Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Akif’e Haksızlığın Cehaletle İlgisi

Akif’e Haksızlığın Cehaletle İlgisi

Mehmet Akif’in şiir dünyası, aruzu vukufiyetle kullanan ve en sade Türkçe ile bunu gerçekleştiren bir hazinedarın titizlikle örülen Türk Edebiyatı’nın modern döneminin ibrişimli altın işlemeli gergefidir.

Onun Türkçe’nin bütün veçhelerine sahip olduğunu ve hepsini de kolaylıkla kullandığını biliyoruz. 

Onun Türkçesi meyhane Türkçesidir, cami, cemaat Türkçesidir, sokak Türkçesidir, üniversite darülfünun Türkçesidir. Onun Türkçesi Türkistan, Anadolu, Balkanlar ve Ortadoğu Türkçesidir. 

Düşündüğü Türk de muazzam bir kavimler topluluğunun Allaha adanmışlıkla idaresinde mes’ûl müdürdür. 

Akvam, kavim, ümmet, ahvad, efrad, ecdad, millet, cemiyet, halk, ırk vb terimler onun Türkçesinde yanlış kullanılmamıştır. Her biri yerli yerindedir. 

Taha Akyol ve Erol Güngör ile çok hasbıhal etmiştik. Milletleşme vetiresini henüz tamamlayıp tamamlayamadığımız üzerine…

Fakat Akif’in fikir dünyasında bu vetirenin zihnen tamamlandığını görüyoruz. 

Onun millet dediği tam da milletleşme vetiremizin sonunda alacağımız sosyolojik şekildir.

Daha evvel millet ve ırk üzerine mülahazalarda bulunmuş ve Demirtaş’ın Akif’e yaptığı haksızlığa gereken cevabı vermiştik.

Nedense izmihlal üzerinde durması gerekenler ırk kavramında kilitlenip kalmışlardı.

Tıpkı Sayın Erdoğan’ın akıncılık yıllarından kalma ülkücüler 32 farzı bilmezler lakırdısına sarıldığı demler gibi…

Kürt siyasallaşmasının önündeki en büyük engel yine Akif’in mısralarında ve Bediüzzaman’ın sözlerinde yatan gerçeğe muhalif oluşları ve bu gerçeği bir türlü idrak edemeyişleridir.

Kürt’ün Türksüz bir geçmişi olmadığına göre, Türksüz bir geleceği var mıdır?

Varsa bu Yahudi tezgâhı değil midir?

Sayın Erdoğan nasıl ki milliyeti ayaklar altına alan talihsiz konuşmayla ecdadın gücüne giden bir malumatfuruşluğa meyletti, Sayın Demirtaş da ezberlerinde kalmış cahiliye dönemine ait ırk kavramı üzerinde Türk’e olan husumetini gösterdi.

Akif’in kavmiyetçiliğe ve o büyük beraberliğimize halel getiren her türlü fitneye nasıl karşı olduğunu bu toplumda anlatmaya ne gerek vardı ki?..

İstiklal Marşı tam bir milli toplumsal sözleşme, anayasalardan daha kuşatıcı bir toplumsal mukavele iken ona karşı çıkmak milletin zımni anayasasını kabul etmemek manasına gelir. Üstelik de Türkiyelileşme iddiasında bulunurken böyle bir maya metnine, böyle bir harca düşmanca yaklaşım akıl alacak bir iş değildir. Velev ki ardında Yahudi parmağı bulunmasın… 

“Bakın da haline ibret alın şu memleketin

Nasıldın ey koca millet, ne oldu akıbetin”

Memleket ve üzerindeki millet arasında bire bir ilişki bire bir temsil ve sadakat ile bağlılık bulunduğunu bu mısralar anlatır. Memleket aynı zamanda siyasal toplumun yani devletin resmi ve kültürel sınırlarını da işaret eder. Böylece üzerindeki millet tarifi de ona göre şekil alır. Uzar kısalır. Daralır genişler.

Ama asıl anlatılmak istenen akıbettir. Yani üzerine aldığı vazifenin dümura uğratılmasıdır. Geciktirilmesi, tıkanmasıdır. Düşülen zillettir. İzmihlaldir. Yapılması gerekenler de ondan kurtuluştur.

Yoksa bir diktatör için koskoca millet köle değildir. Böyle bir millet tarifi Akif’in lugatında yoktur.

