Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Türkeş ve Çevresi

Türkeş ve Çevresi

Bizimkiler bir gün lideri sigaya çektiler.

12 Eylül sonrasıydı…

Çok çekmiştik hepimiz darbeden.

İşkenceler, eziyetler, mahpusluklar, parçalanmış ailelerimiz…

Yitip giden gençlik…

Bir özeleştiri ihtiyacı vardı. Bir yeniden yapılanma…

Herkes yavaş yavaş çıkıyordu. 

Yeniden siyaset ve ideolojik mücadele davetkârdı.

Lider bir yapılanma içindeydi yeniden…

Gençlik de artık orta yaşa merdiven dayamıştı.

Lider davet ediyordu: gelin yeniden başlayalım.

Onlar nazlanıyorlardı.

Lider iyi idi ve çevresi kötü.

Dediler ki, şu adam var ya şu iş adamı o varsa biz yokuz.

Alparslan Türkeş ile Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları arasındaki ilk niza idi.

Güya ocak geleneği, güya ocak başkanları toplanıp ideolojik tavır ortaya koyuyorlardı.

Böyle ideolojik tavır olur mu?

Ortada ideoloji ile ilgili hiçbir mülahaza, özeleştiri, muhasebe, gelecek kurgusu yoktu.

Metin Ergüç diye bir zengin adam vardı.

Lidere bir araba tahsis etmişti. Bir de ara sıra Abant’ta misafir ediyordu.

Metin Ergüç varsa biz yokuz. 

Bugün ile kıyas edilse devede kulak bile değil. Bugün en basitinden bir encümen üyesi bile müteahhitlerle bundan

daha fazla yakınlık kurmuşlardır.

Neticede bir araba ve ara sıra tatil fırsatı…

Metin Ergüç varsa biz yokuz. 

Ne büyük bir ideolojik mücadele…

Ülkücü hareketin sanki başka meselesi yokmuş gibi…

Sonuçta lider adama dedi ki: Metinciğim sen biraz kenarda dur. O da “tabii olur Başbuğum” dedi.

Bizimkiler de ideolojik mücadeleyi kazanmışlardı ve partiye girdiler.

Oligarşinin tunç kanunu güme gitti.

Öyle sandık…

 

Erdoğan ve Çevresi

Baş­buğ Er­do­ğan da li­der ve çev­re­si me­se­le­sin­de ta­viz ver­me­yen­ler­den.

En azın­dan Tur­gut Özal gi­bi bu oyu­nu oy­na­ma­dı.

Ya­ni gü­ya yan­lış ya­pa­nın ko­lu­nu kes­me­di. Ur­la­şan or­ga­nı ko­pa­rıp at­ma­dı, ata­ma­dı.

Rüş­ve­te bu­laş­mış ba­kan­la­rı bir çır­pı­da si­le­me­di. Sil­me­di.

Oli­gar­şi­nin Tunç Ka­nu­nu ile alay et­ti.

Ter­si­ne tunç gi­bi, bir muh­te­şem he­ya­kil gi­bi bi­ri­miz he­pi­miz he­pi­miz bi­ri­miz için tak­ti­ği­ni be­nim­se­di. Böy­le­ce li­der­le­ri­ni da­ha bir sev­di­ler. Bi­ri­si ge­ce­le­yin sa­ta­cak gi­bi ol­du son­ra vaz­geç­ti.

Ba­na öy­le de­di­ler, ben de sus­tum de­di.

Oli­gar­şi­nin Tunç Ka­nu­nu Tay­yip Er­do­ğa­n’­a iş­le­me­di.

İş­le­di de; o da onu iş­le­di ya­hu­t…

Şim­di ye­ni­den bir mu­ha­se­be dö­ne­mi baş­lı­yor.

Ön­ce Sır­rı Sü­rey­ya­’nın ema­net oy­la­rı­mı­zın bi­lin­cin­de­yiz. Ema­net oy ve­ren­le­rin hak­la­rı­nı gö­ze­te­ce­ğiz. Ema­ne­te hı­ya­net et­me­ye­ce­ğiz tü­rün­den açık­la­ma­la­rı ar­dın­dan Se­la­hat­tin De­mir­ta­ş’­ın yi­ne bu yön­de­ki be­yan­la­rı yü­rek­le­re su serp­ti.

De­mek ki te­rör ör­gü­tü ile is­tih­ba­rat ör­gü­tü­mü­zün el ele ve­rip ka­pa­lı ka­pı­lar ar­dın­da CI­A des­tek­li al gü­lüm ver gü­lüm

iş­le­ri ve ka­ran­lık ma­sa top­lan­tı­la­rı ye­ri­ne se­çim le­gal bi­çim­de me­se­le­yi ko­lay­ca çö­ze­bi­li­yor­muş. 

Al­la­h’­ın tak­di­ri­… 

Ne yük­sek bir ma­li­yet­ti ve ne lü­zum­suz­du.

İş­te şim­di ol­du.

Ni­ye bay­rak ta­şı­yor­lar, ni­ye si­ya­set ya­pı­yor­lar, hat­ta ni­ye saz ça­lı­yor­lar bi­le den­di.

