Seçim sistemi değişmeden bir erken seçime gidilemez
Öncelik Hükümet
Pazartesi günü iki lider nihayet baş başa görüştü.
7 Haziran’da seçim olmuştu.
Pazartesinin tarihi 10 Ağustos…
İki ayı aşmış.
İki aydır hükümet kurulmamış.
İki aydır Türkiye geçici hükümetle yönetiliyor.
İki aydır da ülke kan gölüne dönmüş durumda.
Dün iki lider toplantı yaptılar. Dört buçuk saat süren bir toplantı bu…
Eğer sonunda bir şey çıkmayacaksa bu kadar uzun istikşafi görüşme acemi kâşif olduklarının kanıtı bence.
Önceki günkü toplantı boyunca altı şehit verdik.
Terör bir bölgede, bir dağda değildi, her yerde idi. Şehirlerde… Sokaklarda…
Sultanbeyli’de patlatılan bombanın ertesi gün izini süren bomba imha ekibinden Şube Müdürü Beyazıt Çeken şehit edildi.
PKK’lı teröristler askeri helikopteri taradılar. Tezkere alıp memleketine gidecek olan er Doğan Acar şehit edildi.
Silopi’de yola döşenen mayın Resul Kayaoğlu, Yahya Mertcan, Savaş Akyol ve Şahin Aydın’ın şehadetine sebep oldu.
Şehit haberleri dışında her yer savaş meydanıydı. Her yerde terör vardı.
Türkiye hiç bu kadar terör batağına düşmemişti.
Üstelik de hiç bu kadar üç terör örgütüne karşı eyleme girişmemişti.
Bir plan dahilinde mi sürdürülmekte bütün bu olanlar?..
Yoksa apansız yakalandığımız bir şey mi?
Bu plan global statükonun, Türkiye’yi sonunda çaresizliğe iterek bir karara doğru sürüklemesi midir?.
Devletin yeni bir seçim süreci planlayıp sürdürülebilir bir kriz yönetimi ile evlatlarını yiyerek ayakta kalma stratejisi değildir her halde?..
Eğer öyleyse çek kuyruğunu gitsin…
Böyle devlet de olmaz olsun…
Olamaz bu kadar kan üstüne bir devlet ahlakını koruyamaz.
Devletler ahlak üzerine kurulur adanmışlıkla inşa edilir ve adaletle yaşar…
Belki çağdaş devletlerin kimi, evlatlarını yiyen ve çatışmaya dayalı istikrar programı ile hayatiyetini sürdüren bir taktiğe ram olmuş olabilir.
Türkiye’de de zaman zaman sağ sol çatışmasından, kavgaya dayalı istikrar programından nemalanan yönetişimler olmadı değil…
Fakat devlet-i ebed müddet mayası adalet, ahlak ve adanmışlık kavramlarını hatırlattı hep.
Devlet kademelerinde bir takım fırsatçılar ve sonradan görme taktisyenler bu eski ve köhnemiş kavgaya dayalı istikrar programından medet umup ikna ettikleri siyasileri de bu yola sürüklediler…
Bugün de KCK, PYD, YPG ve PKK ile artistik patinaj yapan HDP arasında mekik dokuyan kan içici taktisyenler global statükonun emelleri istikametinde taşeronluğa soyunmuş durumdalar.
Fakat devlet aklı bu tezgâhı bozacak güçtedir.
Neden o halde bu tezgâhı bozmak yerine onun ekmeğine yağ süren bir takım yanlışlıklar yapılmaktadır?
Mesela hükümetin bir an evvel kurulması icap ederken bu belirsizlik kimin ekmeğine yağ çalmaktadır?
Hükümet kurmak delikanlılık iken kıvırmak niçin siyaset olarak ‘lanse’ edilmektedir?
Hükümet kurmaktan kaçmak, bir takım anketler yaptırmak, yok tabanın sesine kulak vermek tabansızlıktır.
Korkaklıktır. Kaçaklıktır.
Kaçak güreşen dava adamları zemzem suyunu çalıp şehir suyuna katarak şifa dağıttıklarını sanıyorlar.
