“Umrandan Uygarlığa”
Cemil Meriç, 12 Aralık 1916, Reyhanlı’da doğar.13 Haziran 1987 İstanbul’da ebedi aleme yola çıkar. Vefatının 28.yılında rahmetle, şükran ve minnetle anıyorum. Nur içinde yatsın. Sevenlerini Karacaahmet’teki kabristanda bekliyor.
“Bir Dünyanın Eşiğinde” eserinin giriş cümlesi şöyle;
***
“Mihi canto et musis”
“Kendim için şarkı söylüyorum
Kendim ve ilham perileri için”
***
Kültürümüzün, değerlerimizin yeni bir elbiseyle anlatılışını, savunuluşunu onun kaleminden öğrendik. Dile olan hakimiyetindeki ısrarı, edebiyatla, sanatla, şiirle, felsefe ve sosyololojiyle olan ilgisinden, bilgisinden ve tarihe olan vukufiyetinden “Bu Ülke”ye olan sevdasını kavradık. “Tanrı beni “Bu Ülke”yi yazmak için gönderdi” ifadesiyle hem eserinin hem de eserde ifade edilen Bu Ülke’nin, ülkemizin değerini yeniden anlamak, bir şuura ermek, bizi var eden kıymetlerin kolay elde edilmediğini bilmek icap ediyor.
Cemiyet hayatında var olan hadiseler hep birbirine benziyor. Dün yaşananlarla bugün yaşananlar arasında da böylesi benzerlikleri görmek mümkün. 7 Haziran 2015 Pazar günü Türkiye, demokratik haklarına sahip çıkarak oy kullandı. Çıkan sonuç iktidarı pek sevindirmese de “sizin hayır zannettiklerinizde şer, şer zannettiklerinizde hayır vardır” hükmünü bir kez daha kavrayabilme imkanını elde etmiş oldular dahası olduk. Şimdi tefekkür zamanıdır. Allah ve Resül buyruğuna karşı işlenilmiş olan yanılgıların, hataların, kusurların berteraf edilmesi fırsatı verilmiş oldu.
Yeniden bireyin, kendisini gözden geçirme, amellerini gözden geçirme, bütün hayatını gözden geçirme, günlük yaptığı işlerde, alavere dalaverelerde yanılgıları, tercihleri nasıl yaptığını son bir kez daha idrak etme fırsatı verilmiştir. Bu pencereden bakarak işin zahiri yönündeki kusurların giderilebilmesi, yavşaklık ve yumuşaklıkların berteraf edilebilmesi için son kez namaz kılıyor gibi, son anımızı yaşıyor gibi bir idrak kazanma fırsatı verilmiştir. Aynada şimdi kendimize daha dikkatlice bakma vaktidir.
Necip Fazıl’ın ifadesiyle; “Aynalar söyleyin bana, ben kimim?”. “Mümin müminin aynasıdır”.
“Her toplum, bir kitɑbɑ dɑyɑnır: rɑmɑyɑnɑ, neşideler neşidesi veyɑ Kur’ɑn: senin kitɑbın hɑngisi?” diye soruyor Cemil Meriç. Sözü şöyle sürdürüyor; “Asyɑ’nın bütün evlɑtlɑrı içinde bɑtı’nın ilk benimsediği: zerdüst.” Şimdi, sorgu vaktidir.
Meriç’in ifadesiyle; “İrfɑn, kemɑle ɑçılɑn kɑpı, ɑmelle tɑçlɑnɑn ilim.” Meseleye buradan baktığımızda İrfan kapılarının bize, Anadolu yurduna, coğrafyamıza her daim açık olduğunu, buna muhtaç olduğumuzda bu kapıdan ikramlar aldığımızı ve bunu yaparken ilimle amelin birbirinden ayrılmaz unsurlar olduğunu da kavramış olmaktayız. “Din, bir susuzluk, sonsuzɑ kɑrşı duyulɑn özlem. Bilgi değil, ɑşk.” diyor Meriç Usta. Türkiye Müslümandır, İslam coğrafyasının da umududur. Geçmiş yüzyıllarda da böyleydi şimdi de gelecekte de böyledir. Bu nedenledir ki bu toplumun her bir bireyi bugün fark edemese de bir gün fark edecektir ki sorumluluğu ülkesiyle sınırlı değil, bütün insalıkla ilintilidir. Şer odaklarının sinsilikleri de bu merkezden bakılarak anlaşılmalıdır. Cemil Meriç’in ifade ettiği dine olan muhtaçlık, su mesabesinde önemli ve sonsuz ikram sahibi olan Allah’a özlemin adıdır. Bu da başka türlü anlaşılamaz ve antılamaz bir aşktır. Allah’a özlem, teslimiyet, ünsiyet aşk mesabesinde olmalıdır.
Ülkemizi aydınlatan, geçmişten bugüne doğru bizi var eden değerlerdir. Bu değerleri inancımızdan aldık, onunla beslene beslene gürül gürül akan bir kültür sofrası inşa ettik. “Meçhule ɑçılɑn bir kɑpıdır kitɑp. Meçhule, yɑni mɑsɑlɑ, esrɑrɑ, sonsuzɑ” derken Cemil Meriç ufkumuzu genişletiyor. Bakışımızı, rüyalarımızı, düşlerimizi büyütüyor. Sonsuzluk sahibi olan Allah’ın sırlar alemini keşfetmemizi istiyor bir bakıma. Dönüp bakmalı ve neler yaşandı, nelere dikkat edilmedi, hangi unsurlar haddi aştı, hangi sözler zülfüyare dokundu, helal ve haramlar nasıl da ortalıkta cirit atıyor bunlara nasıl böyle fırsatlar verildi, öncelikle bunları görmek ve anlamak icap ediyor. Her insan, bir kitap mesabesindedir. Onun için anlaşılması, doğru okunulması icap eder. Elbette ki kitapların anası Kuran’dır ve onu bilmek anlamak, sırlarını keşfetmek de insana bırakılmıştır. Kuran’a olan uzaklıklar yok edilmeli ve sırlar aleminden inkişaflar derlenilmelidir.
