Necip Fazıl ve Siyaset
Necip Fazıl’ın vefatının sene-i devriyesinde onun şu seçimler öncesi siyasetle olan ilgisi belki de üzerinde onlarca doktora tezi yapılması gereken bir konudur.
Necip Fazıl Sokrat’ın batı entelijansiyası ve üniversitelerinde değerlendirilmesi gibi bizde değerlendirilmesi gereken bir kişilik olduğu halde üniversitelerimiz bunu becerememiştir.
Bir tek kelimesi için birkaç doktora tezi yazılabilirdi oysa…
Mesela “müdir fikir” kavramı bunlardan biridir ve bütün sosyal psikoloji ve siyaset bilimi kürsülerinin üretebildikleri ne varsa sadece bu kavrama sığabilir.
Necip Fazıl, Cumhuriyet‘in kuruluşundan itibaren yazı hayatına başlamış, 1983 yılında vefatına kadar yazmayı sürdürmüş bir fikir çilekeşidir.
Ömrünün her döneminde aksiyon adamlığından ve kriz entelektüel diye tarif ettiği fikir çilesinden uzak kalmamış; bir kitaplık dolusu eser vermiş sanat ve düşünce adamlarımızdan olduğu kadar, “nevi şahsına münhasır” politik sistemini inşa etmeğe çalışan bir siyaset adamıdır.
Gerçekte hiçbir partide milletvekili veya parti yöneticisi olarak hizmet etmemiş olsa bile, Türk sağının tamamına yön veren bir politik kişiliğe ve etkin bir kaynak olma vasfına sahiptir.
Bazı partilere sloganları, slogan mahiyetindeki söylemleri, program alt yapısını oluşturacak yaklaşımları ve çözüm önerileri rehber olmuştur.
Muhataplar En Baştakiler
Necip Fazıl‘ın siyasetle ilgisi sadece sağ iktidarların, irili ufaklı partilerin hazır buldukları siyasal-kültürel tabanlara yönelik fikrî eserlerinden, o kaynağı besleyen damar oluşundan ibaret değil; ondan daha önce, ülkenin yönetiminde bulunanlara olan hitaplarından, hatta ondan da önce, Büyük Doğu marşı başta olmak üzere tek parti döneminde çeşitli entelektüel ortamlardaki çıkışlarından anlaşılabilir.
İsmet İnönü‘ye hitaben 1946‘da kaleme aldığı ve Büyük Doğu‘da neşrettiği “Cumhur Reisimize” başlığını taşıyan hitabesinde şu cümleler dikkat çekicidir:
Necip Fazıl, tek parti döneminin sonlarına doğru, İnönü‘ye vermek istediği mesaj, daha sonraki devrelerde birçok siyaset adamına yaptığı uyarıların prototipi olarak ilgi çekicidir ve ‘Türk inkılabının ihtiyacı’ olan kendi içinde üstün-nefs inkılabını gerçekleştirmesi için daha önce çalıştığı gazetelerde yaptığı vazife gibi bir vazifeyi yüklenmektedir ve bunun için alınması gereken karar”lar’ı işaret etmektedir. İnönü evvela bir asker, sonra sadık bir başvekil ve sonra millet rehberliği görevinde Necip Fazıl‘a ve projelerine ihtiyaç duymaktadır-duymalıdır. Üstelik İnönü bir Anadolu çocuğudur ve etrafındaki tufeylileri temizlemek durumundadır. İkinci Dünya Savaşına sokmamış olması bir şeydir ama dünyanın başka neresinde Türkiye‘deki gibi akıl almaz işler olmaktadır diye sormadan da edemez.
“Harb dışı kaldığımız için milletçe zengin olacağımıza (misali ispanya), birkaç bin kişilik zümrenin öküz arabalarıyle paralar kazanmasına mukabil milletçe inledik. Pahalılık ve (enflasyon), memleketimizde, bağrına kılıç dayamış milyonluk işgal ordularını besleyen memleketlerdeki nisbetleri aştı. ... Varlık vergisi gibi, bütün tarih boyunca hiçbir din, hiçbir mezhep, hiçbir telakki, hiçbir sistemin kabul edemiyeceği bir vasıtaya başvuruldu.”
