Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

İlber Ortaylı’nın ‘Düz Profesör’ Krizi; Engin Ardıç’ın Eski Hastalığı

İlber Ortaylı’nın ‘Düz Profesör’ Krizi; Engin Ardıç’ın Eski Hastalığı

Daha evvel de yazmıştım. Varsın tekrâr olsun. Rahmetli Âmil Çelebioğlu, Cemal Kurnaz'a asistanlık teklif ederken şöyle bir şart öne sürmüş:

“Öğretim üyeliği, akademisyenlik, başlı başına bir değerdir. Onun üstünde başka bir makam yoktur. Onu bürokrasiye, politikaya bir basamak, bir atlama tahtası olarak kullanmayacağına, yöneticiliğe tenezzül etmeyeceğine söz veriyor musun? " 

Rahmetli Çelebioğlu, kalp gözü açık bir hocaydı. Bir bildiği varmış. Akademisyenlerin, bürokrasiyi üniversiteye tercih etmelerinin  ne kadar  vahim bir durum olduğunu, özellikle son yıllarda üzüntüyle müşâhede ediyoruz.

Bu satırları geçen sene, üniversiteyi bırakıp bürokrasiye geçen bir doçentin, siyâsîlerin elinde maskara oluşuna şâhit olunca yazmıştım. Bürokratik atamasını yapan vekile basın yoluyla teşekkür etmiş;  bir ayağı partide olan bir lise mezûnunun karşısında küçülmesini, koskoca makam odasını daha da kocaman yaparak telâfi etmişti. Gönül sığmayınca göz de sığmıyor. Yazık, çok yazık… 

Üniversite hocalarının bürokrasi merâkı, ”düz profesörlük” diye bir mefhum  ortaya çıkardı. Bunu da Cemal Kurnaz’dan dinledim. Bir arkadaşı ile karşılaştığında ne yaptığını sormuş. “Hiç. Böyle düz profesör kaldık.” cevâbını almış. Bu krizi iyi tahlil eden doçentler, profesörlükte geç kalmış olmamak için vakitlice tedbir alıyor ve bürokrasiye tam zamânında zıplıyorlar.

İlber Ortaylı, rüştünü ispât etmiş bir târihçi. Bilgili, kültürlü. Kitapları var; gazetelerde yazdı. Ekranlara çıktı. Reklam filmi bile çekti. Dizilerde oynamadı ama, dizilere konu oldu. Sayısız ödülleri var.

Ama yetmiyor işte. Bürokrasi çok câzip. Vaktiyle, Topkapı Sarayı’na müdür olmuştu. Daha doğrusu olup olmadığını tam anlayamadık. Müdürlük için itiş kakış oldu. Fahri müdürlük filan dendi. Neticede oradaki görevinden alındı. 

İşte, zurnanın zırt dediği yer burası. Bürokraside görevlendirdiğiniz bir öğretim üyesini, görevden alıp düz profesörlüğe iâde edeceğinize, canını alın daha iyi. Yemin ederim üniversiteye döndüğü için kahrından hasta olup ölene şâhit oldum. Dönmemek için el etek öperek yerinde sayana veya daha aşağı bir makama râzı olanı gördüm. Mutlaka daha yukarı çıkarmalısınız. Olmadı vekil yapmalısınız. Yoksa gider muhâlefetin vekili olur ve o güne kadar hizmet ettiği iktidârın bir numaralı düşmanı olur. Sınıfta öğrencilerine ettiği nasihatlerin tersini söyler. Şekil 1 diyeyim; siz anlayın artık.

İlber Hoca, ne yukarı çıktı ne de siyâsete girdi. İşin doğrusu, arka cebinden çıkaracağı târihçiler de nerelere nerelere geldi. 

Hâl böyle olunca, fırsat bulduğunda iktidâra vurmayı ihmâl etmiyor. Gâyet ciddi konuları, “Hadi canım sen de” diyerek tahfif ediyor. Ekran arkadaşlarının övdüğü meseleleri bile yeriyor. Eh, dili ve üslûbu da ma’lûm.  Bu hâli, Engin Ardıç’ın diline düşünce olanlar oldu. Ardıç’ın dili ve üslûbu da ma’lûm. Birbirlerini aratmazlar. 

Bana göre, Engin Ardıç ilk eleştirisinde haklıydı. İlber Hoca’nın sırf hükûmete vurmak uğruna terslik yaptığını iyi biliyor.

Ancak, Ortaylı’yı, Mükrimin Halil Yınanç basitliğine yuvarlanmakla ithâm etmesi büyük bir tâlihsizlik. Ya Mükrimin Halil gibi nâmuslu bir târihçiyi tanımıyor ya da bâzen soldan soldan geliyorlar. Eski hastalık ne de olsa. Kolay kolay tedâvi olmuyor. Açıkçası, “Bu mesele bana kalmaz. Târihçiler, Engin Ardıç’a lüzûmlu cevâbı verirler.” diye bekledim. Ama, ses veren olmadı. Ciddiye almadılar veya haberleri yok.

Vazife, bana düştü. Engin Ardıç, İlber Ortaylı’ya istediğini diyebilir. Meydâne düşen, seng-i kazâdan kurtulmazmış. Ama, söz konusu Mükrimin Halil Yınanç olunca, söylenecek tek şey var:

Ağzını topla!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Kerime Yıldız Arşivi