Empire State Binası ve Atom Bombası
Bugün, 28 Temmuz. Yetmiş yıl önce bugün, ne olduğunu biliyor musunuz? Bir B-25 Mitchell bombardıman uçağı, New York’daki Empire State Binâsı’nın 78. katına çarpmış ve 24 kişi ölmüş.
Empire State Binâsı, 1931’de yapılmış. İkiz Kuleler yapılana kadar New York’un en yüksek binâsı. Ekonomik buhran sebebiyle mahvolan Amerikan halkına umut ve cesâret vermek için inşâ edilmiş. Düşünebiliyor musunuz, Amerikan halkının umudunun sembolü olan binâya, savaş sırasında bir bombardıman uçağı çarpıyor. Uçağın B-25 Mitchel olduğu, şimdiki bilgi. O zaman ne zannedildiğini ve meydana getirdiği korkuyu, varın hesab edin. İkiz Kuleler misâli, Amerika’ya, kendisini tehdit eden her düşmanı yok etme hakkı vermiş olsa gerek. Gerek ki 9 gün sonra atom bombasını atmış. “Ne alâka?” diye itiraz edeceklere peşinen söyleyeyim. 11 Eylül’e şâhit olduktan sonra alâkası olmamasını düşünemiyorum.
Amerika bu. Yaşam tarzını tehdit eden kimseyi affetmez. Yakar; yıkar; yok eder. Ama, zâlim ve kâtil olarak bilinmek de istemez. O, her dâim kurtarıcıdır. “Beni iyi bileceksin.” diye baskı da yapmaz. İki film yapıp halleder.
Geçmiş yıllarda çekilen iki filmin konusuyla ve gösterime giriş târihleriyle meseleyi îzâh edelim.
Birincisi, Christofer Nolan’ın Batman serisinin son filmi olan “Kara Şövalye Yükseliyor”.
Uzakdoğulu terörist örgüt Gölgeler Birliği’nin üyesi olan Bane, önce Batman’i esir ediyor. Şehri yok edecek nükleer bombayı patlatmadan evvel, tam bir kaos meydana getiriyor. Sermâyeye ve zenginlere karşı devrimci bir ruhla savaş açıyor. Fransız ihtilâlini çağrıştıran acâip bir yargı düzeni kuruyor. Nihâyet, Batman hapisten kaçarak şehri kurtarıyor.
İkinci film, X-Man serisinden Wolverine. Nagazaki’ye atılan bomba ile başlıyor film. O sırada askerî bir üsde esir olan Wolverine, Yashida adında, harakiri yapmaktan korkan bir Japon askerini, kendi hayâtını tehlikeye atarak kurtarıyor. Evet, bir Amerikalı, bir Japon’u atom bombasından kurtarıyor. Yüzbinlerce Japon’u öldüren bombadan bir kişiyi kurtarıyor. Ancak sahne o kadar tesirli ki bu sahneye kapılan seyirci “İyi de kardeşim bu bombayı Almanlar atmadı ki” diye sinirlenmiyor. Kurtarıcı olanın, aslında yok edici olduğunu düşünmüyor bile.
Wolverine, 2013 Temmuz sonunda; Kara Şövalye Yükseliyor ise 2012 Temmuz sonunda gösterime girdi. Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılış yıldönümüne birkaç hafta kala.
Batman’da, gerçeğin tam tersine, Doğu kaynaklı terörist bir örgüt, bir Amerika şehrini nükleer bomba ile yok etmek istiyor. Amerikalı bir kahraman, canını tehlikeye atarak bombayı alıp körfeze atıyor ve şehri kurtarıyor. Sahneler o kadar tesirli ki bir Amerikalı’nın insanlığın üzerine bomba atacağına ihtimal vermezsiniz artık. Mübârek bomba denizde öyle bir patlıyor ki sanırsınız bir sinek bile ölmemiştir. Atom bombasının, Hiroşima’da 140.000 Japon’u öldürdüğünü zihinden silebilecek bir sahne.
İkinci filmde, Wolverine’in kurtardığı Yashida, oğlu ve Japonya Adâlet Bakanı ileriki sahnelerde o kadar kötü adamlar olarak karşımıza çıkıyor ki atom bombası atılmasa bu kötü Japon askerlerinin dünyayı mahvedebileceğini düşünmek mümkün. Yashida’nın diğer askerlerle ölmediğine hayıflanmak mümkün. Askerler diyorum, çünkü bomba, sivillere değil askerlere atılmış gibi gösteriliyor. Filmin sonunda, Wolverine, filmin başındaki büyük hatâsını düzelterek Yashida’yı öldürüyor. İnsanlığa, büyük bir iyilik yapıyor.
Bu filmlerle zihinleri iğfal olan seyirci için 6 ve 8 Ağustos ne kadar anlamlı olabilir ki?
Atom bombalarının atılış yıldönümüne haftalar kala gösterime giren filmlerin, gerçekleri nasıl alt üst ettiğini görüyorsunuz. Tıpkı, Empire State ve İkiz Kuleler’e çarpan uçaklar gibi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.