Nurettin Topçu'nun hareket felsefesini hayata geçirmek
YÜRÜMEK GEREK
Niçin Suriyeliler yalnız yürüyor?
Niçin polisimiz, askerimiz onlara Macarlar gibi kötü muamele yapıyor?
Üstelik Macarlar kendi ülkelerine sokmamak için direniyorlardı alçakça; biz neden onlar gitmek istedikleri halde her türlü eziyeti reva görüyoruz?
Böyle saçma şeyleri neden hep biz yapıyoruz?
Hani ‘ensar ile mahacir’dik. Hani kardeştik.
Neden beraber yürümüyoruz?
Hep beraber yürüyelim. “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısını yineleyelim.
Ona daha üstün bir gaye aşılayalım. Siyaseti boş verin. O yolda beraber yürüsen ne olur, yürümesen ne? Ulvî bir gaye için, hem de asrın idrakine söyletilen biçimiyle yüksek bir ideal için yürüyelim.
İnsanlığı kendine getirelim.
Ona hırsın ve kinin saçma; iyiliğin ve insanlığın hayırlı olduğunu hatırlatalım.
Özellikle bütün kötülüklerin hem maddî hem de kavramsal hazırlayıcısı, inşaacısı İngiliz Yahudi medeniyetine İslâm kardeşliğinin ne olduğunu gösterelim. Beraber yürüyelim.
‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ gibi arabesk şarkılar yerine her birimiz daha güzel şarkılar ve daha eşliğinde yürüyelim. “Çiçek eydür: Derviş baba, annem babam topraktır” diyelim…
Batı’yı kendi korkusu içinde utandıralım. Ona diyelim ki, “biz Allah’ın kulları kardeşiz!” Kardeş olalım.
Birbirimizi doğramayalım. Birbirimizin korkularını bertaraf edelim. İnsanlık el ele vermedikçe çözülemez sorunlar olduğunu bilelim. İklim değişikliği, küresel ısınma, çevre kirlilikleri, toprak kayıpları, gıda güvenliği, biyo-çeşitliliğin korunması gibi meseleler dururken çağdışı ve karanlık kinlerin, rantların, stokçuluğun, biriktirmelerin, çürütmelerin, sömürmelerin, korkuların, nefretlerin, heva ve heveslerin, hırsların, öfkelerin, tamahkârlıkların ve daha ne kadar insanı insanlığından çıkaran kötü vasıflar varsa onların zamanı değil diyelim.
Erozyonla mücadele edelim. Çevre kirliliği ile… Sera etkisi yapan her türlü gaz salınımlarını en aza indirmenin mücadelesini verelim. Toprak ve su kaynaklarını muhafaza edelim, geliştirelim. Biyo-çeşitliliği artıralım. Gıda güvenliğini, kalite yönetimini, zaman yönetimini ortak akıl ile uygulayalım.
Hayırlı işlerde yarışalım.
Güneydoğu’nun meselesi o kadar çok ki…
Ankara’nın ya?...
Afrika’nın…
Ortadoğu’nun…
Batı hepten çuvalladı…
Üç yüz yıldır sömürdüğü dünyanın bilinçlenmesine köpürüyor. Küreselleşme sonucu her şeye erişimin kolaylaştığı dünyada haksız yere elde ettiği refah düzeyini başkalarıyla şimdi paylaşmak istemiyor, Batı.
Para serbest dolaşıyor. Bilgi serbest dolaşıyor…
Bunlar kimin için? İnsan için…
Ama insan serbest dolaşamıyor. Altını çizerek yazıyorum: İnsan niçin serbest dolaşamıyor?
Böyle saçma bir dünya olur mu? Bir Kürt aşkınlığı yaşıyoruz. Bunun hayırlara vesile olması için Kürt milliyetini ve milliyetçiliğini de öven daha doğrusu anlamaya çalışan bir kitap yazdım. Ama ‘körler sağırlar, birbirini ağırlar Türkiyesi’nde ve dünyasında sesimizi CIA ajanları boğdu. Varsa yoksa David Phillips, Henri Barkey…
Kürt sorununun çözümü diye yutturulan insanlık dışı bir tezgâhın içine sürüklendik. Elbette ki devlet aklının geri zekâlılığı bunda rol oynadı. Şimdi ne yapacağını şaşırmış durumda…
Kürt aşkınlığı Yahudi tezgâhında emperyalizmin piyonu olmanın ötesine geçemedi. Davasına bir anlam yükleyemedi. “Zamanında uyardık” gibi burnumu yukarı kaldırma heveslisi değilim.