Akif’in Irk Kavramında Mayanın Formu 

Şimdi bir kısım arkadaşlar Demirtaş’a cevap yetiştirme telaşıyla Akif’in ırk ile ilgili mülahazalarında teviller aramaya çalışıyorlar. Akılları sıra Akif’i kurtarıyorlar.

Yok, “Akif aslında ırk demek istemedi de, o zamanlar öyle demek modaydı da… Aslında ırk olarak İslam ırkından bahsettiydi de…”

Unutmayalım ki Akif baytardı.

Yani veteriner Hekim.

O zamanlar çok revaçta olan bir meslek.

Tıp ayarında.

Akif orduya at seçen komisyon üyelerinden.

Trakya’da Ortadoğu’da, Osmanlı coğrafyasının birçok mıntıkasında en iyi atları arayıp bulan, seçen ekibin içindeydi.

Akif ırkın ne olduğunu iyi bilirdi.

Gerek dil tekniği açısından gerekse biyoloji ilmi açısından hiç de hata yapacağını zannetmem.

Akif birçok yerde Türk milletine hitap ederken mezellet içinde yaşamasına kızıp “ırkına çek” diye uyarılarda bulunurken de ırkın ne anlama gediğini bilerek kullanıyordu o kelimeyi…

Tarih boyu Allah’a adanmış bir milletin evlatlarının zillet içinde yaşamasına gönlü razı değildi.

Ayrıca ikide bir Akif’in Arnavutluğunu dile getirenler ırkçılık yapmaktadır.

Türk milletinin kapsayıcı kültürel hatta soy birliği açısından o büyük kuşatıcılığını yabana atmaktadırlar.

Akif, Horasan’dan gelmiş pek mübarek bir Türk annesinin evladıydı.

Irkın fenotipik ve genetopik karakterlerinin bütün veçhesini bilirdi.

O samimi Müslüman olan annenin ve samimi Müslüman olan babanın inançlı evlatları niçin Arnavut oluyormuş?

Arnavut isyanında onları uyarmak ve düştükleri sapıklıktan kurtarmak için

Ben ki evet Arnavudum…

Derken onları bu mübarek milletin bu tarih içinde zaman zaman ümmet manasına, zaman zaman bütün Osmanlı coğrafyası içinde tebasına verdiği sıfatları hatırlatmaktadır.

Yüreği yanan Akif, millet, ümmet, ırk, akvam, cemiyet, ahvad veya herhangi başka bir isimle anılsın bize ait sosyolojik bir aradalığın vasfını yitirmesi ve zillete düçar olmasına karşı mezundur. Derdi bu zilletten kurtuluşun çarelerini aramaktan ibarettir. Herhangi bir entelektüel gevezeliğin peşinde değildir.

“Niçin kitabı ilahiyi payimal ettin

Niçin şeriati murdar elinle kirlettin

Çıkıp tepinmeye yok muydu başka bir saha

Nedir bu salladığın çifte Kabetullaha

Herif şu millet-i masumeden ne isterdin

Ki doğru yol diye tuttun delali gösterdin”

“Felaketin başı hiç şüphe yok ki cehaletimiz

Bu derde çare bulunmaz -ne de olsa- mektepsiz

Ne Kürd elifbeyi çözmüş, ne Türk okur, ne Arap

Ne Çerkezin ne Lazın var bakın elinde kitap

Hülasa milletin efradı bilgiden mahrum”

Nurettin Topçu millet-i masume’ye masum bir millet derdi. Masum bir milletin kalbiyle oynayanlar diye tarif ederdi dini siyasete alet edenleri. Akif için millet-i masume diye, içinde farklı nesep ve mezhepten envai çeşit topluluklar olsa da bütün bir memleketin ahalisi kastedilmektedir. 

Fakat bu millet-i masume ne yazık ki cehaletin çukurunda debelenmektedir. Düştüğü bataktan haberi de yoktur. 

“Bilenle bilmeyen bir olur mu” ilahi düsturunca da ona bilme misyonu yüklemekte ve zilletten kurtuluşu işaret etmektedir. 

Yoksa sen Kürt olsan ne olur, Arap olsan ne olur, Türkmen olsan ne olur?

Emperyalizmin bölgedeki işbirlikçisi olarak cehaletin zindanında kör gözünle ne arayıp bulacaksın ki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi