Kırk yıllık hasret bitiyor
KIRK YILLIK HASRET BİTİYOR KAFES ÇEKİLİYOR...
Farklı bir 12 Eylül filmi geliyor…“Sömürgenin sömürgesi mi olur?” Bunu Devrimcilerin önderlerinden Nasuh söylüyor…
Dev-Yol merkez komitesi kendi arasında tartışırken derinden derine etnik ve ekalliyet psikolojisi ideolojik mücadeleye yön vermeye başlayınca Nasuh, “Kürdistan’a özgürlük. Kürdistan, Türkiye’nin sömürgesi” savlarına karşı, “hani biz emperyalizme karşı mücadele ediyorduk, Türkiye hani ABD’nin sömürgesi idi. sömürgenin sömürgesi mi olurmuş” diye çıkışıyor.
Ama solda gaflet devam ediyor. Onun sesini duyan olmuyor.
Ve solcu ama masum bir Elif’imiz var. Bir replik:
Elif:
Hiç kimse dünyaya bir ideolojiyle gelmiyor…
Mehmet Sipahi ülkücü dergileri çıkaran ve İhsan’ın en yakın arkadaşlarından biri: Bazı replikler:
Mehmet Sipahi:
Eller silah değil, kalem tutmalı…
İntikam almak için bir çocuğu babasız bırakamazdım.
Nasıl yaşarsan hayatın da öyle bitermiş…
Birileri sana katil der, birileri de kahraman ilan eder.
Unutma, silah başkaları değil, sen istediğin zaman ateş alır.
Benim bu toprak üstünde yaşayan herkese saygım var.
Bu vatan ailemin ülkesi… ben kendimi sakınırsam babamın yüzüne bakamam. Annemin elini bir daha öpemem.
Vatan için yaşamak da ölmek de değerlidir.
Vatan insan gibidir, değerini ancak kaybettiğimiz zaman anlarız.
İnandıklarımız için mücadele ederken ihtilalle düşüncelerimizi kafese tıktılar.
…
İhsan, Taceddin Dergâhının arkasındaki kabirler arasında toprağa uzanmışken arkadaşına köyüne anlatırken şöyle der: Kekik kokulu koyaklardan aşarak güvercinler ülkesinde dolaşırdım. Bir çeşme başı arardım, yarpuzlar arasında…
Mehmet Sipahi: Şiir gibi konuştun başkanım…
İhsan: Sadece sen mi şairsin, benim de şiir defterim var biliyor musun?
…
İhsan başkan: ihtilâli yapanlarla ondan yararlananlar arasındayız.
Kavuşmazsan senin aşkın olur, kavuşursan ikinizin vuslatın…
1980 ihtilâli olmuş İhsan ile Mehmet Sipahi aranmaktadır. İhsan ile Mehmet Sipahi duvardan atladılar ve Hacettepe Üniversitesinin bahçesinde bulunan Taceddin Dergâhının arkasındaki kabirler arasında bir toprağa uzandılar. Vakit sabaha karşı…
İhsan:
Biz ölünce bizi buraya yatırırlar mı acaba?
…
O yer bugün Muhsin Yazıcıoğlu’nun yattığı yerdir. Sabah ezanı okunur. İki arkadaş Taceddin Dergâhının önünden geçerek camide sabah namazı kılmak isterler. Dergâh o sırada şarapçı yatağıdır. Kapısı yoktur. Onlar geçerken aralıktan bir sarhoş şöyle mırıldanır:
“Hani göçmüş yoldaşların hiçbiri yok.
Sen mi kaldın kafileden böyle uzak…”
Mehmet Sipahi, İhsana dönerek:
“Akif’ten okuyor yahu” der…
Sonra camiye girerler. İhsan Başkan tozlu cüppeyi üfleyerek giyer. Mehmet müezzin, İhsan imam olur.
Namaz kılarlarken caminin penceresindeki parmaklıklardan Mamak zindanlarındaki kafes parmaklıklarına geçeriz…
Kafes filminden birkaç replik ve bir sahne arz ettim.
Kırk yıl önce Doktor diye bir senaryo yazmıştım. Güneydoğu’ya tayini çıkan bir fedakâr ülkücü doktorun dramı… TÖMFED yahut Ocak olarak filmini yapacaktık. Araya Güneş Ne Zaman Doğacak girdi. Sonrası malum. İhtilâle hazırlık süreci başladı. 78 ile 80 arasında olaylar çığırından çıktı ve darbe için yeterli sebep oluşturuldu.
İhtilâlden, yani 1980 yılından bu yana da trajedimizi anlatacak eser vermeye uğraştık. Roman ve şiir…
Gücümüz ona yetti.
Besteler yaptık, dergiler çıkardık. Sivil toplum uğraşıları, hatta zaman zaman siyaset…
Kimimiz zengin oldu. Bekledik ki, biri bir gün der ki: Kardeşim işte aradığın imkân. Bizim trajedimizi film yap.
Bu hiç olmadı. Boşuna bekledik.
Baktık olmuyor, kendi emeğimizi, sâyımızı ve irademizi ortaya koymaktan başka çare yok…
Birçok dizi tecrübemiz olsa da hep bir sinema filmi için hasret çektik.
Bu arada İsmail Güneş’in, değerli dostum rahmetli Ömer Lütfi Mete’nin ortaya koydukları dev eserleri de takdirle anmalıyız. Sonra rahmetli Ensar Kılıç ve daha birçok yönetmenimiz ve yapımcımız da iyi niyetli gayretler gösterdiler. En son Eylül öncesi TÖMFED başkanımız Haşim’in cesaret ve emeğini de unutmamalıyız.
Ama…
Ülkücü hareket kırk yıldır meramını anlatacak, 12 Eylül’ü ve yaşadıklarını anlatacak bir film yapamadı ne yazık ki…
Şimdi Kafes’i çekiyoruz. Çok şükür…
Eski Kafes romanımdan esintiler var ama tamamen yeni bir senaryo… Belki de üçleme olacak. Bu birinci film…
Yepyeni bir yazım. Eser ve senaryo bana ait, supervisor dedikleri görev de benim. Ama senaryo ekibimizde güçlü kalemler de var. Bektaş Topaloğlu ile Bilgehan Karaca’ya binlerce teşekkür… Bize inanan Joy Yapım’a da… Yönetmenlerimiz de harika…
İhsan Başkan rolünde Şefik Hotanoğlu oynuyor. Ne kadar da başkana benziyor.
Mehmet Sipahi’yi ise İsmail Hacıoğlu canlandırıyor. Bir de Elif’imiz var. Müthiş oyuncu. Sonra Mehtap da var. Ayrıca idam edilen Mustafa’nın annesi Hülya Avşar değil… Tam bir Türk anasını oynayacak bu rolü alan sanatçı… Ama bunlar da sürpriz olsun. Bütün kadroyu sıralamayım şimdi…
Müzik ise sürpriz, gözyaşlarınızı hazırlayın…
Dursun Önkuzu’dan Mustafa Pehlivanoğlu’na uzanan şehitler kervanı, cinayetler, işkenceler, idamlar, aşklar ve dâvâlar…
Solcular çok film yaptılar. Hepsinde de ülkücülere büyük haksızlıklar yaptılar. Onların sanki anne ve babaları yoktu, sanki hiç sevmemiştiler. Biz bunu yapmıyoruz bu filmde…
Şimdilik iyi gidiyor. Ekibi çok sevdim. Hepsini… Kostümcüsünden, ışıkçısına kadar… Kameramanlarından ulaşımcısına kadar…
Allah utandırmasın.
Dua edin…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.