Zaman Tüketici Hız
Ol mahiler ki derya içredirler deryayı bilmezler.” Şiirimizin bu müthiş mısrası binlerce kitabın anlatmak istediği gerçeği, fikri, mesajı taşıyor. Okyanusların içinde yüzen balığın ondan habersiz olması gibi bir şey...
Nice değerlere sahip birinin değer diye değersizlerin peşinde koşması anlatılmak istenir bir bakıma...
Ya da içmeğe suyu yoktur adamın, bahçesine havuz yapar.
Günümüz insanı giderek hızlanan bir hayat yaşıyor.
Giderek hızlanan bir hayat, giderek hızlanan ilişkiler, giderek hızlanan olaylar silsilesi...
Bir sürat çağında yaşadığımızı söyleyen sayısız ilim adamı, yazar çizer var.
Çağımız atom çağı, iletişim çağı, uzay çağı, sanayi ötesi çağ gibi isimlerle anılırken sürat çağı yaftasını kullananlar da hiç de az değil. Mebzul miktarda şiir ve şair bile var.
Tüketim Köleliği kitabıyla haklı bir üne kavuşan günümüz düşünürlerinden İvan İlyiç günümüz insanının korkunç süratine bakarak “Zaman Tüketici Hızlılık” kavramını ortaya attı.
Zaman tüketici hızlılık...
Hem zaman bakımından kıt bir kaynağa sahip olacaksınız; hem de bu kaynağı sanki en zengin bir iyelikle har vurup harman savuracaksınız.
Zamanımız gittikçe daralıyor. Yeni yeni ihtiyaçlarımız var ve onları elde etmek için bir koşturmadır gidiyor. Böylece kıt bir kaynak olan zaman aceleyle elimizden kayıp bizi terk ediyor. Zaman akıp giderken bir de bakıyoruz ki, onun dışında kalmışız. Keşke hem zamanın içinde hem de zamanın dışında bir irade ortaya koyabilsek. Hani şair der ya:
“Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında
Yekpare geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında”
Birkaç kişi için sağlanan azami süratlerin herkese temin edilen yüksek hızlardan farklı bir maliyeti dayattığı hususu görmezden gelinebilir mi?
Sürat düzeyi bir nevi toplumsal tabakalaşma ve bunun maliyetini ortaya çıkarır.
Yoksullar geride bırakılmış olmak için çalışır ve bu maliyeti paylaşırlar.
Sürate alışan insan ve toplum çok daha süratli vasıtalar edinmeye ve bunu programlamaya başlar. İhtiyaç zannedilen her yeni şey trafiği daha bir keşmekeşe sokar. Her keşmekeş de yeni ve hesapta olmayan ihtiyaçların kaynağıdır.
Şehir gitgide insanı daha önce olmayan bir trafiğin içine sokar.
Kendi başına ulaşamayacağı, ama aynı gün içinde varması gereken yerler, şehir insanı için önceden yakın olan her şeyi daha bir uzağa iter.
İşe gidebilmek için araç lazımdır, trafik lazımdır, yeni yollar lazımdır.
Ulaşıma harcanan zaman, en hızlı kamu taşımasının süratine paralel olarak artış gösterir.
Hayat böylece trafiğin doğurduğu yeni aktivitelerle karmaşıklaşır.
Hızdaki her artış zaman darlığını artırır.
Büyüyen zaman darlığı ve giderek artan ulaşım sürati aşırı programlamaya ilişkin yeni zorluklar, ilave programlar doğurur.
Oysa kamuya ait şehirde, trafikte, ulaşımda ve iş hayatında tarifeli tirenler, toplu taşım araçları, otobüsler, metrolar çok daha etkili ve çok daha fazla verimli olabilirlerdi.
Kamu vicdanı sağlıklı işleseydi, kamuya ait bütün bu trafik akıllıca idare edilmiş olsaydı; araçlar daha iyi programlanabilir, rotalar daha doğru belirlenebilir, kamu kendine ait olandan daha hakça yararlanabilirdi.
Yine İlyiç’in deyişiyle; “Bir ulaşım sistemi içinde izin verilen azami süratin yükseklik derecesi, bütün bir toplumun trafiğe harcadığı zaman bütçesindeki payı belirler.”
Artan nüfus, çoğalan iş hacmi, zenginleştiğini zanneden halk, her geçen gün trafiğe çıkan yeni araçlar ile şehir ortasında izin verilen yeni yapılaşmalar, kat müsaadeleri şehirlerin içine içine trafiği hareketlendirir.
Daha sonra yolları genişletmek elzem olur. Nihayet geniş bulvarlar, çevre yolları şehri daha cazip hale getirir; geniş halk yığınlarının vergisiyle daha hızlı araçlara sahip olanlar için maliyeti yüksek güzel yollar açılır.
O da açılabilirse...
İşte Ankara’ya giren İstanbul yolu.. Artık yol beş şeritlidir ve karşıdan karşıya geçmek ecelle oynamakla eşdeğerdir.
Bir yılda karşıdan karşıya geçmeğe çalışıp can verenlerin sayısı 98’i bulurken yaralı sayısı da en az onun kadardır.
Bütün bunlara bu kadar yüksek maliyetlere rağmen gedikli yolcu hala trafiğin akılsızlığını kavrayamaz bir türlü...
Ulaşım yoluyla daha çok trafik, daha çok meşguliyet, daha çok keşmekeş... Acelemiz var.
Sabah ne kadar da erken geldi.
Yeniden yollara düşeceğiz.
Kaabiliyetsizleştirici uzmanlıklara, aptallaştırıcı eğitimden geçmiş olanlara, yoksullaştırıcı zenginliklere, ayrıcalık zevkinin dengesiz dağılımına, hasta edici tıbbî bakıma, sun’i yapay hakların eşitsiz dağılımına, biçimlendirici entelektüalizme, yoksulluk modernizasyonuna, ihtiyaç üstü tüketime, profesyonellerin zulmüne, uzman ruhbanlıklara, zorlama ihtiyaçlara temenna edip daha hızlı hareket etmeye çalışacağız. Zaman tüketici bir hızlılığa gark olacağız.
Her şey elimizin altından kayıp gidecek. Biz de her şeyi kontrol ettiğimizi zannetmeye devam edeceğiz.
RUBAİ:
Sevgiye koşan gönül dağın zirvesindedir
Kininin peşinde nefs, zillet kuyusundadır
İnsan bilmez ki, ömür püf diye söner gider
Yeşili görmez göz, cehennem uykusundadır
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.