Kul hakkı gaspının örgütselliği üzerine
PSS soruları çalınmış ve yüzlerce kişi haksız yere yüksek puanlar alarak devlet kademelerine yerleştirilmişler. Bunların arasında hâkim ve savcı olarak atananlar da, TÜBİTAK gibi bilim kuruluşunda üst düzey görev kapanlar da var.
Avukatlar hâkim ve savcı olacaklarmış. Sınav yapılmış ve kopya çekerek hâkim ve savcı olmuşlar.
Adalet üzre yaşar devlet!
Adalet yoksa yıkılır. Adaletsiz devletin yıkılmaması zuldür.
Yıkılmasını beklemek daha doğrudur.
Bazı gençler dirsek çürütecek, gece gündüz umutla, iştiyakla, adalet beklentisiyle çalışacaklar; KPSS’den yüksek puan alacaklar… Ve maalesef büyük bir haksızlıkla açıkta kalacaklar… Bazıları da soru çalıp dağıtan ve “uzayan kol bizden olsun” diyen adalet düşmanı, yani Tanrı düşmanı çok bilmişler tarafından kandırılıp hırsızlıkla öne geçecekler ve dağıtılan mansıpları paylaşacaklar… Ulvi amaçlara süfli araçlarla ulaşacaklar. Ondan sonra da Allah’ın affına ve rahmetine mazhar olacaklar!
Bu Allah’ın gücüne gider.
Böyle davalar olmaz olsun.
Kleantalist ilişkiler yumağı Allah’ın asla tasvip etmediği bir şeydir. Bir hastalıktır, kul hakkı yemektir. Ki kendisinin af listesinde olmadığını yine kendisi müjdelemektedir.
Başkalarının hakları gasp edilip kul hakkı yenilerek dağıtılan tüm mansıpların sahiplerini boğması için dua etmek gerekir.
Aksi, zulme ortak olmak demektir. Şimdi adında adalet olan bir parti iktidarının işi gücü bırakıp bu haksız elde edilen ve gasp işi olan mansıpları, makamları işgalcilerin elinden kurtarmasını beklemek hakkımızdır.
Değilse suça ortak olmuş olurlar.
CENAB-I HAKK buyuruyor. Bana göre müjde veriyor daha doğrusu:
“İçimizdeki bazı ahmaklar yüzünden bizi de helak edecek misin Rabbimiz?”
O da cevap veriyor: Evet!
Bu ne müthiş bir müjdedir.
Bu adaletin ta kendisidir.
Bakınız münafıklar demiyor. Ahmaklar diyor…
Kul hakkı gaspı ahmaklıktır. Uzayan kol bizden olsun mantığıyla devleti ele geçirme telaşı ahmaklıktır. Ulvi amaçlara süflî araçlarla erişeceğini sanmak ahmaklıktır.
Yani ki cemaatinin menfaati için gâvurla işbirliği planlamak, casusluk ve röntgencilik yapmak ne kadar ahmaklıksa; su akarken kovayı dolduralım,
ktidardayken hısım akraba gözetelim, Osmanlı olmadan Osmanlı gibi davranalım lakırdıları hevesleri ahmaklıktır.
KABATAŞ SENARYOLARI YA GERÇEK OLURSA
Bugünlerde Gezi sırasındaki başörtülü gelinin maceraları meşgul ediyor medyayı…
İki taraf var her zamanki gibi…
Biri kadının beyanı esastır diyor, sanki öteden beri kadının beyanı esastır lafına inanıyormuş gibi.
Diğeri hani nerede video, MOBESE diyor.
Okuyorum iki taraf da haklı…
Fakat al birini vur birine…
Benim aklıma başka bir şey geliyor…
Böyle giderse yazılan bu senaryoların gerçeğini yaşayacak Türkiye. Yaşarsa, nasıl bir belaya düçar olacağını biliyor mu bu ülke?
