Olayımız Var mı?
Bu ürünlerde taksit olayımız var mı?
Kadın süpermarketin görevlisine bir ürünü göstererek soruyor: “bu ürünlerde taksit olayımız var mı?”
Olayımız var evet…
Televizyon kanalının canlı yayın programına katılan da aynı içselleştirme peşinde…
“Bu programda böyle bir olayımız var mı?”
Var efendim ne demek…
Market senin, kanal senin…
Bu seçimlerde iki kez oy kullanma olayımız olacak mı?
Ülke bizim ya, parti de bizim…
Niye olmasın?
Yandaş ile yanaşma arasındaki
farkı anlamanın üç yolu
Birincisi operasyoneldir.
Birkaç savcı ve hâkim ayarlayıp bir soruşturma bahanesiyle içeri almak…
Zira üç aydan az olmamak üzere Yusufiye medresesinde tahsil görmemişlerin yandaşlığı geçersizdir.
İkincisi sizin de bulunduğunuz bir toplantıda anket sonuçlarını masaya yatırmak. Tabii bu anket sonuçları çok çok düşük göstermeli sizi… O sırada telaşa kapılıyormuş gibi yapıp taşı tarağı toplama faaliyetine girişeceksiniz.
Sonra yandaş veya yanaşma olduğundan kuşkunuz olan kişiyi takibe alacaksınız.
Üçüncüsü masallardaki gibidir: “Ayna ayna söyle bana benden daha güzeli var mı?” sorusunun çağdaş versiyonunu sormak… Mesela: “Söyle bana Hayreddin hoca mı daha iyi bilir dini yoksa ben mi?” yahut da; “ben kaç Mustafa Kemal ederim?” gibi sorulara verilecek cevaplar yanaşma ile yandaşın farkını ortaya koyabilir.
Fakat bir şifreli soru daha var ki, o da yanaşmanın ne zaman yandaş, yandaşın ne zaman yanaşma olacağını belirler.
Onu da liderler isterlerse adamına göre özel olarak kulaklarına fısıldarım.
AYASOFYA’yı cami yapmak kaç oy getirir
Ümit Özdağ’ın açıklaması vardı: Ayasofya ibadete açılsın diye…
Ayasofya’nın ibadete açılması talebi en çok da Serdengeçti’ye yakışıyordu.
Hatta küçük bir de kitabı var rahmetlinin.
Ayasofya bir simge elbette.
Ayasofya’nın ibadete açılması talebi onun yeniden cami hüviyetine kazandırılması demek.
Cami değil mi peki?
Cami elbette. Zira el’an Şaraphane mevkiinde yani bodrumunda namaz kılınmaktadır.
Ayasofya’nın bugün müze olarak gezinilen bölümünde namaz kılınmak istenmektedir.
Aslında müze kararnamesi de oranın cami müze olduğu hüviyetini değiştirmemiştir. Bir eser hem müze hem cami olabilir mi?
Olabilir elbette.
Bütün tarihi eserler hem müze hüviyetinde hem de işlevi neyse odur.
Aslında Ayasofya’nın yeniden cami yapılması fikri global statükoyu da heyecanlandırmaktadır.
Niçin?
Zira bir yerin müzeden kilise yapılması pek zordur. Ama camiden kiliseye çevrilmesi zamana ve şartlara göre kolaylık ya da zorluk arzeder.
Güçlü iseniz cami niye kiliseye çevrilsin?
Ama ya zayıflarsanız kilise edilme talepleri ortaya çıkar.
Mesela İstanbul’un işgalinin son zamanlarında İngilizler gideceklerken son bir hamle yapmak isterler. Canım Ayasofya’yı da artık asıl sahiplerine verseniz filan gibisinden…
Sanki asıl sahipleri başkaları imiş gibi…
Kuvayı Milliye binbaşısı Çerkez Şükrü Bey der ki İngiliz subayına:
Şu anda minarelerin kaideleri altında şu kadar patlayıcı var. Bu gece o ulu mabedin minareleri yıkılır.
Minareli kilise olur mu? Doğru ya…
Minareleri yıkılırsa ne olur?
O minareler kubbeyi bağlı. Kubbeyi ayakta tutuyor. Zira fetihten evvel Türk mühendis ve işçiler minarelerin kaidelerini teşkil etmek üzere ama görünen yüzüyle kubbeyi ayakta tutabilmek için (çünkü zırt pırt kubbe yıkılıyordu) taşıyıcı kemerler inşa ettiler.
İşte o kubbeyi tutan kemerlerin uzandığı zemin bugünkü minarelerin kaideleri…
Yani minareler yıkıldığı zaman kubbe çöküyor, Ayasofya yıkılıyor.
Ne yapacaksın o zaman?
Al işte kilise de değil…
Neyse ki İngilizler daha fazla ısrar edemiyorlar…
Ayasofya’yı ibadete açmak her zaman için Türkiye’nin elindeki bir kozdur.
Fakat bunu iç politik malzeme olarak mı kullanacaktır, yoksa stratejik derinlik icabı global statükoya karşı bir çıkış olarak mı buna elbette büyüklerimiz karar verecek…
“Hangi büyüklerimiz” diye sormayın…
Görürsem söylerim.
Necip Fazıl Bugün Yaşasaydı
ÜSTAD bugün yaşasaydı hangi partili olurdu diye sormayın.
Çünkü onun zamandaki partilerin hepsi kapatıldı.
Ya da transformasyona uğradı.
Aslında üstadı MHP’ye ben getirmiştim.
1977 kongresinde bil fiil yerini almıştı.
Sevgili Taha Akyol ağabeyim ile resmi de var kongre salonuna girerken…
Ama öncesi var.
Birkaç yıl boyunca üstada gittim geldim.
Onun kitaplarından külliyetli miktarda aldım ve teşkilata dağıttım.
Üstadın ülkücüler ile olumlu kanaatleri oluştu.
Zaten o kadar yıl hani diyor ya, otuz küsur yıl kalemimden kan damlıyarak… diye…
O kadar yıl emek verdiği milli görüş ve akıncılara karşı artık mesafeli olmaya başlamıştı.
Birlikte bir planımız vardı: ülkücülerle akıncıları birleştirmek…
Bunda hayli de mesafe aldık.
Fakat karşı taraftan üstadı aforoz ettiler. Öyle bir darbe vurdular ki, neredeyse hain ilan etmedikleri kaldı. Hatta onu da yaptılar…
Sadece Salih Mirzabeyoğlu ve yanındaki üç kişi üstadın izini sürmeye devam ettiler. Üstad ile ilgili iki kitap yazdım. İsteyen orada çok özel anıları da, onun fikir dünyasının derinliklerini de bulabilir. Biri biyografi: Necip Fazıl (Alternatif Yayınları)diye, diğeri onun kavramsal dünyasının da tartışıldığı ORDUSUNU ARAYAN KUMANDAN – NECİP FAZIL VE BÜYÜK DOĞUSU – NECİP FAZIL KISAKÜREK VE BÜYÜKDOĞUSU (Elips Yayınları…
Şimdi olsaydı hangi partili olurdu öyle mi?
Sizce hangi partili olurdu?
Vefatının sene-i devriyesinde aziz üstadı rahmetle anıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.