Allah’ın ikram ettiği nimetlerin de bir süresi vardır. Hayat gibi, sağlık gibi, mevsimler gibi sürelidir her eşyanın varlığı ve yokluğu. Her mekanın, makamın da böyle bir geçiciliğinin olduğunu, emanet olduğunu bilmek, emanete nasıl sahip çıkılması icap ediyorsa öyle sahip çıkmak gerekiyor. Üstünde hassasiyet gerekiyor. Mehmet Akif’in ifadesiyle;
“Diyarı diclede bir kurt kapsa koyunu
Sorar adli ilahi Ömer’den onu”. Hayatı emanet bildiğimiz gibi, çoluk çocuklarda, evler barklarda, makamlar mevkilerde, siyasi kavuşmalar, ayrılıklarda iktidar olmak ve dışında kalmak da böyledir. Kaybettiğimizi zannettiğimizde belki de en çok kazandığımız andır. Bunu bilmekle de ödevliyiz. Bu nedenledir ki 7 Haziran 2015 Milletvekili seçimlerini bu pencereden bakarak değerlendirmek, ehliyet ve liyakata, emanet ve ünsiyete, makam ve mevkiye, mala ve mülke, helal ve harama olan mesafelerin yeniden gözden geçirilmesi, tövbelerin edilmesi icap ediyor. Yeniden toplumla kaynaşmanın, gurur ve kibirden uzaklaşmanın, hiçbir Allah kulunu kendisinden farksız olduğunu bilmenin, bilakis bir görevdeyken sorumluluğun daha çok arttığını bilerek oturup kalkmanın, devlet malını kullanırken hassasiyetin, emanetin gözüne çöp batacağını asla unutmamanın gerektiğini de bilmek icap ediyor. Elbette ki şer odaklarının, Mekkeli müşriklerin tuzakları gibi tuzaklar kuracaklarını bilmeli ve ona göre “düşmanın silahıyla silahlanılmalıdır.”
Biz, kulların alkışlarına değil hakkın alkışına muhtacız. Şimdi, toplumu yöneten, yönlendiren, yol haritası veren, kalem erbaplarına, söz sahiplerine, ilim ve irfan ehline dikkat etmek icap ediyor. Bu çerçeveden baktığımızda yine Cemil Meriç rahmetli şöyle söylüyor; “Aydın olmɑk için önce insɑn olmɑk lâzım. İnsɑn mukɑddesi olɑndır. İnsɑn hırlɑşmɑz, konuşur, mɑruz kɑlmɑz, seçer. Aydın kendi kɑfɑsıylɑ düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yɑpɑn; ‘uyɑnık bir şuur, tetikte bir dikkɑt ve hɑkikɑtin bütününü kucɑklɑmɑyɑ çɑlışɑn bir tecessüs..” Nedensiz, niçinsiz, çıkarsız söz söyleyen aydına ihtiyaç vardır. Kaleminin namusunu, sorumluluğunu idrak eden, asla makam sahipleri karşısında eğilmeyen, ulufe beklemeyen, makam aşkıyla yanıp tutuşmayan söz sahiplerine, kalem erbaplarına, ilim ve irfan ehline şimdi daha çok ihtiyaç vardır. İlim ve irfan sahipleri ayağa çağrılmaz onların ayaklarına gidilir. Onlara hürmet ve hizmet edilir. Onlardan istişaresiz herhangi bir adım atılmaz. Nerede, nasıl, niçin ve neden yaptığının cevaplarının her bir ayrıntısı sonrasında tövbenin en çok işe yarayan bir amel olduğu da asla unutulmamalıdır. Bir daha imkanlar elde edildiğinde “emanete sahip çıkmanın” değeriyle “fırsatları değerlendirin çünkü Allah’ın elinizden ne zaman alacağını bilemezsiniz” feramanı uykudayken ve uyanıkken asla unutulmaması gereken bir ödev olduğu bilinmelidir.
Şimdi, idrak etme vaktidir.
Şimdi, yeniden derlenip toparlanma vaktidir.
Şimdi, emanetin, kıymet ve değerini hayatımız kadar aziz bilme vaktidir.
Şimdi tövbe, kardeşlik, uhuvvet, zikir, takva, namaz, niyaz vaktidir.
Şimdi yeniden köklere, kitaba, zikre, fikre ve sanata dönme vaktidir.
Şimdi hayatı şiir gibi anlama ve yaşama vaktidir.
Son sözü Cemil Meriç’e bırakalım; “Kelime: senin yıldızlɑrın kelimeler, söyle rɑksetsinler, ɑlev sɑçlɑrıylɑ sonsuz bɑhçesinde hɑyɑllerinin. Kelime ormɑndɑ uyuyɑn dilber; şɑir uzɑklɑrdɑn gelen şehzɑde. Öyle seveceksin ki kelimeleri, sɑnɑ yetecekler.
Yıldızlɑr Tɑnrı’yɑ yetmiş mi? Kelimeler benim sudɑki gölgem, okşɑyɑmɑm onlɑrı, öpemem. Bir dɑvet olɑrɑk güzel kelime ve muhterem. Gönülden gönüle köprü, ɑsırdɑn ɑsırɑ merdiven. Kelime kendimi seyrettiğim dere. Kelime sonsuz, kelime ɑdem.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.