Düzeni Değil, Çağı Değiştirmek İsteyenlerin Filmi: Kafes
1- Kültür Emperyalizmi Aracı Olarak Sinema
Bütün bir İslâm âlemi “Kültür Emperyalizmi”nin işgali altındadır. “Kültür Emperyalizmi” ise şüphesiz en çok sinema sahasında kendisini hissettirmektedir.
Hiçbir mânâ derinliğine sahip olmayan, yüksek bütçeli Batı menşeli filmler, yüz milyonlarca insana Batı medeniyetsizliğinin nefse hitap eden hayat telakkisini dayatmaktadır.
Sinemanın kudreti sandığımızdan daha büyüktür. Sinema sömürgeci zihniyetin büyük bir propaganda aracıdır.
“Batı Emperyalizması” filmlerle verdiği “şuuraltı mesajlar”la zihinlerimizi esir almaya çalışmakta ve başarılı da olmaktadır.
2- Türk Sineması “Türk” mü?
Türkiye özelinde düşündüğümüzde ise “Beyaz Perde” hiç de beyaz olmayan bir geçmişe sahiptir. Türk sinemasının sadece ismi Türk’tür. Çok azı istisna Türk sinemasındaki oyuncuların müşterek hususiyeti Türk-İslâm kıymetlerine hasım olmaları yahud şaşı bakmalarıdır.
2 Eylül sürecinden bir kesiti anlatan Kafes Filmi, milliyetimize ve mukaddesatımıza düşman olan unsurların tekelindeki sinema camiasında “millî bir film” olarak dikkatleri çekmektedir.
3- 12 Eylül’e Giden Süreci Doğru Okumak
12 Eylül 1980 öncesinde milliyetçi-mukaddesatçı Türk gençliği adeta bir vatan müdafaasında bulunmuştur.
Sivas’tan, Yozgat’tan, Erzurum’dan, Niğde’den, Bingöl’den, Malatya’dan, Nevşehir’den, Elazığ’dan ve değişik Anadolu kentlerinden büyük şehirlere üniversite okumaya gelen gençler karşılarında ellerinde kızıl paçavralar mankurtlaşmış bir kitleyi bulmuşlardır.
Fikrî altyapıdan mahrum, ideolojileri ise ezberledikleri tekerlemevarî sloganlardan ibaret olan bu nevzuhur kitle “tek yol devrim” diyerek devirmedik kıymet bırakmamış ve kendilerini desteklemeyen herkesi “faşist” ilan edip silahlı terör faaliyetlerine girişmişlerdir.
Ecevit iktidarları döneminde devlet desteğiyle iyice azgınlaşan sol anarşist akımlar, ülkeyi askeri darbeye götürmek için paravana olarak kullanılmıştır.
Bugün pkk terör örgütü hâkim olduğu bölgelerde kendisinden olmayan hiçbir gruba hayat hakkı tanımadığı gibi o günlerde de azılı sol gruplar hem kendi aralarında güç mücadelesine girişmişler hem de “faşizme karşı omuz omuza” diyerek müşterek düşman gördükleri milliyetçi-mukaddesatçıları hedef haline getirmişlerdir.
“Kanımız aksa da zafer İslâm’ın” şiarı ile hareket eden Müslüman Türk Gençliği bu mücadelede binlerce gönüldaşını şehit vermiş, bir o kadarı da en verimli senelerini hapislerde geçirmiştir.
12 Eylül Darbesini yapan gayrı millî konseyin almış olduğu kararla “denge unsuru”(!) olsun diye devlete kastedenlerle aynı kefeye konulmuş, hatta dokuz tanesi asılarak şehit edilmiştir.
Dönemin gençlik liderlerinden Şehid Muhsin Yazıcıoğlu 5,5 senesi hücrede olmak üzere 7,5 sene Mamak zindanlarında yatmış, işkence görmüş daha sonra suçsuz bulunarak (!) salıverilmiştir.
Demirel’i, Erbakan’ı, Ecevit’i çok kısa süre hapiste tutan darbeciler Başbuğ Türkeş’i, idamla yargılamış ve 5,5 senelik bir hapis hayatından sonra tahliye olmasına müsaade etmişlerdir.
