İlk Belediye Başkanı Heykeli Ankara’da Dikildi!
Onun ciddiyetinden kimse şüphe etmez; hani Peçenekli Rıza’dan söz ediyorum. Geçenlerde odama ânî bir dalış yaptı. Heyecanı her halinden anlaşılıyordu. Demek ki çok önemli bir haber verecek ve patlattı: “Çiftlik kavşağına belediye başkanının heykelini dikmişler!”
Rıza Ankara havalarına kendini kaptırmadığı zamanlarda pek şeşi beş görmez ama “arabayla geçerken robot heykelini başkana benzetmiş olabilir” diye düşündüm.
Israr ısrar üstüne... Bir yemin billah etmediği kaldı.
Kalktım gittim...
Demetevler tarafından baktım. Gerçekten kavşakta bir heykel var. Ama bu kuyruklu... Kuyruklu robot olmaz ki. (Başkan da olmaması lâzım!) Meğer dinozor heykeli imiş!
Ankara’nın bu meydanı eski Roma meydanlarına döndü. Kim kıralsa onun heykeli dikiliyor. Düne kadar transformers robotu kıraldı, şimdi dinozor imparator olmuş... Kral öldü, yaşasın imparator!
Seçildiğinde heykellere tüküren başkanın 25 yıl sonra düştüğü hale bakın... Buna “tükürdüğünü yaladı” demek yetmez, afedersiniz diğerini de ben yazmayacağım!
Bizim medeniyetimizin heykelle başı hoş değil. Bu yüzden hiçbir büyük şahsiyetimizin heykeli yok. Bunun putlaştırma tehlikesini bertaraf etmekten öte anlamları var elbette. Gururu, kibiri beslememek, heykele insandan fazla değer vermemek gibi... Bu ülkede Alparslan’ın heykeli de sonradan yapılmıştır, Osman Gazi’nin de...
Türkiye’de ilk “Türk büyüğü” heykeli 1926’da İstanbul’da Sarayburnu’na dikilendir. İşe bakın o heykeli diktiren de zamanın İstanbul belediye başkanı Emin Bey... Avusturyalı heykeltraş Henry Krippel’e yaptırmış...
Bunun ardından bir hayli heykel dikildiğini biliyoruz. Heykelsiz şehir kalmamış. Tabii bunların tamamı “Gazi” heykelidir. Başkan “Gazi de kim?” diyebilir. O zamanlar “Atatürk” yoktu, Mustafa Kemal’e Gazi deniyordu... Bu hususta 1930’larda o kadar ifrata varıldı ki, Avrupa gazeteleri “bugüne kadar hiç bir devlet başkanının bu kadar çok heykeli yapılmadı” diye başlıklar attılar...
Düşünün bir halkın yiyecek ekmek bulamadığı zamanlarda, habire heykel yaptırılıyor... Yüksek bedeller ödeniyor...
Halkımız heykellere rağbet etmedi. Bayramlarda heykelin önüne dikilip baş eğmeyi, çiçek koymayı kabullenemedi bir türlü. Eğer büyüklerimize saygı gösterilecekse, bunun içten yapılabileceğinin idraki içindeydi milletimiz.
Ankara’nın bir kavşağına robot heykeli dikilmesi, ne heykelcilik sanatı açısından bir hadisedir, ne de şehircilik açısından bir güzelliktir. Kısacası her bakımdan rezaletti. Hangi devlet büyüğü başkanın kulağını çektiyse, o heykel kaidesi üzerinde bir ay bile duramadan atıldı çöplüğe...
Ankara halkı bu dinozoru da çöplüğe atacak; bundan zerre kadar şüphem yok. Robot heykeli rezaletse, bu heykel rezaletin karesidir!
Ne demek şehrin bir meydanına heykel dikmek? Eğer siyasi bir sebeple heykel dikilmiyorsa, mutlaka sanat kaygısı, güzellik arayışı esastır. Bu meydana dikilen heykelin şehri güzelleştirmek gibi bir özelliğini keşfeden beri gelsin! Sanat açısından bu bir heykel değildir! Çocukları eğlendirmek için yapılan bir oyuncağı, sanat mertebesine çıkarmak, güzellik hissinden yoksunluktan başka bir şey değil...
Dinozorlar evrimcilerin, Darvinistlerin gözdesi, bir de Ankara’nın “muhafazakâr Başkan’ının! Bu evrim muhabbetini bir türlü keşfedemedim. “Onu Adnan Hoca’ya havale etmek lâzım” diyeceğim ama o da meşguliyet sahasını değiştirdi!
Tabii Rıza’yı yakaladım. Beni yanıltmanın bedelini ödetmem lâzım. Pişkinliğe bakın: “Ağbi ben dinazorlar katoloğuna bakarken melozorus diye bir dinozor görmüştüm, onun heykeli imiş, karışıklık oradan geliyor” demesin mi!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.