Dirilmek isteyen 'Ertuğrul' dedi
Diriliş kelimesi, aynı adı taşıyan dizi film sebebiyle Ertuğrul Gâzi ile özdeşleşti. Moğol istilâsının kâbus gibi Anadolu’ya çöktüğü 13. yüzyılda, Türklerin altı asır sürecek yeni bir devlet kurmalarına “diriliş” diyebiliriz.
Ama, Osmanlı târihi açısından bakınca bu dönemin “kuruluş” olarak adlandırılması daha doğru olur.
1299 târihinde Ertuğrul Gâzi vefât edince, oğlu Osman’ın beyliğin başına geçmesiyle kurulan Osmanlı Devleti, altı asır boyunca çok zor zamanlar geçirdi. Yıkılmaya, yok olmaya yaklaştığı dönemler oldu. Böyle zamanlarda, devleti toparlayıp dirilten veya dirilmesi için gayret eden pâdişâhların, Osmanlı’nın dibâcesi olan Söğüt’ü îmâr etmeleri tesâdüf değildir. Ortak noktaları bilhassa dedeleri Ertuğrul Gâzi’nin türbesini yaptırmaları veya tâmir etmeleridir. Bunun sebebi, her dâim Oğuz neslinden, Kayı boyundan olduğunu bilen cihân pâdişâhlarının, zor zamanda dedeleri Ertuğrul’a yönelip onun ruhâniyetinden istimdâd etmeleri; duâsına talip olmalarıdır. Bu pâdişâhlara ve dönemlerine göz atmadan evvel, Ertuğrul Gâzi’yi kısaca hatırlayalım.
RÜYÂDA ALINAN DEVLET MÜJDESİ
13. yüzyılda Moğol istilâsı sebebiyle batıya doğru gelen Kayı boyu, liderleri Süleyman Şâh’ın Fırat nehrini geçerken boğulmasıyla ikiye bölündü. Bir kısmı geriye dönerken, diğer kısmı Ertuğrul Gâzi komutasında batıya doğru ilerledi. Gösterdikleri kahramanlıklardan dolayı, Selçuklu Sultanı Alaaddin, Söğüt ve Domaniç bölgesini, kışlak ve yaylak olarak onlara bağışladı. Ertuğrul Bey, emrindeki 400 çadırla bu bölgeye yerleşti ve Selçuklu Sultanı’na bağlı olarak fetihlere katılıp, İslâm’ı yaymak için çalıştı. 1281’de vefât edince yerine oğlu Osman Bey geçti. Türbesi Söğüt’tedir.
Bir rivâyete göre, misâfir olduğu evin odasında Kuran-ı Kerim’i görünce , uzanıp yatmağa teeddüb ederek sabaha kadar hürmetle oturdu. Bir ara dalınca, rüyâsında asılarca sürecek devletin nesline bahş edildiği müjdesini aldı. Her dâim ulemaya saygı gösteren Ertuğrul Gâzi, Osmanlı Devleti’nin mânevî kurucusu Şeyh Edebali’ye bağlılığını gösteren ve Osman Bey’e vasiyeti olan şu sözleri pek mühimdir:
“Bak a Oğul! Beni kır, şeyh Edebali'yi kırma. O bizim boyumuzun ışığıdır. Terâzisi dirhem şaşmaz. Bana karşı gel, ona karşı gelme. Bana karşı gelirsen üzülür; incinirim. O'na karşı gelirsen, gözlerim sana bakmaz olur. Baksa da görmez olur. Sözümüz Edebâli için değil senceğiz içindir. Bu dediklerimi vasiyetim say.”
OSMANLININ İKİNCİ KURULUŞU
32 yıllık ömrüne çok büyük işler sığdıran 5. Osmanlı pâdişâhı Çelebi Mehmed, babası Yıldırım Bayezid’in tahta çıktığı 1389 yılında doğdu. O yıllarda Anadolu beyliklerinden kız alma âdeti vardı. Annesi, Germiyanoğlu beyinin kızı Devlet Hâtun’dur. Devrin büyük âlimlerinin elinde yetişti. Eniştesi Emir Sultan’dan feyz aldı.
Osmanlı’nın yenilmesi ile sonuçlanan ve fetret dönemini başlatan Ankara Savaşı’na katıldığında henüz on dört yaşında idi (1402). Küçük yaşta büyük problemlerle karşı karşıya kaldı. Önce kardeşleri ile giriştiği taht mücâdelesini kazandı. Fetret devrine son verdi(1413.) Parçalanan devleti yeniden toparladı. Anadolu’da dağılan Türk birliğini yeniden kurdu. Rumeli’de Türk nüfuzunu kuvvetlendirdi. Timur’un ihyâ ettiği Anadolu beyliklerinden bir kısmını ortadan kaldırırken bir kısmını da kendisine bağladı. Bu yüzden, Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu kabul edilir.
Ömrünü savaşlarda geçiren bu kahraman hükümdar, şu sözüyle hayat hikâyesini özetlemiştir:
“Çocuk yaşımda bunca belâlar kim çekdim, kimse çekmiş değildir.”
Devleti yeniden diriltmek için gece gündüz gayretle uğraşan genç sultan, henüz otuz iki yaşında iken hayata gözlerini kapadı.
Çelebi Mehmed, siyâsî başarılarının yanı sıra imar ve kültür faaliyetlerine de büyük önem verdi. Bursa, Edirne ve Amasya’da pek çok eser yaptırdı.
