Muhaciri Unutma!
Okuyanlar bilir, Pazar günkü târih sayfasını mahyalarda yazan “Muhâciri unutma” sözü ile bitirmiştim. O günden sonra yaklaşık üç bin kişi daha güney sınırından giriş yaptı.
Fetih günleri bitip bozgunlar başladığından beri bu topraklar muhâcirleri ağırlıyor. 93 Harbi, Balkan Savaşları, Cihan Harbi, mübâdele… Çok şükür hepsine de yetiştik. Gönülün sığdığı yere göz de sığarmış. Acı olan şu ki herkesin sığdığı bu vatana, Borabay Köprüsü’ndeki yaklaşık yüz elli Azeri ve Mavi Alaylar’dan iki bin kişi sığmamıştı. Millî Şef dönemiydi ne de olsa. Kendi vatandaşına merhameti yoktu ki dışarıdan gelene olsun.
Seçim meydanlarında Kemal Kılıçdaroğlu, bir Milli Şef duyarsızlığı ile “Suriyelileri geri göndereceğiz.” dedi ve alkışlandı. Alkışlara şaşırmıyorum. Ne zaman dışarı çıksam durakta beklerken bir Suriyeli geçse “Bizim karnımız doydu, bunlar eksikti.” diyen, karnı tok, sırtı pek bir CHP’li görüyorum. Sâhiden tedirgin olsalar mühim değil. Ak Parti ve Arap nefreti ile konuşuyorlar. Yoksa, “Bu gidiş nereye kadar?” tedirginliğini hepimiz yaşıyoruz.
Bize sığınana merhamet etmemek ne inancımızda var ne geleneğimizde. Ayrıca, bütün CHP’lilerin Kılıçdaroğlu gibi düşündüğünü zannetmiyorum.
Bu sene Urfa’ya gittiğimde, Suruç Kapısı açıldığı gece orada olan bir belediye görevlisi hanımın anlattıkları hâlâ kulaklarımda. “Kıyamet bu herhalde” diye düşünmüş. Gelenlerin ayağında hiçbir şey yokmuş. Ayak derileri yürümekten yüzülmüş. Birbirini kaybeden ebeveyn ve çocuklar dayanılacak gibi değil. Yetmiş yaşlarında bir muhâcir kadın sokaklarda “Anne babasını kaybeden bana gelsin.” diye bağırıp dolaşmış. Vaziyet sonradan anlaşılmış. Çocukların hepsini büyük depo gibi bir yerde toplayıp jandarmaya haber vermiş ve âileleriyle buluşturmuş.
Suruç halkı o gece destan yazmış. Fırınlar sabaha kadar çalışmış. Gelenler o kadar kötü vaziyetteymiş ki sırf banyo yapsınlar diye evini tahsis eden Suruçlu olmuş. Bunları anlatan hanım, “Mutfağım çok küçük. Bir kişi zor dönüyor. Eve dönünce saray mutfağı gibi geldi. Bu arada bitlendim. Kızıma da geçti. En sonunda saçlarımı kazıtarak bitten kurtuldum.” dedi.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı Anna Brasseur’in Suriyeli 2 milyon mültecinin Türkiye’de misafir edilmesiyle ilgili olarak “Türkiye bizi utanç içinde bıraktı.” sözleri ne kadar samimidir bilemem. Onlar, kurtla yiyip kuzuyla ağlamayı âdet edinmişler. Mühim olan, bu günler geçtiğinde bizim geriye bakıp utanmamamız.
Merhamet ve metanet ayına geldik. Bir kişinin doyduğu ile iki kişi de doyar. Yetmiş milyonun doyduğu ile iki milyon daha doyar. Bu Ramazan, Urfa halkının yüküne bir ensar hassâsiyeti ile ortak olmaya devam edelim.
En büyük MUHÂCİR’in hürmetine…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.