Güzel haber de var memlekette...
İstanbul Büyükşehir Belediyesi İSKİ binasını yıkıp park yapacakmış…
Bundan güzel haber olamaz.
Bu ne saadet!
Son yıllarda duyduğum en iç açıcı haber bu…
Kadir Bey’i, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kutluyorum.
Her şey göründüğü gibi değil demek ki…
Bütün şehri mahfeden putlar, AVM’ler, plazalar, towerslar diken herkese kötü gözle bakardım.
Yeşili tercih etmeyip AVM’yi tercih eden bir insanın Müslüman olabilmesine şaşardım.
Bir insan nasıl olur da ağacı değil de binayı sever, bunu anlamak kabil değildi benim için.
Galatasaray Kulübünün yaptığı AVM’ye de şiddetle karşıydım.
Orada güya kaza oldu, cinayet gibi, kaç insanın hayatı karardı, aileler dağıldı, ocaklar söndü.
Dünyanın en kalabalık yeri Mecidiyeköy değil mi?
Tam da eski stadyumun olduğu yer…
Galatasaray’ın rantiyeye ne ihtiyacı var?
Dünyanın en kalabalık yerine bir park yapsaydı da, oraya da şanlı kulübün o şanlı ismini verseydi kötü mü olurdu?
Neden imar planını da değiştirip daha yüksek katlı AVM yapmaya kalktılar.
İyi halt ettiler.
Uçakta Işın Çelebi, Kadir Topbaş ve o zamanlar AKP İstanbul başkanı olan Babuşçu var.
Işın Bey GS kulübünün yöneticisi imiş.
Koskoca bakan yalvarıyor belediye başkanına…
Birkaç kat daha müsaade istiyor.
Güya kulübünün menfaatlerini gözetiyor.
Kadir Bey’i sıkıştırıyor.
Işın Bey’i sever sayarım aslında. Akıllı siyasetçilerdendir. Özal’ın bir ara prenslerindendi. Orijinal fikirleri vardı. Bizim de bir akademisyen grubumuz. Naci, Vedat, Mümtaz, Nurettin, Mehmet, Ahmet, ve daha birçok arkadaş… Işın Bey ile de birçok özel sohbetimiz oldu.
O zamanlar bakandı…
Fakat yıllar sonra GS kulübü yöneticisi olarak bir belediye başkanı karşısında dil dökmesi onur kırıcı geldi bana…
Şöyle değerlendiremedim: “Canım ne var bunda? Adam koca bir kulübün yetkilisi, elbette ki kulübünün menfaatlerini gözetmesi normal…”
Hayır hayır, öyle diyemedim ve kınadım.
Tavrımı da orada belli ettim.
Sonunda teslim olan Kadir Bey’e döndüm ve dedim ki:
“İmar değişikliği taleplerine karşı çıkışınız yüzünden sizi tebrik edecektim ama ne yazık ki direnemediniz Sayın Başkan…”
O da bizimle ilgili başka bir konuyu hatırlayarak bana cevap verdi. TRT binası ile ilgili tuhaf gelişmelerden haberdar olduğunu belli etmek için, Koç grubunu da kastederek:
“Ama onlar da çok itiyor değil mi? Ucuza kapatmak itiyorlar…” demiş ve TRT binasının bir holding tarafından müze yapılması taleplerine karşı o yüksek iradeden yana olmadığını vurgulamak istemişti.
Sonra Işın Bey’e döndüm ve dedim ki:
“Sayın Bakanım, hiç yakıştıramadım. Koskoca Galatasaray Kulübünün paraya, ranta mı ihtiyacı var? Ne lüzumu var şehrin en kalabalık yerinin ortasına devasa AVM dikmenin? Mecidiyeköy dünyanın en kalabalık yeri. Stadyumun yerine yeşil alan, bir GS Parkı yapılsa daha iyi olmaz mı? GS tarihe geçer böylece…”
Ne yazık ki Sayın Bakan bana bozulmuştu.
Evet, ne yazık ki, güzel bir GS Parkı olması gereken yerden yine AVM yükseliyor.
Yine şehir bozuluyor. Yine şehre karşı işlenmiş suçlara yenisi ekleniyor.
Sonra Gezi Parkı’nın lüzumsuz yarattığı kangren…
Ne gereği var?
Müslüman için ağaç mı önemli, bina mı?
Yeşil mi iyi, kara mı?
Hele hele adları bile gâvurca olan ve bizim dokumuzu yaralayan AVM’ler, Plazalar, Towerslar… Millî bünyeye sosyo-ekonomik çağdaş saldırı modelleri değil de ne?…
Acısı derin ve sonradan daha sert hissedilecek lüzumsuzluklar…
Sonradan görmeliğin en iğrenç şekilleri…
Neyse ki hep kötü şeyler olmuyor.
Şehrin kimliği, tarihi dokusu, mahalle, sokak, gelenek muhafaza da ediliyor bazen…
Kimi şehirlerde tarihî doku yeniden canlandırılıyor. Eksik ve çarpık da olsa bir restorasyon mimarî uygulanıyor.
Kimi örnekler var şehirlerimizde bu minvalde…
Son zamanlarda duyduğum en güzel haber ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin eski İSKİ binasını yıkarak park yapma kararı alması…
Şehrin ortasına yeşil bir alan kazandırılması…
Evet, bazı binaların yıkılıp üzerine yeni bir bina dikme yerine, işgal ettiği alanın boş bırakılması, yeşillendirilmesi çağdaşlığın bir gereğidir.
Şehir akciğerleriyle, kalbi ile, beyni ile, atardamarları ile şehirdir. Bir organizma gibi… Yeşil alanlar şehirlerin akciğerleridir. Yoksa nasıl nefes alabilir ki koca kent?...
Rantiye kafasının bunu anlaması imkânsızdır. Hatta bunu millî ekonomiye bir darbe olarak algılayanlar bile olabilir.
Hâlbuki yoğunluğu seyreltmek şehirciliğin günümüzdeki en büyük hasletlerindendir. Belediye başkanları yapan değil, yıkan ustalar olmalıdır.
Ustalık dönemi ‘yapma’dan değil ‘yıkma’dan geçer…
Yanlış, çirkin, kaba, nobran, ucube… şehre abanan ne kadar bina varsa yıkılmalı ve şehirlerdeki bina yoğunluğu seyreltilmelidir.
Kadir Bey’i ve ekibini kutluyorum.
Yıkılan ümidimizi yeniden inşa ettikleri için…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.