Üvey anneler de onları bağırlarına basıyorlar.
Böyle analar ağlamasın türküsü olmaz.
Böyle kahpelik olmaz.
Bu kadar kan dökülüp de ondan sonra ülkeyi çaresiz bırakmak hiç ama hiç siyaset değildir.
Hele hele bu süreçte hâlâ kamuoyu araştırması ve günübirlik anketler yaptırmak ihanettir.
Alın o anketleri de artık ne yaparsanız yapın…
Ne demek yahu, ülkenin hali pür melali ortada iken yok ‘tabanın eğilimi’, yok ‘seçime girersek oyumuz artar mı azalır mı’ vaveylası?.. Bu vehimler vehim değil, dangalaklığın daniskasıdır.
Hâlâ saçma sapan yazılar yazan sözde gazeteciler var bu ülkede…
Yok, ‘şunla koalisyon olmazmış’; yok, bunla koalisyon olmazmış. Yok, ‘CHP şöyleymiş, yok MHP böyleymiş…’
Üstelik de bu türedi gazeteciler daha birkaç ay önce, hatta birkaç gün önce yazdıklarını unutmuşa benziyorlar. Sap yiyip saman çıkarıyorlar.
Bazıları da saraya şirin gözükmenin telaşı içindeler. Beyefendinin güya beklentilerine laf yetiştiriyorlar. Koalisyon kurmak demek Erdoğansız bir Türkiye özlemiymiş…
Bu yaklaşımlara aklı başında olan bir devlet adamı hiç prim verir mi?
Erdoğan partili mi ki iki parti arasındaki görüşmeler ve seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı tablonun emrettiği bir koalisyon çabası, onun yok edilmesi vehmini doğursun?
Hem yapacak başka ne var?
Şöyle bir gerekçe daha ortaya atıyorlar.
‘Eğer bir hükümet kurulursa ve ilerde bu partimize zarar verirse Sayın Davutoğlu’nu zor günler bekler’ imiş... Sözde ‘taban yeni bir seçim denenmeliydi, bu denenmeden hükümet niye kuruldu’ diyecekmiş.
Böylesi bir mantığın demokraside yeri olabilir mi?
Bunun memleketseverlikle zerre-i miskal alakası var mı?
Hükümet kuracağım ve partim zarar görürse diye düşüneceğim?!. Böyle bir düşünceye bir an bile aklında yer verenlerin o beyinlerini bir daha kullanmalarına hiç lüzum yoktur.
Dört buçuk saat görüştülerse hükümeti kurmalılar.
Bu kadar zaman tüketimi bu ülkeye lüks..
Günah, haram, ihanet… Ne derseniz deyin.
Geçen zamana da yazık ayrıca…
Şimdiye kadar elli kere hükümet kurmalıydılar.
CHP ve MHP inat mı ediyor, onu da halka havale edersiniz, halk da gereğini yapar.
Sayın Davutoğlu için gerçek bir imtihan süreci bu…
Kendi dönemine mühür vurmak istiyorsa önünde Türkiye’yi iç ve dış sorunlar açısından da rahatlatacak iki hükümet formülünü mutlaka ama mutlaka denemelidir.
Aksi takdirde şöyle de sorulabilir?
Saçma bir yeniden seçime sürüklediği için daha kötü bir sonuç çıkarsa onun altında kalma riski yok mu?
Evet, hükümet(ler) denenmeli. Yok, eğer kaçınılmaz bir seçime gidilecekse kesinlikle seçim sistemi değiştirilmeli…
Ya barajlar tamamen kalkmalı yahut yüzde beşe indirilmeli.
Dar bölgeli iki turlu seçim sistemine geçilmeli. Parti içi demokrasi daha fazla işletilmeli. Belki üç dönem kuralını bile o zaman Ak Parti kendi içinde yeniden düşünebilir.
Taban, saray, örgüt, terör, uluslararası ilişkiler, ekonomik durum vb. faktörlerin ilerde daha ehven şartlara müsaade edip etmeyeceğini kim garanti edebilir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.