Talih, İnönü‘ye Türk milletini ateşten korumak imtiyazını” verdiği halde doğrudan doğruya sebep olmadığı bir içtimaî heyelan devresinde bulunması yüzünden şimdi Necip Fazıl‘ın uyarılarına uymak durumundadır. Üstâd, uyarılarını âdeta milletin vicdanı olarak takdim etmektedir, bundan sonrakilerde olduğu gibi... ortaya çıkan Demokrat Parti muhalefetini de daha işin başında eleştiren yazar, “Ce-Ha-Pe 23 yıldanberi nasıl her gün muvafıklığı öldürmekten başka bir şeye yaramadıysa, De-Pe de bir sene içinde, muhalifliği öldürmekten başka bir iş beceremediğini ve beceremiyeceğini“ gösterdiği görüşündedir.
Hâlbuki bugünkü nesiller üstadın gözü kapalı bir DP yanlısı ve Menderes hayranı olduğunu zanneder.
Gerçek öyle değildir oysa.
Merkezin Bizzat Kendisi: Üstad ve Büyükdoğusu
Muhataplarını hep en yukardaki devlet adamı olarak gören üstad, onları etkileyerek Türkiye’nin ihtiyacı olan fikirleri üretmek ve ehline vermek peşindedir.
Aslında üstad merkezdir ve partiler de liderler de onun fikirlerinden yararlandığı müddetçe bir vazifeye koşulabilirler.
“Evet, Sayın Millet Rehberi!; inkılabın bugünkü kadrosu ve onun zaman ve mekân halinde anadan ve babadan öksüz vâde merhalesinde şu iki karardan birini vermek ve Prens Hamlet gibi çenesini göğsüne batırarak “olmak mı olmamak mı; işte bütün mesele!” diye nefsini en ileri muhasebeye çekmek zorunda bulunuyor.”
Birinci karar, ‘kömürü elmasa çevirebilecek’ inkılabın gereği olarak hükümranlık hakları savunulacaktır. İkinci olarak da ruh ve akıl muvazenesi sağlanacak, milletten İstiklâl Harbi sonucu en büyük salahiyet ve hâkimiyet alan parti olarak bundan böyle 180 derece çark ederek hakka hakikate yönelmelidir. “İğneli fıçıdan daha keskin ve rahatsız bir murakabe devresine girmeli; attığım her şeyi iyisi ve kötüsüyle yeni baştan teftişe girişmeliyim.”
Hitap şu cümlelerle sona eriyor: “Durum istediği kadar ümitli veya ümitsiz olsun, bu gerçeği size haber vermek, fikir adamı geçinen bir tebaanız için namus borcu olduğuna göre bu borcu ödeme gayretiyle gösterdiğim cür’eti yerinde bulmanızı diler; ve şu BÜYÜK DOĞU kadrosunda toplanan her insan, her kelime ve her hakikatin sizi icracı rehberliğine dâvet ettiğimiz ideoloçyayı örgüleştirmekten başka bir hedef tanımadığını bildirir ve son sözlerimi Prens Hamlet’in o harikûlâde nefs muhasebesiyle mühürlemek zevkinden kendimi alamadığımı kaydederim:
-“Olmak mı, olmamak mı; işte bütün mesele!”
Üstaddan Bugüne Mesaj:
Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak
Haykırsam kollarımı makas gibi açarak
Durun durun bir dünya iniyor tepemizden
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden
N.F.K
Üstadı Anma:
Ne yazık ki dinime musallat bir uğursuz
Kubbeleri kaldırıp yere koydu fütursuz
Türk’ün ruh kökü çöktü, çıkmaz sokakta kaldı
Kalabalık sandı ki iktidarım kusursuz
L.Ş.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.