Şangay İşbirliği Örgütü’nde Yeni Dönem
Geçen haftanın en önemli gelişmelerinden birisi Rusya’ya bağlı Başkurdistan Cumhuriyeti’nin başkenti Ufa’da düzenlenen Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Liderler Zirvesi idi. Uluslararası sistemin ve küresel jeopolitik dengelerin geniş çaplı ve derin değişimler yaşadığı, ABD’nin tekli hegemonik yapısından çok kutupluluğa doğru evrildiği bir dönemde ŞİÖ zirvesinde alınan kararlar Türkiye’yi ve İslam Dünyası’nı hiç şüphesiz yakından ilgilendiriyor.
Ancak konunun bizi yakından ilgilendirmesi, bizim mesele ile yakından ilgilendiğimiz anlamına gelmiyor. Gerek iç gündemin ağırlığı ve istikameti, gerekse ŞİÖ uzmanımızın bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az olması ‘yakından’ alakamızın zayıflığının esas sebepleri…
Yeri gelmişken, Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE)’nin yayımladığı “Yükselen Asya’da Şangay İşbirliği Örgütü: Dünü, Bugünü ve Yarını” (Ferit Temur, Mayıs 2015) başlıklı 135 sayfalık çalışmayı tebrik edelim.
SDE Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün’ün de çalışmanın önsözünde dikkat çektiği gibi Türkiye’nin ilgi alanına giren ŞİÖ hakkında Türkçe literatürde ciddi bir bilgi eksikliği var. Çin-Rusya ekseninde hareket eden ve bu iki ülke dışındaki üyelerinin Müslüman olduğu ŞİÖ, Birol Akgün’ün de ifade ettiği gibi, Batı dünyasını dengeleyecek kolektif bir güvenlik yapılanmasına evrilme potansiyeli taşıyor. Geçen hafta Ufa’da alınan kararla birlikte Pakistan ve Hindistan’ın örgüte tam üyelik sürecinin de başladığı düşünüldüğünde, 8’li bir yapıya dönüşecek olan ŞİÖ’nün nasıl devasa bir güce sahip olacağını hesap etmek zor değil.
Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla süren ambargo sebebiyle ŞİÖ’ye tam üyelik başvurusu yapamayan, şu an gözlemci üye olan İran’ın, nükleer müzakerelerin ‘başarıyla’ sonuçlanmasıyla Örgüt’te üyelik sürecinin kuvvetle muhtemel başlayacak olması, ŞİÖ’yü 500 milyondan fazla Müslüman nüfusun temsil edildiği küresel bir blok haline getirecektir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2012 yılında “ŞİÖ’ye üye olmaya hazırız” beyanatını vermesi, o gün yeterince anlaşılıp tartışılmasa da, bugün ABD ve AB’nin içinde bulunduğu problemler ve güç ve inisiyatif kayıpları dikkate alındığında, küresel ve bölgesel politikalarda ‘etkin ve merkezi bir aktör’ olmak isteyen Türkiye için isabetli ve dengeleyici bir tercihe işaret etmesi bakımından oldukça önemliydi. Türkiye’nin ŞİÖ üyeliği için henüz herhangi somut bir gelişme veya adım olmasa da Türkiye-ŞİÖ ilişkilerinin geliştirilmesi hem ŞİÖ üyesi Türk ve Müslüman nüfusla olan manevi bağları hem de Örgüt’ün ekonomik ve diplomatik geniş bir manevra sahası ve pazar imkânı sunması sebebiyle oldukça önemli.
Ufa Zirvesi’nde Beyaz Rusya’nın statüsü gözlemci ülkeye yükseltilmekle birlikte, Türkiye ve Sri Lanka’nın dahil olduğu Diyalog Ortağı Ülkeler, Azerbaycan, Ermenistan, Kamboçya ve Nepal’in katılımıyla 6’ya yükseldi.
ŞİÖ’deki tüm bu hareketlilik, bölgenin yeni bir etkileşim sürecine girdiğini gösteriyor.
ŞİÖ’nin Ufa Zirvesi’nde, Örgüt’ün 2025 yılına kadar gelişim stratejisi planı ve 2016-2018 yıllarını kapsayacak şekilde terörizmle mücadele ve sınır güvenliği konularıyla birlikte, DAEŞ’in önemli bir yer işgal ettiğinin ve ŞİÖ’de başı çeken Rusya ve Çin’in Türkiye’yi ilgilendiren başta Suriye ve Mısır konularında tam ters istikamette politikaya sahip olduklarının da altını çizelim.
ŞİÖ’nün “Şangay Beşlisi” olarak 1996’da başlayan ve bir ‘Çin diplomasisi’ ürünü olan kuruluş sürecinde esas motivasyon konusu olan Doğu Türkistan meselesinin de hâlâ Örgüt’ün gündeminde olduğunu ve Türkiye-Çin ilişkilerini etkileme kabiliyetine sahip bir konu olduğunu da hatırlatalım.
Önümüzdeki çeyrek yüzyıl, dünyadaki dönüşümün süratle devam ettiği ve yeni bir düzenin kurulduğu hararetli bir zaman dilimi olacak. Stratejik zihniyetle hareket etmeyen ülkeler ve uluslararası örgütler bu dönemin kaybedenleri olacak…
Türkiye, ŞİÖ ile ilişkilerini bu vizyonla geliştirmek ve derinleştirmek zorunda…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.