Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Yerli Bir Sosyalizm İçin Türkiye’nin Ufukları

Yerli Bir Sosyalizm İçin Türkiye’nin Ufukları

Türkiye’de sol düşünce büyük bir çöküntü yaşıyor. Siyasi arenada temsilcileri olsa da düşünce dünyasında büyük yıkımın sürdüğünü görüyoruz. Gerçi dünyada da solda bir yenilenme faaliyeti gözükmüyor. Bu şüphesiz Sovyetler’in çöküşünün sürüklediği bir süreç. Sovyetler’in İngiliz Marksist okulundan çıkarak Leninist bir teşkilatlanma modeli olduğuna ve gerçekte onun da Batının bir mütemmimi olduğuna kuşku yok. Orta Batı’nın üç asırlık zengin düşünce dünyasında sosyalist fikirlerin Burjuva devrimine paralel bir gelişme tirendi ortaya koyduğuna şahit olduk. Zaman zaman Avrupa’da gelişen sosyalist cereyanların kapitalist gelişmeyi uyarıcı, tetikleyici, dizginleyici fonksiyon gördüğü; zaman zaman Sovyet tehdidine karşı bir dikkat görevi gördüğü bir gerçek... 

Fakat Sovyetler’in yıkılmasından sonra umulurdu ki, Avrupa hür dünya diye tarif ettiği eksenini tehdit eden Sovyet tehlikesinin ortadan kalkmasından dolayı rahatlayacak ve çok daha dingin bir şekilde yeni sosyalist fikirlere kapı aralayacak ve daha korkusuz açılımlar gerçekleştirecek…

Olmadı…

Neden?

Zira Sovyetler’in yerine İslam tehdidi geçti. Avrupa’nın önceki korkusu batı içinde çözümlenebilir ve yönetilebilir bir tehditti. Bu yeni tehdit gerçek anlamda bir potansiyel ve kapitalizmin karşısına geçebilecek gerçek anlamda bir alternatif...

Yani sosyalizm modelleri bakımından İslam Batı’nın kapitalist temellerini yerle bir edebilir…

Avrupa sosyalist düşünceye açılımını sürdürürse bütün sistemi, varlığı tehlikede demektir.

O halde yapılması gereken sosyalizmi tamamen unutmak ve İslam’ın buna dair Avrupa vicdanını yönetmesine izin vermemek…

Hatta biraz daha ileriye giderek İslam dünyasını da kalvinist heyecanlara sürüklemek.

Asla kapitalistleşemeyecek olan İslam dünyasının “libere” edilmesi, Batı’ya bir hayli hazırlanma fırsatı verecek ve alternatifi geciktirecektir. Batı için yeni kurtuluş modeli, hakiki sosyalizmin önünü tıkamaktan geçmektedir. 

“Ol mahiler ki derya içerdirler, deryayı bilmezler”

Şairin dediği gibi Doğu, o büyük dirilişçiliğinden habersiz. Doğu, üç yüzyıldır Batı’yı taklit ederek kalkınacağını zannediyor. 

Hele hele bugün tam da alternatif olmak için büyük bir düşünce tazeliğine hamletmesi gerekirken bu sefer bütün varlık sebebini ortadan kaldıran biçimde kapitalistleşiyor. 

Türkiye’de de “modernleşme” güdüleri sınırlarını zorlayarak iman atlasında değişikliğe varan evrimler gerçekleştirdi. Bu hamleleri önceleri gerçekleştiren Jön Türkler, Kemalistler ve İkinci Cumhuriyetçilerin ardından İslamcılar, bütün geleneklerinden koparak kalvinistleşmenin dayanılmaz hafifliğini yaşıyorlar. Süper hacılıktan tutun, tek dünya felsefesine, dinler kardeşliğine, burjuva fetvasına kadar bir dizi proje de bu sürecin eseri…

Mübarek günlerde televizyonlardan da izlemişsinizdir. 

Dualar bile değişti. Fakire yapılacak yardımlar bile bu zengin Müslümanlar üzerinden yapılmalı imiş…

Engin Noyan’ın bir duası: “Allah’ım bize ver ki biz de fakirlere verme huzurunu yaşayalım.”

Türkiye, doğu ile batı arasında şüphesiz bir köprüdür. Şüphesiz zaman zaman Büyük Doğu’nun rüzgârını arkasına alıp büyük imparatorluklar-medeniyetler tesis etmesini bilmiştir. Zaman zaman Batılılaşmanın birçok faziletini doğuya aktarmıştır. Ama çoğunlukla da Batı’nın kapısında onun güvenliğini bedavaya sağlayan bir eşiktir. Mankurtlaşma yaşayarak ancak eşikte uzun müddet tutulabilir. 

İşte en son mankurtlaşma İslamcı yüzyıllık muhalefetin kalvinistleşerek kendi dininde reforma sürüklenmesi ve temel anlayışını değiştirmesidir. 

Bu maazallah tam gerçekleşirse işte o zaman sadece Doğunun değil elbette insanlığın da çöküşü kaçınılmazdır.

Sosyalizm işte burada önemli... Fakat ne yazık ki bizim bütün sosyalistlerimiz ve sosyalizmlerimizin diğer fikirlerde olduğu gibi ithalatçı idi. 

İthalatçı bile değil. İthal…

Doğrudan doğruya ithal… Yazıları çeviri. Modelleri taklit. Liderleri uydurma. Sosyalist harekelerimizin liderleri ya Sovyet ajanı, ya Çin yahut ABD…

Kemal Tahir, Mehmet Ali Aybar gibi yerli sosyalistler de ne yazık ki geniş tabanda müspet tesir icra eyleyemedi.

Düzgün sosyalist gruplar da mesela bir Nurettin Topçu’dan habersizdiler.