IŞİD burnumuzun dibinde tarih katlediyor ve şaşırıyoruz ya…
Öyle bir şey… Şevket Eygi’nin zaman zaman uyardığı ve hak etmeye başladığımız ilahî adalet tecelli edecek. Başımıza bir musibet gelecek. Bu açık…
Ne, nerede, nasıl, ne zaman; bilemem.
Böyle giderse İslam’dan soğuyan insanlık geçen asırdakinden daha fazla asrın batağına saplanıp maazallah din ile ilgili her şeye saldırmaya başlarsa ne olacak?
Biz başörtülü eylemlerin müdavimi insanlar her zamanki muhafazakârlığımızı, koruyuculuğumuzu, mesuliyet, samimiyet, fedakârlık, vefakârlık, aşk, hikmet, hörmet, merdanelik, cesaret, kanaatkârlık, yoldaşlık gibi burçların sahipleri… Kendimizi yine ateşe atacağız.
Ya o zaman, sırf çıkar için kalem oynatanlar, köşe bucak kapanlar hangi inde saklanacaklar?
HÜLYA AVŞAR: YENİ FİTNENİN ADRESİ
Asım Yenihaber yazdı aslında.” Çirkefe taş atma sana da sıçrar” diye özetledi. “Çok haksız ve bel altı bir saldırıya uğramış olan Hülya Avşar ne yapmış” diye yazdı en masum yazı yazdığını sanan köşe yazarları…
Hülya Avşar’ı sarayın hısımı sayanlar toz kondurmadılar. Öyle ya sonra uçağa binemezlerdi, yakınlık kuramazlardı Sayın Başbakan ile Sayın Cumhurbaşkanı ile…
Mustafa Pehlivanoğlu’nun annesinin rolünü oynayacakmış da MHP milletvekili bu rolü ona yakıştıramamış. Büyük sanatçımız da “lan” hitabıyla güya vekili diyip diyeceğine pişman etmiş.
Dahası ülkücüler arasında bile Hülya Avşar’ın tarafını tutanlar varmış. Kim karışırmış
kimin hangi rolü oynayacağına?
Eğer bir fitne atılmışsa bir topluma bilin ki bunun mutlaka mazisi vardır.
Bizim görevimiz bu kaynağı deşifre etmektir.
MALİ yazımı okuyanlar bilecekler, ‘12 Eylül de 28 Şubat da devam ediyor’ demiştim.
‘12 Eylül’ün Eylem Planı 3’ adlı planında gençliğin depolitizasyonu hedefleniyordu ve magazin ile spor buluşturulmaya çalışılıyordu. İşte o dönemde çıkarılan Erkekçe ve Bravo dergileri projeydi. Bir başka proje de Acun’du. Bir başkası da Hülya Avşar ile Tanju Çolak’ın sevgili yapılmasıydı. Yani futbol ile ma
gazin buluşuyordu.
12 Eylül devam ediyor ve yine ülkücülerin üzerinden fitne inşa ediliyor.
Mustafa Pehlivanoğlu 12 Eylül ihtilalcileri tarafından idam edildi. Onun anasına yazdığı mektubu şimdiki Cumhurbaşkanı başbakan iken okudu ve ağladı.
Medya tanrıları vazife çıkardılar, seksenli yıllarda olduğu gibi… Sayın Erdoğan’ın samimi –kim bilebilir ki tersini- gözyaşını istismar etmeye kalktılar. ‘Masum bir milletin kalbiyle oynamaya devam ettiler’, Nurettin Topçu hocamızın işaret ettiği gibi…
Şimdi de sütre gerisinde sırıtıyorlar: Bundan iyi pi-ar olur mu diye?
MHP milletvekili İsmet Büyükataman’ı tanırım. Hâza beyefendidir.
Ama medya tanrıları onu linç etmeye kalktılar. Üstelik de Hülya Avşar linç ediliyor hezeyanları ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.