Şimdi yeni bir rol var. Dünya çapında bir rol…
Türkleri, Kürtleri, Hintlileri, Afrikalıları, Asyalıları bütün Doğu’yu ilgilendiriyor.
Elbette gönlünü yitirmiş, ciğerini kaybetmiş Batı’yı da… Suriyeliler yürüyor Batı’ya… Edirne’de polisimiz onları durduruyor. Sen Batı’nın bekçisi misin? Bunun da altını çiziyorum ve bir daha yazıyorum: Sen Batı’nın bekçisi misin?
Ve haykırıyorum kaçıncı defadır: İnsanın seyahat özgürlüğünün önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Hatta bu ifade yeni İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ’nin ilk maddeleri arasında yer almalıdır. İşte o zaman; yeni bir Milletler Topluluğu topladığında, yeni bir İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yazıldığında, o Beyannameyi yenilediği zaman Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na,
öyle Ergenekon’un muhtemel başbakanları,
yenine oynayan sözde siyasiler gibi değil, güç onda diye dalkavukluk ederek değil; gerçekten tarihe
geçeceğine dair kanaati paylaşırım. İşte o zaman ‘büyük adam’ derim.
Gezi parkı ağaç için başladı, doğruydu. “Ağaç mı, AVM mi?” diye sorsa Cenab-ı Hakk, ona “AVM” diye cevap verenler cehennemde çatır çatır yanacaklar. Elbette İslâm’ın tercihi ağaçtır. Yeşildir.
Yaptınız bir yanlış. O eylemi şirazesinden çıkarıp sol bezirgânlığa yol açtınız. Birileri de olayı provoke ederek kendince korku imparatorluğu yaratmaya çalıştı.
Şimdi büyük bir gaye için hepimizin, sadece Türkiyeliler’in değil bütün Büyük Doğuluların birleşeceği bir fırsat var:
O da büyük yürüyüştür.
Edirne’den başlayarak yeni bir kavimler göçü…
Batı’yı ancak bu terbiye eder.
İzlemiyor musunuz birkaç aydır Batı medyasını, tek derdi var: immigration…
Yüz bin göçmeni bile yerleştiremiyorlar. Faşizm hortladı. Batı’nın iğrenç ruhu dirildi.
Şimdi tek korkuları var: Nostrodamus’un beş yüz yıl önce söylediği kehanetin gerçekleşmesi…
Üç milyon kara adam güneyden ve doğudan Avrupa’yı istila edecek.
Batı işte bu korku ve tehdit algısı üzerine bina etmiştir güvenlik stratejilerini…
“Suriyeli kardeşlerimiz, Süleymaniyeli kardeşlerimiz, Halepliler, Şamlılar, Kerküklüler, Musullular, Bağdatlılar, Diyarbakırlılar, Erzurumlular, Tebrizliler, İsfahanlılar, Peşaverliler, Kabilliler, Delhililer, Sincanlılar ve Ganalılar, Maliler, Kahireliler, Yemenliler, Trabluslular bütün bütün bizim coğrafyamız kalkın ayağa…” Kalkın ayağa…
“Sımsıkı, taş gibi dimdik…” Kalkın ve yürüyün… Bu ne be? Yeter yattığınız…
Yürüyenlerin önüne geçenleri de bir bir temizleyiniz. Yani günahlarından koparınız. Yanınıza katınız. Polisler, askerler, siviller,
“Süleymaniyeli bir Kürt’le, Elazizli bir gakkoş…
Ne bileyim Sudanlı Sait bir de…”
Kalkın ve el ele yürüyün… Paris’e… Roma’ya…
Kızılelmaya… “Kızılelmaya hey, kızılemaya…”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.