Oysa Türkiye sosyalizmi Topçu’yu tanısa ve onun terkibine gönül verse, baş koysaydı bugün sosyalizmin akıbeti daha farklı olur; millet vicdanında ve desteğinde çok daha büyük yer bulurdu. 

Türk düşünce tarihi içinde sosyalizmin yeri nedir?

Sosyalizm, Türk düşünce tarihi içinde kendine layık-ı veçhile bir konum kazanabilmiş midir? Sosyalizm, 19. yüzyılda kapitalizme ve onun uygulamalarına, yarattığı sosyal ve ekonomik sorunlara, sınıfsal farklılıklara karşı çıkan ve çalışanların haklarını öne çıkaran bir düşünce sistemi olarak mı anlaşılmalıdır?

Üretim araçlarının mülkiyetinin devlete ait olmasını öğütleyen ve özel teşebbüs ve mülkiyet haklarının sınırlanmasını hükmeden bir sistem diye özetlenen tarifi yeterli midir?

Türkiye’deki sosyalist hareketler ve siyasî gruplar sosyalizmi gerçek anlamda temsil etmiş ve düşünce tarihimizde terkibî bir mevki kazanmışlar mıdır?

Sosyalizmin gelişmesi Sovyetler Birliği’nin himayesinde mi mümkün olmuştur, yoksa SSCB hakikaten sosyalizmin gelişmesine değil de güdükleşmesine mi sebep olmuştur?

Sosyalizmin Marksist ifadeleri dünyanın gündemini teşkil etmezden evvel sosyalist – toplumcu nazariyelerin bir ahlâk felsefesi olarak insanlığın çok daha eski çağlarına uzandığını söyleyebilir miyiz?

Türkiye’de de sosyalizm, genellikle Sovyet ideolojisinin çocukluk devresi olarak nitelenmiş ve daha çok Marksist çatışmaların, çözümlemelerin mihveri kılınıştır. Sosyalist dünya görüşünün, ekonomi politiğinin yerli bir terkibine ne yazık ki ulaşılamamıştır. Mehmet Ali Aybar ve Kemal Tahir sosyalist yerli yorumun temsilcileri olarak öne çıkmışlar fakat onlar da politik sol zeminin ötesinde Türk düşünce hayatında sosyalizmin layık olduğu mevkii kazanmasında fazla yaratıcı olamamışlar, sol kompartımandan dışarı taşamamışlardır. 

İçselleştirilmiş bir ahlakçı doktrin ihtiyacı olarak sosyalizmi en doğru özümseyen ve ifade eden iki büyük İslamcı – milliyetçi kalem vardır.

Bunlardan birincisi Mehmet Âkif Ersoy, ikincisi ise Nurettin Topçu’dur.

Türk sosyalist veya komünist hareketi tarihçesinde bu iki büyük sosyalist nedense yoktur.

Sosyalizmin Türkiye’deki gelişimi içerisinde hiçbir ekol, Nurettin Topçu’yu da Mehmet Âkif’i de okumamış, anlayamamıştır.

Bir sanatçı olarak Âkif’in Safahat’ındaki toplumcu doktrinin ve özellikle de Hasta şiirinin eriştiği sosyalist isyan ahlâkının başka meşhur sol sanatçıların hiçbirinde olmadığını söyleyebiliriz.

Nurettin Topçu’nun sosyalizmi ise onun bulunduğu muhafazakâr çevreler de dâhil olmak üzere Türk aydını tarafından ne yazık ki hiç anlaşılamamıştır. 

Bakın Nurettin Topçu, kendisine itiraz eden muhafazakâr çevrelere karşı “Ne için sosyalizm” başlıklı yazısında ne diyor:

“Yürekler acısı bir cemiyet düzeni karşısında duygusuz gönüllerle paslı vicdanların durup durup "ne için sosyalizm?" dediklerini duyuyoruz. Öyle ya, rahatça yaşıyoruz.

Karnımız doyuyor. Bir çoğumuzun altında son model otomobil... Şöyle böyle birkaç geliri olanların keyfi yerinde...

Evimizde radyomuz, buzdolabımız var. Büyük şehirlerde düğünler, ziyafetler gırla gidiyor. Yurdun her tarafında fabrikalar açılıyor. Halk oyunu serbestçe kullanıyor. Üniversitelerimizin sayısı her yıl artmaktadır.

Evet, bunların hepsi doğru.. Daha birçok parlak görünüşler sayılabilir. Ancak, her birinin altında bir facia barınıyor. Her tarafı yaralı bir millet vücudunun parlak görünüşlerine aldanmayarak onun tedavisine el uzatmak için, sosyalizmin milliyetçi ve ruhçu şeklinin en iyi çare olduğuna inanıyoruz. Bunca parlak şekillerin altında biz pek iyi görüyoruz ki, bu vatanda toprak sahipsiz, gençlik sahipsiz, insan sahipsizdir. Oyunu kullanan, lakin kendi okuttuğu evladı kendi dilinden anlamayan, Batı'nın bütün lüks vasıtalarını kullanan, lakin kullandığı sermaye kendinin olmayan, kendi ekmeği ile beslediği başını yine kendi mukaddesatına kıvılcımlar ve salyalar sıçratan, din adamı, büyücüsü ve üfürükçüsü ile el ele veren, münevveri, halkının dilini koparmaya hevesli bir milletin perişan talihini tersine çevirip parlatacak olan, olsa olsa Anadolu'nun bütün ruhu ile bağlanabileceği İslam Sosyalizmi'dir. Biz ne için sosyalizm davasına bağlanıyormuşuz; işte sebepleri:”

Nurettin Topçu’nun ne için sosyalizm davasına bağlandığının sebeplerini yarın ele alacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi