Erbay Kücet

Erbay Kücet

‘Seksenler’ Neyimiz Oluyor?

‘Seksenler’ Neyimiz Oluyor?

Toplum olarak televizyon bağımlısı olduk dersek yalan söylememiş oluruz. Konuyla ilgili olarak bilim adamlarımızda bizi doğrular sözleri ekranlarda sarf ediyorlar. Yani kendi yaptıkları programlarında bile televizyonu fazla seyretmenin yanlış olduğundan dem vurmayı bile göze alabiliyorlar. Ama üzülerek ifade etmek gerekirse gece yarılarından ertesi günün sabahın ilk ışıklarına kadar bizleri mahkûm eden sihirli kutudan kurtulamıyoruz. Ne yapmalıyız? Veya Nasıl yapmalıyız? Sorularına cevaplarımızı da sıraladığımız halde sanırım bağımlılık derecesinde televizyon kolik bir toplum oluverdik. Farkında olalım veya olmayalım durum bu.   

Programlar arasında güncel siyasal tartışmaların yanı sıra son yıllarda nebatatların önemi ile ilgili ilginç konulara girildi. Toplumumuza cazip gelen bu konuda da kendisini uzman olarak addedenler çıktığı kadar bazı şarlatanlar da türedi.  Şifalı bitki literatürümüze yeni otlar iştirak ederken onların kaynama sürelerini ve kullanacakları şişelere varıncaya kadar bilgiçler olduğu gibi yumurta ve tereyağının kolesterol yapma özelliği olmadığını ancak ekmek yerine tuzları kuru olduğundan içinde yaşadığı toplumun ekonomik gücünden de habersiz (!)  fındık, fıstık ve ceviz gibi kuruyemişlerin bol yenmesi gerektiğini anlatanlar da oluyor.


Bunları başka bir yazımızda konu edinmek üzere bir kenara bırakalım da her bölümü neredeyse eski Türk filmlerinden daha uzun metrajlarla çekilen dizilerden söz etsek nasıl olur acaba? Haftada bir özetiyle birlikte ekrana üç saat milleti hapseden dizilerden bahsediyorum. İsimlerini saymakla bitiremeyiz.

Özel ve devlet kanalımız TRT sinden tutun da en özel yerel kanalına varıncaya kadar günde neredeyse beş vakit kamuoyunu oyalayan bu dizilerden çektiğimizi hepimizi biliyoruz. Benim gazetelerin televizyon sayfasında olduğu gibi dizi kriteri yapacağımı da sanmayın.

Öyleyse bu yazıyı neden yazdın? diye sual edenler biraz merakla yazımızı okumaya devam etsinler diye.
Efendim TRT 1 ekranlarında 25 Ocak 2012 den beri yayınlanan adına da romantik dönem komedisi denilen diziden söz etmek istiyorum. Evet, tahmininiz doğru ‘Seksenler’ i diyorum.

Klasik bir Türk ailesinin geçmişinin ve değişiminin anlatıldığı iddia edilen dizide sosyal hayattaki değişimler ve hayatımıza giren yeniliklerin ve bizleri nasıl etkilediği komik bir dille anlatılırken globalleşmenin zararları bazı gelenek ve göreneklerimizi nasıl çürüttüğünü de anlayanlara anlatıyor.  

Mahallenin bakkalı, berberi, balıkçısı, kasabı, manavı, kahvehanesi ile birlikte mahalle karakolunda geçen olaylar mizahi bakış açısı ile anlatılırken abartının dozu da kaçırıldığından senaristler komik duruma düşüyorlar. Dizi de görünen tiplerin toplumumuzun çoğunluğu değil azınlığı olduğunu da belirtmekte yarar var.

Kaybolan insanî değerlerimizi yeni nesile kazandırmak için eğlenceli yolculuk yaptırılırken yaşadıkları toplumda farklı karakterlerin de olduğunu bildikleri halde onlara yer vermeyerek ideolojilerini yerleştirmenin gayretindeler. Özellikle tiplemelerdeki isimlere dikkat ederseniz ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaksınız. Ülkücü genç ile devrimci tipler buna en güzel örnek olurken mahallede namaz niyaz olmadığı gibi dini konulara hiç ayak basılmıyor. Yani bu mahallenin camisi, imamı yok gibi.  Geçtiğimiz yıllarda kurban bayramında süslü ve boynuzlu bir koç ile sahnenin geçiştirildiğini söyleyebiliriz.

İnsanımız gerçeğe yakın olan mahalle dizilerine düşkündür. Bizimkiler, Süper Baba, Mahallenin Muhtarları ve İkinci Bahar gibi dizilerden sonra Ekmek Teknesi'nin ardından açığı ‘Seksenler’ doldurdu diyebiliriz.

Diziye verilen emek ve o günlerde kullanılan en ufak ayrıntıyla nostalji yapılırken, diziyi izleyenler o yıllarda kullanılan ve özenle seçilmiş İspanyol paça pantolon, geniş yaka havai gömlekler gibi objelerle geçmişe yolculuk yaptırılıyor.   
Ne yalan söyleyeyim yayımlandığı günlerde gençlik günlerimizi anlattığından hemen ısınmış benimsemiştim.

Ergun Plak tiplemesi Ankara Cebeci’de pasajda bulunan plakçı Remzi abimizi hatırlattı. Sevilen şarkılarından oluşan listemizi yazar verirdik. Hafta sonu kasetimizi doldurulmuş olarak alırdık. Yaz tatillerimde çalıştığım manava benzeyen manavın patronu belediye başkanı saçmalığında değildi. Kasap ve berber tiplemeleri de gayet başarılı.

Fehmi Bey’in evine gelen kömür taşıma sahnesinde de kendimi yakaladım. Tonlarca kömürü çuvallara dolduran rahmetli annem aklıma geldi. Hamal tutulmazdı eskiden. Ev halkı birlikte odun-kömürü taşırdık. Kısacası mahalle esnafının samimiyeti ve mahalle kavramıyla birlikte eskilere götüren Birol Güven’in yapımcı, Müfit Can Saçıntı’nın yönetmen ve Murat Aras’ın senaristliğini üstlendiği diziyi bu yönüyle sevmiştim. Kendilerine o yılların farklı bakış açısını yaşayan bir yazar olarak tecrübelerimle katkı sağlayabileceğimi birkaç kez belirtmiş olmama rağmen maalesef olumlu veya olumsuz bir cevap alamadım. Hâlbuki diziye onların baktıkları çerçeve dışından bir göz olarak bakmalarını sağlayacak, böylece sevilen dizinin daha da sevilir hale gelmesine yardımcı olacaktık. Kendileri bilirler ama TRT’nin yetkili ve etkili dostları da bu konuya ağırlık vermeliler diye düşünüyorum.

Seksenlerin Türkiye’sine nesnel bakış açısıyla geçmişi ve günümüzü taşıyarak zaman makinesi görevi yapılırken sıradan insanların hikâyesinde apolitizm yüceltiliyor. TRT de buna göz yumuyor.  

İyi de; teyp, merdaneli çamaşır makinası, soba, kaset, seyyar satıcılar mı onlar ‘cambaza bak’ nev’inden dostlar.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Erbay Kücet Arşivi