Devletin bekası, milletin istikbali için vuruşan dönemin milliyetçi gençliğinin kıymetini ne devlet bilmiş ne de millet bu gençliğe yeteri kadar sahip çıkmıştır.
4- 12 Eylül Süreci Sinema ve Dizilere Sol Pencereden Aktarılıyor
Yukarıda anlattığımız gibi bir seyir takip eden 70’li yıllar son senelerde sinema ve dizilere aktarılırken milliyetçi gençliğin mücadelesi hep karalanmış yahud tam manasiyle ekranlara yansıtılamamıştır.
Sinema camiasına hâkim kitle, milliyetçi-mukaddesatçı gençleri eli kanlı faşistler olarak göstermiştir. Öte yandan askere kurşun sıkan, banka soyan, ruhunu Moskova’ya, Pekin’e satan militanları ise eli yüzü düzgün halk çocukları gibi yansıtmışlardır.
5- Millî Bir Film Olarak Kafes
Kafes filmi bu yanıltıcı algıyı ortadan kaldırmak adına başarılı bir çalışmadır.
Kafes, mekânlarıyla, müzikleriyle, vermek istediği mesajla, yaşanmış hayattan yola çıkan senaryosuyla Türk sinemasının yüz akı diyebileceğimiz bir filmdir.
Kafes mekân itibariyle, Ankara’nın Türk-İslâm mimarisini yansıtan tarihî evlerinde çekilmiştir. Tamamiyle bize has olan o tarihî meskenleri beyaz perdede görmek, gri-ruhsuz yapılı şehirlere alışmış bugünün insanına estetik bir haz yaşatmaktadır.
6- Niyazi Mısrîli, Ahmed Yesevîli, Taceddîn Sultanlı Bir Film
Kafes’in birçok sahnesinin Taceddîn Sultan Dergâhı’nda çekilmiş olması ise verilmek istenen mesaj açısından oldukça isabetli olmuştur. İstiklâl Marşımızın kaleme alındığı Taceddîn Dergâhı bugün olduğu gibi 70’lerde de İstiklâl mücadelesi veren gençliğin ana ziyaret yerlerindendir.
Taceddîn Dergâhı’nda çekilen bir sahnede geçen Muhsin Başkanı oynayan karakterin “acaba vefat ettiğimde beni buraya defnederler mi?” sözü seyredenlerin yüreklerini sızlatmıştır. Bu hadise senaryo gereği olmayıp ayniyle o dönemde yaşanmıştır.
Diğer filmlerde sıklıkla geçen belden aşağı sığ sözlerin ve süflî kelamların yerini Kafes Filminde büyük bir mutasavvıf olan Niyazi Mısrî Hazretlerinin derin mânâlı, insanın nefsine değil ruhuna, kalbine, gönlüne hitap eden mısraları almıştır.
Kadim medeniyetimizin temel esası olan ve günümüz insanını maddenin, şehvetin esiri olmaktan kurtarıp, hayvaniyetten insaniyete, ruhun ulviyetine yükseltmenin yegâne vasıtası olan tasavvuf anlayışına bu şekilde atıfta bulunması, Kafes’i diğer filmlere nazaran müstesna bir yere konumlandırmaktadır.
Kafes filmi için Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî Hazretlerinin Hikmetlerinden mısraların bestelenmesi gayet isabetli olup bunun benzer diğer çalışmalara da emsal teşkil etmesi temennimizdir.
7- İnanan İnsan Olmanın Gereği Olarak Aşk Temalı Bir Film
Ve bir filmin olmazsa olmazı aşk… Aşk sadece bir filmin olmazsa olmazı değil bir yerde insanın insanlığının izharıdır. Aşksız insan olur mu? Bu aşkın illa ki ilahi yönü olmalı elbet lakin bir beyefendinin hanıma karşı duyduğu meşru hissiyatı da kesinlikle yabana atmamak lazım…
Her ülkücü âşıktır. Bu uzun bir meseledir. Lâkin mevzuyla alâkalı şu misalleri vermeden geçemeyeceğim. Hazret-i Âdem hiçbir nimette bulamadığı ünsiyeti, ülfeti Hazret-i Havva’da bulmuştur.
