Anılsın diye tarihe verilenler
Ahlak, erdem, gayret ve fedakarlıklarıyla nesillere ışık teşkil eden insanları, tarihin not etmesi gerekiyor. Vefatları üzerine yetişebildiği kadar yazıyorum. Okuyucularımın dikkatini çekiyor. Zarif bir espri ile bu çokluğa işaret eden Çorum eski Milletvekili değerli dostum Turan Utku, “Benim için yazacağını merak ediyorum. Önemli tespitler oluyor. Şimdi yaz, bana ver. Sen önce vefat edersen, neşrini vasiyet ederim” diyor.
Bu hafta, aynı kurum ve dava içerisinde farklı görevlerle de olsa, omuz omuza, gönül gönüle yıllarca beraber çalıştığımız, sonra da yarım asra yakın dost ve kardeş kaldığımız Vahideddin Karaçorlu ve Prof. Dr. Asaf Ataseven’i, “ilkinden daha güzel” olan aleme uğurladık. Bir değil, iki bakımdan yazmaya mecburum:
1) Cenaze namazlarında şahitlik ettik. Fakat bunlar, yalnız kendileri için yaşamadı. Destansı hayat ve mücadelelerini, milletimize ve tarihe şehadet zorundayım.
2) Bu kardeşlerim, tünelin ağzında ışık görülmezken, imani gayret ve fedakarlıklarla “Diriliş Nesli”nin yapı taşları oldular. Köksüz ağaç, tarihsiz, erdemsiz millet olmaz. Bahar rahmetsiz çiçeklenmez. Nesillerin fedakarlık, gayret ve heyecanı kurumuşsa, manevi bir diriliş, silkiniş, hamle ve değişim imkanı yoktur. Bugün “örtü özgürlüğü” mücadelesi, nasıl bir “diriliş nesli” doğuruyorsa, dünkü neslin kahramanları bunlar. Ben bu kahramanlardan çoğunu yakından tanıma şansına sahip oldum. Bu büyük bir nimet. Nimete şükür gerek. Onun için milletime ve tarihe şahitlik yapıyorum. Yeterince anlatamadığım ve yetişemediklerim için mahcubum. Araştırıp kitaplaştırmak yeni nesillerin sorumluluğudur.
VAHİDEDDİN KARAÇORLU: (1925 Harput)
1974-1977 TBMM ve Milli Selamet Partisi (MSP) çatısı altında bütünleşerek bir dönem milletvekili olarak ve vefatına kadar da dost ve kardeş olarak yaşadık.
Sivas gibi kışları soğuk bir bölgede ısınmasını dahi kısarak, her ay maaşının yarısını, fakirlere ve öğrencilere taksim edip, ay başına borçla giren bir gönül, aşk, şevk ve mücadele insanıdır. İyiliği yayma ve kötülüğü engelleme mücadelesin eri...
Son 12 yılı, ağır bir felçle yatağa bağlı kaldı. Bir gün halinden şikâyet etmedi. Sağından soluna dönme imkanını kaybettiği halde, şikâyetten uzak, haline rıza ve güler yüzle karşıladı ziyaretçilerini. Ağrısız sızısız, sağlıklı bir insandan çok daha canlı ve heyecanlı yaşadı. Tek derdi İslâm, memleket, millet oldu... Ruh gücü, bedenini adeta devre dışı bıraktı...
Prof. Dr. ASAF ATASEVEN: (1932 Gaziantep)
İki buçuk yıl, Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba’da hastalarının derdine çare için gecesini gündüzüne katarken, diğer taraftan da bu hastanenin “Bezm-i Alem Vakıf Gureba” olarak kalması, fakire parasız bakması ve vakfın şartlarında olduğu gibi hastaları evlerinden alıp, evlerine teslim etmeye, tedaviden sonra da, ihtiyaç sahiplerine bir süre daha yardım şartlarına riayet edilmesi için uğraştı, didindi.
Bir tek şu hareket dahi Asaf beyin, nasıl bir iman, karakter ve mücadele adamı olduğunu göstermeye yeterlidir. 1952 yılında girdiği İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdi; asistan oldu; genel cerrahi uzmanı oldu. Baş Asistan oldu. Ve namazdan vazgeçmedi. Üniversiteden vazgeçti.
Eşi Dr. Gülsen hanım, bildiğim kadarıyla Dr. Humeyra hanımdan sonra, İslâmi anlamda başını örtmeyi, resmi dışlanmaya tercih eden ikinci doktorumuzdur. İnci Hanım Adana’da öğretmen iken, Babacan Ankara İlahiyat’ta okurken, XIX. Asrın ikinci yarısı Türkiye’sinde İslami anlamda başlarını örttüklerinden kurumlarından ayrılmak zorunda kalan ilkler olarak hatırlıyorum. Bu iman ve mücadeleler kitaplaşmalı.
Allah rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun. İslâm ahlak ve erdemleriyle her güçlüğe karşı koyarak insani yüceliği ispatlayan bu şuur, irade, gayret ve fedakarlıklar manevi dünyamızın değişmez baharı olsun ve kalemler bu insani üstünlüğü yazsın!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.