Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

'Cemaziyelevvelini biliriz'

'Cemaziyelevvelini biliriz'

Cemâziyelevvelini de biliriz biz onun” derler ya… Hani sonradan kubaran, bir makam elde ettiği halde onun hakkını veremeyip zart zurt yapanlar; öncelikle yakınlarına hava basanlar…

İşte onlar için “biz onun cemaziyelevvelini de biliriz” diye bir laf var.

Öteden beri söylenegelir.

Aslını astarını Ragıp Akyavaş’tan dinleyelim:

“Defter-i Hâkânî, halk dilinde defterhâne, bugün de tapu dediğimiz dairede her ayın evrâkı torbalara doldurulup sıra sıra asılırdı. 

Evrakın hangi aya ait olduğu da kocaman sülüs yazı ile üzerine sabit mürekkeple yazılırdı. Mesela Muharrem Torbası, Cemaziyelevvel Torbası gibi.

Bir gün iki arkadaş bir evrak arıyorlarmış. Torbalar yüksekte asılı olduğu için biri duvara dayalı duran merdivene çıkmış, öteki hem merdiveni tutuyormuş düşmesin diye, hem de başı yukarıda arkadaşına bakıyormuş. Bir zamanlar pantolon giymek âdeti yoktu, uzun boy entarileri giyinirlerdi. 

Pantolon giyene neûzübillah kâfir oldun, derlermiş. Bizde en kolay şey kâfir olmaktır! Kravat taktın kâfir oldun, kolalı gömlek giydin kâfir oldun. Zaten o zavallının adı da frenk gömleği idi. Arkadan şapka çıktı. Onun başından geçenler de malûm.

Her ne ise aşağıdan nazar eden adamın insanlık hâli bu ya gözü ilişmiş arkadaşının entarisinin altına! Bir de ne görsün, iç donunun arka tarafında kocaman bir ‘Cemâziyelevvel’… Hım… Çakmış işi. Bizim kapı yoldaşı torbalardan birini bozdurup kendisine don yaptırmış. Tabiî züğürtlükten. Ama karıcığı dikişte pek usta değilmiş ki verevini eğrisini doğrusuna getirememiş olacak, yazının bertaraf edilmesi kabil olmamış, öylece kalmış.

Derken efendim, gel zaman git zaman; adacamcağız bir yolunu bulmuş büyük bir makamın sahibi oluvermiş. Sandalyesine kurulmuş, eski halini unutmuş, kokorozlanıp duruyormuş. Merdiveni tutan arkadaşı da dama demiş, merdivenin alt basamağında kalmış. 

Günün birinde ağanın cart curtuna dayanamamış, kafasının tası atmış: “Ülen! Ne böbürlenip duruyorsun bana öyle ikide bir? Ben senin cemâziyelevvelini de bilirim” demiş.” 

Böyle bitiyor ama sonunda Akyavaş bir dua ikram ediyor bizlere:

“Allah cümleyi böyle donsuz takımından muhafaza buyursun.”

Ben şimdilerde bu duaya âmin demenin ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anladım.

Vaktin birinde okuduğumda pek sarsmamıştı beni… Cemaziyelevvellerini bildiğimiz onca insan vardı ki… Pek de yakıcı gelmiyordu lâkin…

Öyle ya bizim coğrafyamız Keloğlan ile Şaban ülkeleriydi. Alaaddin’in Sihirli Lambası kim tarafından oğcalansa ona devlet kuşu konardı nasıl olsa…

Keloğlan birden padişahın kızını alabilir saltanata ortak olabilirdi.

Osmanlı da Cumhuriyet de sonradan görmelerin saltanatta cirit attığı bir ülke idi…

Olsundu…

Fakat ehliyet ve liyakat söyleminden sonra teşkil olunan kabineyi, daha öncesinde iki üç adamın iki dudağı arasında teşekkül eden meclis üyeliklerini görünce cemaziyelevvellerini bildiğimiz nice âdemoğlunun donsuzluğuna değinmenin zamanı gelmişti.

Cemâziyelevvellerini bildiğimiz bu donsuz takımının bize cart curt yapmasına imkân yok elbette.

Fakat en yakın arkadaşlarına horozlanan bu dikiş tutturamamışların donunu ve fiyakalarını ortaya dökmek boynumuzun borcu olsa gerek…

Dairenin Torbasını Don Yapanların Makam Sahibi Yapılması

Akyavaş züğürtlükten tapu dairesindeki cemaziyelevvel torbası’nı kendine don diktirenlerin karılarının terzilikte usta olması gerektiğinin altını çizmiyor şüphesiz.

Fakat bugün böyle bir anlam çıkarılabilir.

Öyle ya, alıyorsun madem dairenin bezini verevini eğrisini doğrusuna getirerek diktir.

Bertaraf edilsin yazı…

Kanıt…

Ne olacak o kadar kanıt?

Nereye saklasan gizlenmiyor.

Cemâziyelevvel sırıtıyor.

Üstelik de entari giyiyorsun…

Bari merdivene sen çıkma…

Çıktıysan eteğini topla…

Donunu gösterme…

Hadi donunu gösterdin, cemâziyelevvelin okundu, o zaman horozlanma; makam sahibi olduğunda tevâzuyu elden bırakma!

Cemâziyelevvelini hatırla…

Kokorozlanma!

Kibirlenme!

Allah, zira, kibirli olanları sevmez…

KÂFİR VE HÂİN

Bizde en sık kullanılan suçlamalardan ikisi…

Pantolon giyen kâfir, kravat takan kâfir, şapka giyen kâfir…

Ne olacak entari ile mi gezecektin?

Entari ile mi merdivenin basamaklarını bir bir çıkacaktın?

Bir de hâin suçlaması…

Önüne gelene hain diyen hareketler, kendilerinde bir ideolojik tutarlılık görüyorlar mı?

Hain üreten, hem de bolca hain üreten bir hareketin insanlığa umut vermesi nasıl mümkün olabilir?

Bence entari giyip cemaziyelevvelini dökenlere hain dememek lâzım.

Nasıl ki pantolon giydi diye kâfir olunamazsa, makam için entari giymek de ihanet değildir…

Geçin bunları bir kalem…

Kafaya takmayın.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi