Eylül’ün tarihi
Eylül, sıcak yaz döneminin sona erip güz mevsiminin başladığı, dolayısıyla soğuk döneme adım atıldığı aydır. Yaprak dökümünün başladığı dönemdir. Edebiyat ve sanatta özel yer tutar. Ünlü ressamların birçoğu Eylül’deki yaprak dökümünü ve ağaçların yeşil elbiselerini çıkarıp kış giysisine bürünmelerini resmeden tablolar çizmiştir. Eylül Fırtınası adlı film bir zamanlar bayağı ün yapmıştı. Mehmed Rauf’un “Eylül” kitabı Türkçe roman tarihinde özel bir yere sahiptir.
İnsanlık tarihi Eylül ayında birçok önemli olaya şahit oldu. Biz de bugünkü yazımızda bunlardan birkaç tanesinin çok özet değerlendirmesini yapacağız.
Eylül’ün tarihine baktığımızda ilk karşımıza çıkacak ve birinci derecede dikkatimizi çekecek hadisenin 11 Eylül Olayları olduğundan şüphe etmeyiz. Öyle ki bu olaylar belli bir tarihe ismini vermiş ve zihinlere öyle yerleşmiştir. Kimse “ikiz kulelerin vurulması” demez; herkes 11 Eylül Olayları dediğinde maksadının daha kolay anlaşılacağına inanır.
Bu olaylar hakkında çok farklı şeyler söylendi ve komplo teorileri kuruldu. Dolayısıyla yorumcuların birçoğu hâlâ arkasında kimlerin olduğu, gerçekten el-Kaide mensuplarının mı yoksa Amerikan derin devletinin mi gerçekleştirdiği konusunda kesin kanaate varabilmiş değil. Ama ABD’nin bu olayları yeni saldırı planlarını ve modern sömürgecilik politikasını hayata geçirmek amacıyla istismar ettiğinden kimse kuşku duymuyor.
12 Eylül darbesinin üzerinden 28 yıl geçti. Ama o zamanki cuntanın dayatmacı politikasıyla kabul ettirilen darbe Anayasası Türkiye’de hâlâ geçerliliğini koruyor. Küçük çaplı yamaların yeterince sivilleşmeyi sağlayamadığı bir gerçek. Bunun yanı sıra ülkede darbe tehdidi tümüyle sona ermiş değil. Böyle olmasının sebebi Türkiye’de hâlâ bir “12 Eylül Sistemi”nin hâkimiyetini koruyor olmasıdır.
Türkiye’de darbenin yıldönümünü takip eden gün yani 13 Eylül de Filistin’de direnişe, özgürlük mücadelesine, işgale karşı bütünlüğe ve Siyonist işgalin hiçbir şekilde kabul edilmemesini gerektiren ilkelere ağır darbe indiren önemli bir olayın yıldönümüdür. 13 Eylül 1993’te Oslo İlkeler Anlaşması imzalandı. Anlaşmaya Filistin tarafı sıfatıyla imza atanlar Filistin toprakları üzerindeki gayri meşru Siyonist işgali meşru kabul etmek suretiyle bu davanın temel ilkelerine darbe vurmuşlardır. Anlaşmayı kabul etmekle aynı zamanda Siyonist işgale karşı bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini bırakarak bütün her şeyi masaya taşıdıklarını, direniş konusundaki kararlılığından vazgeçmeyeceğini bildiren İslâmî hareketin ve diğer direniş gruplarının tutumlarından da teberri ettiklerini duyurmuşlardır.
Filistin halkını derinden sarsan bir başka önemli olayın yıldönümü de 16 Eylül’e tekabül etmektedir. 16 Eylül 1982 tarihinde, o zaman Lübnan’ın güneyini ve başkenti Beyrut’u işgal altında tutan Siyonist işgal güçleri Hıristiyan Falanjist militanlarla işbirliği yaparak ünlü Sabra ve Şatilla katliamını gerçekleştirdiler. Lübnan hükümetinin açıklamasına göre bu vahşi katliamda toplam 991 kişi öldürüldü ve sadece 328’inin kimliği tespit edilebildi. Saldırganlar öldürdükleri kişilerin cesetlerini tanınmaz hale getirdiklerinden çoğunun kimliği tespit edilemedi. Ne kadar ilginçtir ki katliamın infazcısı olan Falanjist militanların lideri Dr. Semir Ca’ca’ bu vahşetten dolayı ömür boyu hücre hapsine mahkûm edildiği halde ABD ve İsrail’in talimatlarıyla Fuad Sinyora döneminde serbest bırakılmıştır ve bugün Lübnan siyaset meydanında boy gösterebilmektedir. Bu katliamla ilgili talimatlarından dolayı “Beyrut Kasabı” olarak nitelendirilen Ariel Şaron ise uzun süreden beri ölüm döşeğinde hırlamaya devam ediyor.
Filistin davasına darbe vuran bir başka önemli hadise de 17 Eylül 1978’de Mısır’la işgalci Siyonist devlet arasında Camp David Anlaşması’nın imzalanmasıdır. Bu anlaşmayla Mısır, Siyonist işgal devletini resmen tanıyan ilk Arap ülkesi oldu ve bu işgali “meşrulaştırma” politikasının da önünü açtı.
Filistin davasında Eylül’ün tarihine baktığımızda karşımıza çıkan bir önemli olay da eski Ürdün Kralı Hüseyin’in Siyonist işgal devletinin talimatlarıyla ve onunla koordineli bir şekilde, Filistinli direnişçileri Ürdün topraklarından çıkarmak amacıyla gerçekleştirdiği Kara Eylül Hareketi’dir. Bu hareketin amacı Ürdün’e konuşlanan ve oradan işgal altındaki Batı Yaka bölgesine yönelik eylemler düzenleyen, böylece Siyonist işgalcileri rahatsız eden direnişçileri tasfiye etmek, bir kısmını öldürmek, sağ kalanları da başka yerlere sürgün etmekti. Ne yazık ki operasyon amacına ulaştı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.