seyyid Yahya Şirvani Türbesi, Hamamgibi yapılardan oluşan kompleks 1960’lı yıllarda müze haline getirilmiştir. Seyyid Yahya Şirvani, Şirvanşah Halilullah’ın sarayında ilmiyle hizmet etmiş bir İslam alimidir.Azerbaycan’ın Şamahı vilayetinde doğan Seyyid Yahya Şirvani, çok uzun bir süreBakü’de yaşadığı için Seyydi Yahya Bakuvi olarak da anılır. 30’a yakın eseri günümüze ulaşan âlimin türbesi sarayın bahçesinde yer almaktadır.
Sarayın bahçesinde yer alan mescit 20. asrın başlarında Ermeniler tarafından tahrip edilmiştir. Aynı şekilde Şirvanşahlar türbesi de zarar gören yapılardandır. Gidip gördüm, gidin ve görün. Seyyid Yahya Hazretlerinde aldığım ikramı hafızam kaydından hiç silmeyecek.
Yaşadığımız anın tanıklarıyız. Farkında olsak da olmasak da tanıklarıyız yaşadıklarımızın. İnsan daha çok sevdikleriyle mutlu ve huzurludur. İnsan sevdiği şeyleri yaptığında daha çok huzur bulur. İnsanın içinden gelen şeyleri yaptığında başarı elde eder. Çocukluk yıllarımızdan bu yana kitaplarla olan ünsiyetimiz, farkında olmadan kaleme sarılmamız bu gün eserler vermemizi sağlamıştır. Demek oluyor ki kişi sevdiği, yapabildiği, yapmak istediği, ilgi duyduğu işte daha başarılı oluyor. Ülke gerçeğimiz buna ne kadar imkân tanıyorsa o kadar sonuç alınıyor.
Ömrümüz dergicilikle geçti. Ne zaman bir derginin kımıltısı duyulsa edebiyat camiasının gözleri o tarafa doğru döner. Dergilerin taşıdığı aşk ateşi kalemdir. Genç kalem, dergilerden beslenir. Genç kalan kalemlerde öyledir.
***
Terütaze üç haber;
Türk şiirinde önemli bir ses, Varide dergisiyle ismini yan yana koyan Murat Kapkıner yeniden Konya’ya dönüş yaptı. Konya’dan Ege kıyılarına gidip kendi izini kaybettirmek ve bir münzevi hayat içinde kaybolup gitmek miydi bilinmez. Lakin içinde ki fırtına yeniden alevlenerek Varide bu defa elektronik dergi olarak yayınlanmaya başladı. Uzun süredir sürüyor dergi yayınlanıyor sanal dünyadan her bir şiir dostu, Kapkıner dostu bilir. Varide belleğimde iz bırakan dergilerdendir. Murat Ağabeyin çağrısıyla ben de yazıyorum Varide’de. “Not Düştüm Besmeleye” babından oldu bu. Önemli şiir, roman ve düşünce eserleriyle tanıdım Kapkıner’i.
***
Birkaç gün önce kıymetli dostum, Şair Tayyib Atmaca’dan bir mektup aldım. “Hece Taşları” adında “Şiir Dergisi Yıl 1 sayı 1 Örnek sayı” denilebilecek nüshayı gönderdi. Hoşnut oldum. Ne güzel heyecandır dergicilik. İnsanı diri, dipdiri tutar. Koşturur, heyecanlandırır, insanın içindeki duyguları tazeleyiverir. Sanki bir bahar müjdesine benziyor “Hece Taşları”. Bilindik isimlerden ziyade şiirin özgül ağırlığından damıtılmış isimleri kayda düştüğünü gördüm. Örneğin Abdurrahim Karakoç, Metin Önal Mengüşoğlu, Mehmet Aycı, Âşık Reyhanî, Talat Ülker, Âşık Emrah, bir de Âşık Derdiçok’un şiirleri dikkat çekiyor. Takip edilmesi gerekiyor bundan böyle.
Genel Yayın Yönetmeni Tayyib Atmaca “Yola Çıkış Bildirisi”nde söze şöyle başlıyor; “İnsanın insandan uzaklaştığı, sanatın, edebiyatın, sözün, erdemin içinin boşaltıldığı, paylaşmanın beklenti karşılığında yapıldığı bir zaman diliminden geçiyoruz… PDF dergi olarak yayınlanacağı ifade ediliyor. ”Gelen her yazının/şiirin mutlaka değerlendirilip yayınlanıp yayınlanmayacağı yazarlarına bildirileceği ve geleneğe yaslanan bir dergi olacağına dair notlar var. “Hece Taşları”, şiiri bilenlere dair önemli açılımlar yapmayı deneyeceğe benziyor. Hayırlı, uzun soluklu olmasını, çizdiği ve çıktığı yolda kadim yazgımıza hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Siz, adresi vasıtasıyla Allah’ın selamını gönderin. Selamınızı aldığı gibi “Hece Taşları” yerlerine konduğunda her ay eposta adresinizde olacaktır.
***
Sanatın bütün alanları ilgimizi çeker elbette. Yalnızca şiirle meşgul gibi olunsa da tiyatrosuz, sinemasız, musikisiz, resimsiz olmaz. Bedii sanatların varlığı insana huzur verir, estetik bakmayı sağlar. Sanatlar birbirinden ilham aldıkları gibi birbirlerine de katkıda bulunmayı sürdürür. Sanatkârlarda öyledir. Şairler, yazarlarda öyledir. Türkiye’de musikinin temeli atalarımızın yer yurt edinmek için çıktıkları topraklardan yani, Orta Asya’dan, Mezopotamya’dan bize izler, tınılar, sesler, ritimler, aletler taşır. Bu nedenledir ki musikideki çeşitlilik topraklarımızın uçsuz bucaksız oluşuyla da ilintilidir.
En az yirmi yılı aşkın süredir bildiğim ve tanıdığım kıymetli müzisyen dostum, Aykut Kuşkaya’ dan tazecik bir haberle yazıyı bitirelim. Bir iki gün önce telefonla görüştük yeni bir albüm çalışmasından bahsetti. Yedi Bilge “Yedi Güzel Adam” kitabımızı konuştuk. Bu konuda “Yedi Güzel Adam” ların şiirlerinden besteler hızla dinleyici için hazırlanıyor dedi.Cahit Zarifoğlu’ndan “Acz”, Erdem Bayazıt’tan “Bulmak”, Mehmet Akif İnan’dan “Ağ” bestelerinin çalışmalarını dinletti bana. Müthiş keyif aldım. Aykut Kuşkaya’nın yeni albümünü dinleyenler için fısıldamış olayım. Kültür sanat duruşu belli insanlarca büyütülüyor şükür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.