Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Dede Korkut Anıtı

Dede Korkut Anıtı

Dedem Korkut geldi boy boyladı, soy soyladı…

Dede Korkut İslam öncesi Türk edebiyatının bütün unsurlarını İslam’la müşerref olduktan sonra yeni bir diriliş hamlesine giren Oğuzlar başta olmak üzere bütün Türklük âleminin bugüne kadar yaşatılan yazılı kültüre de kaynaklık etmiş sözlü kültür miraslarının başında gelen anıt metinlerdendir. 

Dede Korkut diye bir ulu kişi yaşamıştır elbet. Ama Nasreddin Hocamız gibi çok geniş bir kültür coğrafyasına yayıldığına göre onu artık iki türlü de değerlendirmek mümkün. Hem bir efsane, hem yaşamış ve edebiyatımızın en zirve eserine imza atmış söz ustası… 

Ne edelim ki Oğuzlar bu kadar geniş bir coğrafyaya yayılmasalardı.

Dede korkut hikâyeleri arasında Dirse Han oğlu Boğaç Han hikâyesini bilmeyen yoktur. Boğayı devirdiğine göre onun da adı Boğaç olacaktır. Bu anlamda Dede Korkut hikâyeleri Türk örf ve adetlerine, gelenek ve göreneklerine bir anlamda şahitlik etmekte ve/veya yaşatmaktadır. Ad koyma, kız isteme, toy toplama, sövüş etme, düğün ve düş yorma gibi gelenek ve görenekler bu hikâyelerde yenilerek günümüze kadar     yaşatılmaktadır.

Sonra Salur Kazan, Bamsı Beyrek, Uraz’ın Tutsaklığı, Deli Dumrul, Kanturalı, Kazılık, Tepegöz gibi hikâyeler Türk edebiyatının bin yılına damga vurmuş nadide eserlerdir.

Birkaç nüshası bulunan Dede KORKUT kitabının bilinen ilk yazma nüshası Dresden Krallık kütüphanesindeki nüshadır. Sonra Vatikan nüshasının başlığı Hikâyet-i Oğuzname-i Kazan Beg ve Gayrı şeklindedir. Ama Anadolu’da sözlü kültür olarak yaşatıla gelen Dede Korkut’un neden başka nüshalarına ulaşılamadı diye sormak da kaç asırdır işimiz…

Gelimli gidimli dünyayı biz ondan         öğreniyoruz.

Saf duamızın piri Dedem Korkut…

“Yarlı kara dağın yıkılmasın

Gölgelice yüksek ağacın kesilmesin 

Hep akan güzel suyun kurumasın

Kanatlarının ucu kırılmasın

Allah seni namerde muhtaç etmesin!

Günahını adı güzel Muhammed’in hürmetine bağışlasın!

Hanım hey!

Bundan güzel dua mı olur. Türk’ün bin yıllık duası…

“Ağacın kesilmesin, suyun kurumasın!”

Su ve ağaca şimdi hörmet var mı? Varsa yoksa şimdi şehirler avm, towers, plaza, ve daha ne zıkkım betonlarla ve iğrenç ya da komik saat kuleleri ve içinde putlar olan kötü parklarla dolduruluyor. Cami mimarisi bile o kadar bozuldu ki, insanın yapanlara dua yerine beddua edesi geliyor…

Şehirlerimiz çirkinleşti. İnsanlarıyla birlikte…

Ama arada güzel şeyler de olmuyor değil…

Dede korkut Hikâyeleri şimdi Türk Dünyası Kültür Başkentinde anıtlaştı.

Hikâyeler çini ve mermerin eşsiz uyumu içinde Eskişehir’deki bir parka Dede Korkut Anıtı olarak inşa edildi. Çini üzerindeki minyatürler dünya şahaserleri…

Başta Cihangir olmak üzere İran ve Türkiye’den büyük minyatür ustaları Dede Korkut hikâyelerini, o hikâyelerdeki enstantaneleri her teferruatıyla çinilerin üzerine minyatürler halinde işlediler. 

Eserin konsepti ve bütüncül bir şaheser olması değerli dostum Bekir Soysal’ın ustalığı…

Eskişehir Türk Dünyası başkenti olalı bazı gereksiz faaliyetlerde ve harcamalarda bulundu ama nihayet kalıcı bir eser vücûde getirmeyi başardı.

Bekir Soysal’ı kutluyorum ve başarılarının devamını diliyorum. Eşsiz minyatürlere imza atan sanatkârları başta sevgili Cihangir’i de tebrik ediyorum. 

Ankara’dan Eskişehir hızlı trenle çok yakın…

Okullar, yazarlar, tarihe ve edebiyatımıza ülfeti olanlar, ya da Ankara’nın komik saat kulelerinden ve tuhaf parklarından sıkılanlar atlasınlar trene ve günübirlik Eskişehir’deki Dede Korkut Anıtını ziyaret etsinler. O çiniler üstündeki minyatürleri temaşa etsinler. Hikâyeleri yeniden yaşasınlar.

Bunu okul müdürleri de bütün öğrencileriyle birlikte yapabilirler.

Mayıs ayında okul müdürleri öğrencileriyle birlikte üç etkinlik yapabilirler. Hem dersler de biraz hafiflemiş olur. Birincisi Türk Dünyasının başkenti Eskişehir’e tur düzenleyip-bu artık hızlı trenle çok kolay- günübirlik Dede korkut Anıtı ziyaret edilecek, öğrencilerle birlikte Dede Korkut hikâyeleri teati edilecek…

İkincisi bahar şenlikleri çerçevesinde yapılacak yakın piknik turları… Buralarda da şiir okumaları gerçekleşmelidir bence…

Üçüncüsü de mayıs ayında vizyona girecek Kafes filmine gitmek…

basliksiz-3-192.jpg

basliksiz-5-115.jpg

 

basliksiz-4-148.jpg

Rubai:

Bir hal çöker üstüme ata yurda varanda

Kaç asır görmediğim kardeşlerim saranda

Mest olurum her daim her köşe bucağında

Hem tarihim, şiirim, hem şerefim var onda

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi