Faruk Köse

Faruk Köse

Zorunlu Atatürkçülük dersine itiraz edin

Zorunlu Atatürkçülük dersine itiraz edin

Eğer “büyük ve köklü değişimler ve yenilikler” yapmak istiyorsanız, bunu“küçük mevzuat düzenlemeleri”yle yapamazsınız. Yaparsınız da kalıcı olmaz. Sizinle aynı amacı gütmeyen, aynı endişeyi taşımayan bir “uygulayıcı”nın eline geçtiğinde “hiç” olur gider. O yüzden, “esaslı işler”iniz için, uygulayıcıya göre özü ve esası değişmeyecek “kalıcı çözümler” üretmeli, bunun için de “büyük devrimler” gerçekleştirmelisiniz. 

Geçtiğimiz günlerde “mahkeme zorunlu din dersine dur dedi” başlıklı bir haber dikkatimi çekti. Her nedense kamuoyunda çok da yer bulmayan bu haberi okuyunca zihnimde yukarıdaki cümleler teşekkül ediverdi. Zira haberin konusu, belki kendi içinde çok da önemli görülmeyebilir, ama“sorunlu bir gerçek”imize işaret etmesi bakımından bence çok önemli.

Önce, “odatv.com”da yer alan habere bakalım: “Karamürsel’de bir ortaokul öğrencisi seçmediği halde ‘seçmeli din dersine’ girmeye zorlandı. Öğrencinin velisi dayatmaya karşı dava açtı. Sakarya Bölge İdare Mahkemesi uygulamayı durdu.”

Burada “seçmeli din dersi”yle kastedilen, Kur’an-ı Kerim. Okul idaresinin, öğrencinin ders tercihleri arasında bulunmayan Kur’an-ı Kerim dersini ders programına eklemesi üzerine, velisi “seçmeli din dersi” yerine “bilim uygulamaları” dersini istedikleri gerekçesiyle önce Kocaeli 2’nci İdare Mahkemesine, ardında da Sakarya Bölge İdare Mahkemesi’ne gidiyor. Mahkeme de kararını veriyor: “Mevzuat hükümleri uyarınca, Bilim Uygulamaları programına alınması gerekirken, kendi hilafına başka bir ders verilmesine yönelik dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı kanaatine varılmıştır.”

Yani anlayacağınız, “Sakarya Bölge İdare Mahkemesi, öğrencinin kendi iradesi dışında bir dersi seçmeye zorlanamayacağına hükmetti.”

Şimdi bu noktada diyeceklerimi demeden önce, bu köşede 23.09.2014’te yazdığım “içeriğini Laik devletin belirlediği zorunlu din dersine hayır” başlıklı yazımdan bir bölümü hatırlatmak istiyorum. Şöyle yazmıştım: “Doğrusu, ben de din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılmasını istiyorum. Zira ‘zorunlu din dersi’ demek, bu dersi ‘dini olmayan, dine aykırı, dine dayanmayan, dinsiz, Laik-Kemalist devlet’in vermesi demektir.”

İçeriğini Laik devletin belirlediği din dersine niçin karşıyım? Aynı yazıda buna dair şöyle demiştim:

“Bu, ‘dinsiz devlet’in ‘dini eğitim’le ilgili bir müfredat, program, ders içeriği vb. hazırlatması, kendi gözetim ve denetimi altında yeni nesillerin kalbine ve beynine bir ‘dini algı’ enjekte etmesi anlamına gelir. Haliyle dinsiz devlet, dinin esaslarını, aslını, ana unsurlarını, bütününü öğretecek değildir. Yapacağı şey, kendi varlığını tehdit etmeyecek ‘vicdanlı kitleler’ yetiştirmeyi sağlayacak dini eğitimden ibarettir.”

Aynı yazıdan devam ediyorum:

“İşte bu yüzden, ‘Laik-Kemalist sistem/rejim’ egemen iken din derslerinin devletin denetimi ve gözetimi altında zorunlu olmasını istemiyorum. Buna karşıyım. Çünkü bu derslerin İslam’ı öğrettiğine, ‘gerçek bir müslüman tipi’ yetiştirme amacını, mahiyetini ve niteliğini taşıdığına kani değilim.”

Alıntı bu kadar. Konuya ilişkin kapsamı ilgili yazıdan okuyabilirsiniz.Eğitim sisteminin, tam anlamıyla İslam’a göre olmasını elbette istiyorum da, “din eğitimi” müfredatını “Laik-Kemalist rejim”in belirlemesine karşıyım. Bu hususta tam bağımsızlık istiyorum.

Ancak bu, mevcut gelişmelere duyarsız kalacağım anlamına gelmiyor. Bir zamanlar İslam’a hayat hakkı tanınmazken, artık okullarda içeriği sorunlu olsa da, “din dersi” zorunlu ve “duyarlı öğretmenler”in çabaları, biçilen amacın ötesine geçebiliyor.

Sözünü ettiğim haberde ise, “seçmeli” olarak uygulanan Kur’an-ı Kerimdersine karşı verilmiş bir mahkeme kararı var. Karar, benzeri durumlar için“emsal” teşkil edebilecek nitelikte olduğundan, “Kur’an dersleri” tehdit altında.

Buradan, yazının girişine dönebiliriz.

“Laik-Kemalist eğitim sistemi”nin müfredatına “Kur’an eğitimi”nin eklemlenmesi elbette olumlu bir gelişmeyse de, böyle önemli bir değişiklik, “sökülüp atılamayacak sağlamlık”ta ve esası teşkil edecek nitelikte enjekte edilmeli ve “sistemin ana kolonları”ndan biri haline getirilmeliydi. Yine, eğer “dindar nesil” yetiştirilmesi kapsamında Kur’an eğitimi verilecekse, bunun seçmeli falan değil, “lâyıkıyla ve zorunlu” olarak verilmesi gerekiyor. Çünkü, uygulayıcı “fiili durum” oluşturduğu andan itibaren, işte anında mahkemeler çıkıp “dur” diyebiliyor. O halde, artık“mevzuat oyunları”yla yetinemeyiz. Bize “köklü devrimler” lazım.

Haberin sunuluş biçiminde, konu “Kur’an dersi” olduğunda oluşan kanaat şöyle ifade ediliyor: “Öğrenci kendi iradesi dışında bir dersi seçmeye zorlanamaz.”

O halde, ben de iradem dışındaki zorunlu “İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi”nin çocuklarıma okutulmasını istemiyorum. Benim çocuğumu da buna zorlayamazsınız. Bu konuda tüm duyarlı müslümanları harekete geçmeye davet ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Faruk Köse Arşivi