Hazret-i İbrahim ile Hazret-i Hacer arasındaki fedakarlıklarla dolu aşkı ve olgun, akıllı, idrakli, dirayetli bir hanım olan, ilk inanan olma şerefine nail olan Hazret-i Hatice -radiyallahu anha- anamız ile Şanlı Peygamberimiz -aleyhisselam- arasındaki hürmet, muhabbet dolu aşkı hiç ama hiç unutmamamız gerekir.
Hazret-i Ali dedem ile Hazret-i Fatıma arasındaki münasebette şehvetin ağına takılmış bugünün insanına aşkın hangi temeller üzerinde yükselmesi gerektiği hususunda çok şey söylemektedir. Hâsılı Kafes filmindeki aşkın konusu da gayet yerinde, meşru ve yeni nesle misal olabilecek bir yapıdadır. Dünyaya at gözlükleriyle bakmayan sosyalist bir hanım kız ile ülkücü bir gencin arasında geçen hissiyat yüklü, edep, hürmet, vefa ve benzeri hususiyetleri barındıran derin bir aşktır bu. Bu zamanda böyle âşıklara ne kadar müştakız.
8- Şehadet, İnsaniyet ve Vahdeti Yücelten Bir Film
Ertuğrul Dursun Önkuzu’nun şehadetiyle başlayan Kafes filminde, Önkuzu’nun katillerinden birinin yerini tespit eden Mehmet Sipahi’nin tam tetiği çekecekken, küçük bir kızın katile “baba” diyerek sarılmasına dayanamayıp havaya ateş etmesi, evvela insanî hasletlerle bezenmeden dâvâ adamı olunamayacağını bizlere göstermiştir.
Filmdeki karakter Mehmet Sipahi’nin komünist bir gence sahip çıkması, Mehmet Âkif Ersoy dedemizin mısraları ile dönemin gençliğini vatan ortak paydasında bir araya getirmeye gayret etmesi, teşkilata sızan karanlık şahısların faaliyetlerine engel olması o dönemin atmosferini anlama adına önemli ipuçları vermektedir.
9- Muhakkak Desteklenmesi Gereken Bir Film
Kafes bütün yönleriyle kıymetli bir eser olarak karşımızda durmaktadır. Şüphesiz bu eserde Lütfi Şahsuvaroğlu Hocanın büyük bir emeği vardır. Lütfi Hocaya bu emeğinin hakkını teslim etmekle beraber benzer yeni projelerle sinema sahasında bize nefes aldırmaya devam etmesini talep ediyoruz.
Geçtiğimiz günlerde Avrupa’da gösterime giren Kafes Türkiye’de hâlâ vizyonda olup bugüne kadar 200 bin gişe yapmıştır. Şüphesiz bu sayı böyle kaliteli bir film için oldukça düşüktür. Henüz seyretmeyenlerin Kafes’i seyretmelerini talep ediyoruz. Yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız gibi bu film sadece milliyetçilerin değil, bu topraklarda yaşayan herkesin kendisinden bir şey bulabileceği bir filmdir.
Darbecilerin düzmece mahkemelerinde anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmek suçlamasıyla yargılanan milliyetçi gençler adına o dâvânın sanıklarından Lütfi Şahsuvaroğlu itiraz ederek “düzeni değil çağı değiştirmek” istediklerini bu bir suçsa bu suçtan yargılanmayı talep ettiklerini dile getirir. Bu söz oldukça ulvî bir söz olup bugünle kıyasladığımızda içler acısı hâlimizi ortaya çıkarmaktadır.
O dönemin gençleri “çağı değiştirmek” gayesindeyken yani bir yerde atası Hazret-i Fatih gibi yeni bir çağ açmak idealindeyken bugünün gençleri ise telefonunu değiştirmek, yeni bir kıyafet alarak üzerindekini değiştirmek, varsa arabasını-evini değiştirmek, gönlüyle değil nefsiyle bağlı olduğu kız arkadaşını değiştirmek, yahut iktidarı değiştirmek, genelbaşkanı değiştirmek gibi süflî, küçük emellerin dâvâsını gütmektedir.
Kafes, Diriliş, Aşkın Yolculuğu gibi Müslüman Türk milletinin hikâyesini anlatan filmlerin artarak devam etmesi temennisiyle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.