“Yes Sör” Veya “Vıy Mösyö”!
Avrupa Parlamentosu buyurmuş: “Ermeni soykırımını tanıyın!” Bu emre ittibadan başka şansınız var mı? Öyleyse “yes sör!” veya “Vıy mösyö!”
Bizden iyi “yes men”ci (evet efendimci) bulamazsınız asla!
Ayrıca pek itibar ettiğimiz Parlamento, 24 nisanın “Ermeni soykırımını anma günü” olarak ilan edilmesini istemiş…
Buna da cevabımız aynı olmalı!
Yaptık gitti! Can baş üstüne!
Beyler, efendiler! Biliyoruz ki Türkiye’de de bu Parlamento’nun echelliğine paralel giden bir sürü zerzevat var. Bilmeden anlamadan, tarihi tetkik etmeden bizi özür dilemeye zorlayıp duruyorlar.
Bu soykırımcılara sorum şu: 24 Nisan’da ne oldu?
İngilizler Çanakkale’ye asker çıkarmaya başladı…
Ermeni teröristler, yani komitacı Ermenilerin tutuklanması ile ilgili kararname çıkarıldı.
Onları ilk madde ilgilendirmiyor. Ama ikinci madde kesinlikle ilgilendiriyor. Herkes 24 nisanda Ermeni katliamı yapıldığına inandırılmış. Söyleyin beyler 24 Nisan’da kaç Ermeni katledildi?
Tıssss!
İlk yanlış burada…
Gelelim “tehcir”e…
Ermeniler göçürüldü mü? Evet, Birinci Dünya Savaşı’nın şartlarında Ermeniler bilhassa savaş bölgelerinden veya hemcivar bölgelerden göçürüldü.
Bunun çok makul bir açıklaması var: Siz Ruslarla savaşıyorsunuz ve savaştığınız bölgelerde Ermeniler, en azından komitacıları, teröriste unsurları Ruslara destek veriyor.
Ey Avrupa Parlamentosu! Siz bu ahval ve şerait içinde ne yapardınız?
“Ey aziz Ermeniler, helal size düşmanlarımıza yardım edin, onların safına geçip bize saldırın” mı derdiniz?
Bütün ilim ehli diyor ki, Osmanlı devletinin tehcir konusunda haklı gerekçeleri vardı ve her hangi bir Avrupa devleti de bunun aynısını, hatta daha fazlasını yapardı…
Tehcir gerçek, tehcir sırasındaki zayiat da gerçek. fakat bunun önemli kısmı güçürülme şartlarında ortaya çıkıyor. Hastalıktan vesaire zayiat bir hayli. Ya kıtal var mı? Osmanlı kaynakları güneydoğu bölgesinde aşiretlerin saldırısı sonucu bir miktar zayiat olduğunu belirtiyor. Bunun on bir civarında olduğu sanılıyor…
Tamam tehcir yapıldı. Sonra ne oldu? Sonra İtilaf devletleri savaşı kazanınca müterake yapıldı ve İstanbul işgal edildi. Bu dönemde tehcirle ilgili mahkeme (Divan-ı Harb-ı Örfî) kuruldu. Birçok idareci yargılandı, bir kısmı idiam edildi. Fakat öyle “soykırım” filan denilecek bir noktaya varılamadı.
Bu sonuç ülke işgal altında iken ortaya çıktı. Daha ne yapılabilir ki?
Şimdi işgalcilerin diyemediğini, tuzu kuru Avrupalılar diyor ve içerideki kriptogiller de bizi buna inandırmaya çalışıyor.
Aradan yüz yıl geçti ya… Hafızamızın taşıyıcıları aramızdan çekildi. Hakikati görenler, yaşayanlar, sıkıntısını çekenler toprak altına girdi ya… Türkiye’deki öğretim sistemi de bizi bu konuda şuurlandırmadı ya. Öyleyse, bulanık suda balık avlayalım. Hurra!
Yok mister! Hayır mösyö!
Çok meraklıysanız sizin soykırımlarınızla ilgili tanıma kararları almaya hazırız!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.