12 Eylül ve darbelerle hesaplaşmak
12 Eylül’ün üzerinden yıllar geçti, ama hala etkileri sürüyor.Bugün tartıştığımız bir çok mesele bize 12 Eylül’den miras kaldı. Kürtçülük, bölücülük, eyyamcılık, köşe dönücülük bize 12 eylül darbesinin armağanlarının sadece bazıları..
Belki bu problemlerin çoğu bir tohum olarak vardı, ancak tohumu çatlatan 12 Eylül darbesi oldu.
Her darbe yıkıcıdır.
Onaran, tamir eden, düzelten ihya ve imar eden tek bir darbe gösterilemez.Onun için darbelerin hepsinin, modern, postmodern, Atatürkçü, milliyetçi, bilmem neci ayırımı yapılmadan aynı potada değerlendirilmesi gerekiyor. Birine arka çıkmak, hepsine arka çıkmaktır.Darbelerin birbirinden tek farkı yıkıcılık dereceleridir.
12 Eylül, hiç şüphesiz tesir ve yıkıcılık bakımından diğer darbelere göre daha önemli bir yere sahiptir. Binlerce insanın yargılanması, işkence görmesi,asılması, zulme uğraması,milli reflekslerinin yok edilmesi darbenin sadece bir boyutunu temsil ediyor.. Bir de yirmi dört yıldır 12 eylül uygulamalarıyla beslenen,semiren bölücü terör boyutu var.12 Eylül ‘ün Güneydoğu insanına akıl almaz yasaklar koyan, ona ikinci sınıf insan muamelesi yapan ve zorla farklı bir kimliğe iten uygulamaları olmasa, bu ölçüde bir terör de olmazdı.Apo varlığını Kürt vatandaşlarımızın desteğine değil, 12 Eylül’ün akıl almaz uygulamalarına borçludur. Onun için 12 Eylül yönetimiyle ne kadar övünse yeridir.
Aradan bu kadar sene geçmesine ve sonuçlarıyla Türkiye’yi sonu belirsiz bir anaforun içine sürüklemesine rağmen, 12 Eylül ile ilgili daha hala doğru-dürüst bir muhasebenin yapıldığını söylemek mümkün değil.Daha hala,Türkiye’yi kavgaya darbecilerin sürüklediğini unutup darbenin kardeş kavgasını durdurduğuna inananlar var.Sokaklar kan gölüne dönmesine rağmen –kışlalarında-oturup akan kandan saltanat devşirmeye çalışanlara kurtarıcı gözüyle bakanlar var.Daha hala, ateşin darbe için tutuşturulduğunu anlamayacak kadar ahmak olanlar var.
Demirel bir mülakatında, darbeden altı ay önce dönemin Jandarma komutanı Sedat Celasun’u çağırarak, Urfa-Mardin bölgesinde Paydaş’larla,Bucak aşireti arasında yayılan çatışmayı durdurmak için, bölgeye takviye Jandarma göndermesini istediğini, altı ay sonra darbeye bir gün kala asker gönderilmediğini öğrenince Celasun’u tekrar çağırıp aynı talimatı yeniden verdiğini,Celasun’un yarın göndereceğiz diye mukabele ettiğini, o gün de darbe olduğunu anlatır.Kan gövdeyi götürürken bu ülkenin Başbakan’ının talimatına rağmen görevini yapmayan bir askeri acaba hangi sıfatla sıfatlandırmak gerekir. Kahraman mı, hain mi?
Darbeleri besleyen, darbecilere alkış tutan işbirlikçi,menfaatçi takımının desteğidir.
Bir ülkede Askeri kışlalarda en onur kırıcı işkencelere maruz kalanlar bile işkencecisinin postallarını yalarsa, o ülkede darbeleri nasıl önleyeceksiniz?
12 Eylül bize nesillerce uğraşacağımız bir yığın problem bıraktı.Başta asker olmak üzere bazı kurumlara olan güvenimizi sarstı.Efsanelerle, hikayelerle beslenmiş hayalimizdeki masal kahramanlarını alıp bir, bir götürdü.Peygamber ocağından, peygamberin göçüp gittiğini gösterdi.Ama en önemlisi 28 Şubat dini reflekslerimizi yok ederken, 12 Eylül milli reflekslerimizi yok etti.Bize içi boşaltılmış, posası çıkmış nesiller bıraktı. Yeni bir Türkiye için mutlaka darbe ve darbecilerle hesaplaşmak zorundayız. Bu hesap görülmeden yeni bir Türkiye hayaldir.