Benim de Sorularım Var
Bu memleket, çok garip. Sürekli, bazı canlar ölür; bazı CAN’lar ise bu ölü bedenler üzerinden ikbâl devşirir; siyâset yapar.
Deniz Gezmişler, ölür; o sıralarda, küçük bir çocuk olan ve babası MİT’de çalışan Can Dündar, onların üzerinden kahraman olmaya çalışır. Gezi Parkı’nda gençler ölür; otele saklanan Can Dündar kahraman olmaya çalışır. Suruç’ta, gençler ölür; Can Dündar, yine kahraman olmaya çalışır. Hem de bir zamanlar babasının çalıştığı kuruma saldırarak. Çünkü MİT, artık, babasının çalıştığı MİT değildir.
Yıldıray Oğur, Can Dündar’a on bir soru sordu. Cevap yok.
Benim de sormak istediğim çok soru var. Mesela; seçimlerden sonra, “On üç yıldır çektiğimiz çile sona erecek.” derken hangi çektiği çileyi kastetti?
Mesela; 1993’de çektiği Sarı Zeybek belgeselinde bahsettiği, Atatürk’ün sağ tarafa dönerek söylediği “Aleykümüsselam” sözü, 2005’deki Mustafa belgeselinde niye yok veya Mustafa’da, Atatürk’ün ağzından yer verdiği “Gökten indiği sanılan kitaplar” meselesi, Sarı Zeybek’de niye yok? Dindar Atatürk’den, dinsiz Atatürk’e geçişinin sebebi ne?
Mesela; Gezi Parkı fiyaskosundan sonra tatile çıktığı günlerde, Râbia Meydanı’nda Erdoğan övgüsü yapmasının sebebi ne? “Su Samuru” unvânını aldığı tekne skandalı ile hangi konuda hizâya getirildi?
Vs… vs…
Ama bunların hiç birini sormayacağım. Son on üç yılın siyâsî gelişmelerini bilenler, bunların cevâbını bulurlar.
Benim sormak istediğim daha eski, otuz yıllık bir mesele.
Yıl 1986. Can Dündar, İngiltere’de London School of Journalism’de devlet bursu ile okumaktadır. Başbakan Turgut Özal, İngiltere ziyâretinde Margaret Thatcher’la görüşür. Görüşme sonrası Özal, “İnsan hakları konuları gündeme gelmedi.” der. O sırada, Can Dündar, Nokta Dergisi muhâbiri olarak tâkiptedir. Özal’dan sonra Thatcher, Lordlar Kamarası’na bir mektup yollayarak, insan hakları konusunu konuştuklarını söyler.
Bu mektup, henüz çaylak bir muhâbir olan 25 yaşındaki Can Dündar’ın eline geçer ve Nokta Dergisi’nde yayınlanır.
Can Dündar, yakınlarda ölen Cüneyt Arcayürek’ten daha şanslıdır. Arcayürek, Johnson Mektubu’nu ele geçirip yılın gazetecisi olduğunda 36 yaşındadır. Üstelik Türkiye’ye gönderilen bir mektubu ele geçirmiştir. Dündar ise İngiliz istihbaratını bile delmiştir.
Benim sorum şu?
Can Dündar, bu mektubu nasıl ele geçirdi? Teacher’ın kuryesi Londra sokaklarında düşürmediğine göre ya İngiliz İstihbarat Servisi verdi veya babasının çalıştığı MİT. Bunun bir cevâbı olmalı.
Bir soru da HDP’ye.
Çoğu genç üç yüz insan, barış için, inandıkları dâvâ için, Kürtlere destek olmak için Suruç’a gitti. Otuz biri, basın açıklaması yapılırken terör saldırısında canını verdi. HDP, meselenin üstüne atlayıp hâin siyâsete devam ediyor.
Peki, dağda taşta, her nerede en ufak bir eylem olsa mantar gibi bitiveren HDP’li vekiller, basın açıklaması yapıldığı sırada neredeydi?
Üç yüz kişinin arasında, tek bir HDP’li vekil niye yoktu?
Başta dediğim gibi bu ülkede bâzı canlar ölür; bâzı canlar ise onlar üzerinden ikbâl devşirir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.