Îmâr faaliyetlerden belki de en mühimi, Ertuğrul Gâzi’nin mezarına yaptırdığı türbedir.
Cihân hasm olsa, Hakk’dan nusret iste
Erenlerden duâ vü himmet iste
şeklinde şiir söyleyen genç sultan, ayrıca, Söğüt’e olan muhabbetinin nişânesi olarak bir câmi yaptırdı. 1414- 1420 arasında yapılan câmi kendi adını taşımaktadır.
III. Mustafa Han da “Ertuğrul” dedi
26. Osmanlı pâdişâhı olan 3. Mustafa Han, 1717’de doğdu. 1757'de tahta geçti. Sadrazam Koca Râgıb Paşa ile el ele vererek bir diriliş hamlesi başlattı. Malî durumu düzeltmek için sarayın giderlerini azalttı ve yolsuzlukların üzerine gitti. Ancak başarılı olamadı. Cihângir mahlası ile şiir yazan sultanın, “Yıkılubdur bu cihân sanma ki bizde düzele” mısraı darb-ı mesel oldu.
Orduda topçu sınıfını düzeltmek için Baron de Tott'a "Sürat topçuları" adında askerî bir birlik kurdurdu. Rusların 1770'te Çeşme'de Osmanlı donanmasını yakmaları üzerine yeni bir donanma hazırlanmasına çalıştı. Saltanatının son dönemi, 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı ile geçti. Savaş sırasında Baltık Denizi'nden yola çıkan Rus Donanması Çeşme'de Osmanlı donanmasını yaktı.(1770) III. Mustafa Han, savaşı bitirmek için girişimlerde bulundu ancak, başarılı olamadı. Savaş sürerken öldü.
3. Mustafa Hân îmâr işlerine de önem verdi. Lâleli Câmisi’ni yaptırdı. Depremde tahrip olan Fâtih Câmisi’ni yeniden inşâ ettirdi. Tıpkı Çelebi Mehmed gibi, dirilmenin yolunun aslına rücu etmekte olduğunu bildiği için dedesi Ertuğrul Gâzi’ye yönünü çevirdi. Türbesini yeniden yapılırcasına tâmir ettirdi. Hayır duâsını talep etti.
ERTUĞRUL FIRKATEYNİ
1861 yılında tahta çıkan 32. Osmanlı pâdişâhı Abdülaziz Han, bir darbe ile tahtan indirildikten sonra, 4 Haziran 1876’da bilekleri kesilerek şehit edildi. Yıkılmanın önüne geçmek için başlatılan ıslâhât hareketlerini devâm ettirdi. Avrupa’yı ziyâret eden ilk ve tek Osmanlı pâdişâhıdır. Dönemi, Balkan isyânlarıyla mücâdele ile geçti.
Abdülaziz Han, bir yandan Avrupa ile ilişkileri geliştirmeye önem verirken, diğer yandan vilâyetleri ziyâret etmeyi ihmâl etmedi. Yavuz Selim Han’dan beri Mısır’ı ziyâret eden tek Osmanlı pâdişâhıdır. Devrinin ilginç bir hâdisesi, 1863’de yapılarak huzûrunda denize indirilen firkateyne, Ertuğrul isminin verilmesidir. Ertuğrul fırkateyni, 1889 da çıktığı Japonya seyahatinden dönerken 16 Eylül 1890’da Kuşimoto açıklarında kayalara çarparak battı. Altı yüzden fazla mürettebâtının büyük bir kısmı şehit oldu.
SULTANIN ÖZ HEMŞEHRİLERİ
1876’da tahta çıkan 34, Osmanlı sultanı 2. Abdülhamid Han’ın Söğüt’e ve Ertuğrul Gâzi’ye olan muhabbeti başlı başına bir yazı konusu aslında. Ondokuzuncu asrın ikinci yarısında darbeler ve suikastler döneminde tahta çıkan 2.Abdülhamid Han, Abdülaziz Han’a yapılan suikasti ve kendisi tahta geçtikden sonra yapılan Çırağan baskınını unutmamıştı. Gerek bürokraside gerek asker arasında ciddi bir emniyet sorunu vardı. Özellikle azınlıkların, pâdişâha husûmeti ciddi tedbirler almayı gerektiriyordu. Böyle bir ortamda, pâdişâh, yönünü dedesi Ertuğrul Gâzi toprağına, yâni Söğüt’e çevirdi. Sadâkâtlerinden şüphe etmediği Karakeçili Aşîreti’nden 200 kişilik bir maiyyet bölüğü ihdâs etti. Söğüdlü Maiyyet Bölüğü, Sultan’ı saltanatı süresince cansiperâne bir şekilde korudu. Onları, her zaman, “öz hemşehrilerim” diye takdim etti. Karakeçililerin 1289’dan beri devâm ettirdiği “Ertuğrul ihtifâli”ni resmîleştirdi. Ayrıca, yöredeki Türk büyüklerinin türbelerini tâmir ettirdi. Kendi adını taşıyan bir câmi ve idâdi inşâ ettirdi.
İstanbul’un fethinden sonra, “hacılar yolu”na dâhil edilerek Mekke’ye giderken Müslümanların uğrak yerlerinden birisi olan Söğüt’deki son pâdişâh hâtırası ise 1919’da yapılan dârüleytâmdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.