Kürt so­ru­nu­nun çö­zü­mü için CI­A ile pa­ra­lel iş­bir­li­ği gö­tü­ren dev­let ri­ca­li ile is­tih­ba­rat ör­gü­tü o za­man iyi ya­pı­yor­du da şim­di mi kö­tü ol­du? Ben tv ka­nal­la­rın­da ve ga­ze­te­ler­de sa­bah ak­şam Kürt so­ru­nu­nun çö­zü­mü için ken­di­le­ri­ni âkil adam sa­nan ya­rı ay­dın­la­rın ne­ler ya­zıp çiz­dik­le­ri­ni unut­ma­dım. Mil­le­ti­miz de unut­ma­mış­tır. Sap yi­yip sa­man et­ti­ler.

Her de­fa­sın­da­…

Ee­e, şim­di bir se­çim ken­di­li­ğin­den bir im­kân bah­şet­ti. Tür­ki­ye­li­le­şen ve bu­nun he­di­ye­si­ni de alan bir bö­lü­cü ha­re­ke­tin ar­tık ak­lı­nı ba­şı­na al­ma­sı için ha­ki­ka­ten mü­him bir fır­sat doğ­du.

Şim­di ise ye­ni yet­me­ler­le, yan­daş­lar, ya­naş­ma­lar­la te­ka­üte ay­rıl­mış­lar sö­vüp du­ru­yor­lar. 

Bu ne per­hiz bu ne la­ha­na tur­şu­su bi­ra­der?

De­mek ki ön­ce­ki açı­lım sı­ra­sın­da, çö­züm sü­re­cin­de sa­mi­mi de­ğil­di­niz.

 

Çevre ve Lider

Çevre ve lider.

Lider çevresini, çevre liderini yaratır.

Oligarşinin Tunç Kanunudur bu.

Yani tencere ile kapağı meselesi…

Fakat birtakım hariçten gazel okuyanlar şöyle der:

Lider iyi de canım, çevresi var ya o çevresi… Adamı yoldan çıkardılar. Bu mübarek insana neler yaptırdılar. 

 

MHP VE İKTİDAR

MHP, ideolojik ve siyasi özeleştiri fırsatını bulamadan kitleleşti.

Türkeş zamanından beri çok önemli fırsatlar kaçırdı.

Hatta bir ara asli unsurlarının en önemlisini bünyesinden kopardı.

Sonrasında ise alelacele bir koalisyon ortaklığı yaşadı.

Fırsatları iyi değerlendiremedi.

Sonra AKP’ye kızanlar ve milli meselelerde hassas olanlar, MHP’ye yeniden kan verdi.

Fakat bir iktidar projesi hazırlamayan MHP Metin Ergüç olayından bu yana kişisel bağlamda lakırdılardan öteye bir muhasebe ve gelecek kurgusu peşine düşemedi. Ülkücüler o kadar hasbî vatanseverlik duygularıyla ve adanmışlıkla donanmış olduklarını düşünseler de memleket onlardan somut programlar ve projeler bekliyor.

Artık iç politikaların icabını ve reel ekonominin beklediği düzenlemeleri, yeni projeleri hazırlaması beklenen ve bir iktidar olma sorumluluğunu artık alması gereken muhalefet; AB üyeliği, Ortadoğu politikaları yanında Kürt meselesi hakkında da yeni şeyler hazırlaması gerekiyor. MHP’nin de portföyünde ister istemez yer alacak bu meseleler…

Genel Başkan Devlet Bahçeli’ye de daha evvelce söylediğim gibi Kürt sorununun çözümünde ve diğer ülkesel ve bölgesel meselelerde MHP’nin Türkiye’yi yönetebilecek bir potansiyele sahip olduğuna dair içerde ve dışarda bir imaj çizmesi gerekiyor. Bir zihinsel ve matematiksel çözümleme ile eylem planı ortaya koyması icap ediyor. Daha evvel AKP, David Phillips ile Henri Barkey’in CIA ile MİT arasındaki projesine imza atma bahtsızlığını yapmıştı. Ama bu ülke kendi millî meselesini yine kendi milli potansiyeli ve kendi aklı ile çözebilirdi.

Bizim Kürt Sorununa Türk Tarih Felsefesi Açısından Yaklaşım adlı kitabımız bu amaçla yazılmıştı. Tayyip Erdoğan değerlendiremedi, ona da imzalayıp vermiştim. Ortadoğu Su Barışı ele birlikte okunduğu takdirde Türkiye’nin bu bölgesel ve etnik krizden kurtulma imkân ve kabiliyetlerinin bulunduğu görülecektir. 

Önümüzdeki yıllarda Türkiye’yi yönetecek olan kadrolar acaba böylesi meselelerde yine apansız tepeden inme yabanıl projelere mi onay verecekler, kendi evlatlarının aklını mı kullanacaklar; göreceğiz.   

 

RUBAİ:

Senden aldığım hazzı ben bin çiçekten almadım
Şevke gelmeyen bağda elhamdülillah kalmadım
Ömr-ü nevbahar geçti bağ söndü bağban kalmadı
Niçin hala bu başımı taştan taşa çalmadım

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi