Ülkenin Fabrika Ayarlarıyla Oynamayın
Tarih yazıcılığı önemlidir.
Geçmişini bilmek, kültürünü, atalarını tanımak mühimdir, geleceği kurgular.
Devlet yönetimleri de tarih biliminden çok yakından etkilenir, dolayısıyla günlük yaşam da…
Geçmişte alınan kararlar üzerine inşa edilen devlet sisteminin sağlıklı işlemesi de yine tarihte saklıdır.
Belirli temeller üzerine oturtulmuş, referans noktaları belirlenmiş, kurucu unsurları, kimlik yapısı, değerler sistemi oturmuş bir yapı, devlet geleneğinin gücüne işaret eder.
Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan ulus devletleri de küresel anlamda yeni bir sürecin başlamasına neden oldu.
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki dağılma sürecinde milliyetçilik akımı, başta Avrupa olmak üzere tüm dünyaya yayılan bir süreçti.
Bu süreçte kurulan milli devletler varlıklarını etkin bir şekilde sürdürüyor.
Serbest piyasa ekonomisi ve sonrasında doğan ideolojik akımlar birçok ülkeyi yakından etkiledi.
Küresel ekonomi kavramının ortaya çıkmasıyla, ekonomik gücüyle diğer devletler üzerinde tahakküm kurmaya başlayan “jandarma devlet”ler türedi.
Militarist politikalar yaygınlaştı, milyonlarca insan hayatını kaybederken, silah sanayi ve teknolojileri büyümeye başladı.
Ancak baki kalan bazı unsurlar, bazı gerçekler oldu. Tıpkı Fransız, İngiliz, İspanyol, İtalyan devlet gelenekleri gibi… Birçok gelişme, değişim, çarpışma süreci yaşansa da bu devletlerin günümüz anlamında “fabrika ayarları”yla oynanmadı. Bu devletler kültürlerine, ideolojilerine, tarihlerine, liderlerine sahip çıktı ve ayakta kaldı.
Söz konusu bu durum Türkiye’de ise tam tersi bir şekilde işliyor. Bu durumun kime ne faydası var bilinmez ama ülkemize milletimize büyük bir zararı olduğu aşikar !...
Kurucu unsurlar sürekli tartışma konusu. Devletin kurucusuna iki haftada bir saldıranlar çıkıyor, olur olmaz belgelerle, tarihi çarpıtmalarla. Bu tartışmaları ortaya atanların birçoğu da tarih eğitimi dahi almamış… Kurucu unsurlardan çıkıp “milli hassasiyetler” hedef alınmaya başlanıyor. “Türk Bayrağı” değiştirilsin diye teklif verip, İstiklal Marşı’nda ayağa kalkmayanlar el üstünde tutuluyor. Hatta “olmasaydın da olurduk” diye reklam verenler milletvekili yapılıyor.
Bu ülkenin sevdikleriyle, hassasiyetleriyle bu kadar oynamak iyi niyetli bir çaba değildir.
Muhafazakârı da, milliyetçisi de, solcusu da, sağcısı da ortak bir paydada buluşmalı. Kendileri için olmasa bile, milli kimliğe sahip çıkacak gelecek nesiller için bunu kendilerine vazife kabul etmeliler… Bu ülke gelişmek zorunda ve bu ülke ancak bu şekilde gelişebilir.
Kutuplaşan, enerjisini sürekli olarak içeride tüketen, anlamsız, sonuç getirmeyecek tartışmalara girmek; insanların zihnini bulandırmaktan başka bir yarar sağlar mı? İnsanları “millet” olma bilincinden uzaklaştıracak hiçbir tartışma bu ülkeye yarar getirmez.
Aksine her zaman zarar getirmiştir.
İlber Ortaylı’nın dün basına yansıyan sözleri belki birçok şeyi özetliyor “Bizim millet tarih bilmez, Bunların hepsi mahalle dedikodusu. Her şeye bulaşmayın. Bunu gazeteler çok yapıyor. Kendine göre yeni Türkiye kuruyorlar.”
Durum aynen bu şekilde.
Binbir güçlük altında kurulmuş bir devleti ipe sapa gelmeyen, insanları kutuplaştırmak başka bir işe yaramayan sözlerle, haberlerle yıpratmak kimsenin hayrına değildir. Bu ülkenin geleceğini düşünen böyle bir çaba içine girmez.
Atatürk madem bu kadar “kötü”ydü, bu kadar “yanlış”tı da peki sonrasında gelenler, ne yaptılar da bu milleti refaha huzura kavuşturdular. İşte tam bu noktada farklı durumlar ortaya çıkıyor.
Kıbrıs’taki Türkler ölmesin diye adaya çıkarma yapan Türkiye, bugün Kıbrıs’ta sevilmiyorsa, kendimizi anlatamıyor, millet olamıyoruz demektir.
Milli kimliğin, ortak aidiyet duygularının gelişmediği toplumlar her zaman için iç çatışmalara, şiddet olaylarına, hukuksuzluklara gebedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.