Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Musa Carullah’ı Anmak

Musa Carullah’ı Anmak

Türkistan’ın Cedit hareketinin öncüsü Musa Carullah büyük bir İslam âlimi olarak Türk tarihinde yerini almıştır artık. Bir Ekim ayında ebediyete uğurlanan Musa Carullah, geçen asırda aydınlanmamızın öncülerindendi.

Onun şu sözleri ne kadar da manidar:

“Son asırlarda;

1. Abid hukukçuların

2. Bilgisiz müfessirlerin

3. Dalgın muhaddislerin

4. Aldatıcı vaizlerin

5. Kurnaz meddahların

6. Satılık şairlerin

7. Uydurucu murt sofuların

8. Dalkavuk bilginlerin

9. Tarikatçı şeyhlerin

10. Falcı duahanların

11. Bencil pîrlerin

12. Kelam safsatalarıyla ömürleri ve dinleri yitirilmiş üstatların

13. Gevşeklik, tembellik yollarına mal vakfeden mezar kulları vakıfların

14. Ahlak-ı İslamiyyeyi miskinlik ve zilletlik felsefesine çevirmiş ufak kalemlerin

15. Bütün yalanları, en kahredici işsizlik ve ataleti her hafta müminlere telkin eden hatiplerin

16. Vücutları, dimağları ve kalpleri tahrip eden medreselerin

17. Gönüllere temizlik, canlara rahatlık ve ruhlara faaliyet vermek gerekirken tamamıyla aksine hizmet eden mescitlerin, imamların

18. Büyük faydalar mülahazasıyla va’z kılınmış meşruiyeti ve rükünleri Şâri’nin rızası hilafında yolsuz istimallerin ve edaların

19. Ailelerde ve haremlerde din ve edep olmak sıfatıyla korunagelmiş durumların, şu on dokuz veya daha fazla sebeplerin etkisiyle İslam aleminde ahlak-ı İslamiyye bozulup tamamıyla yitirilmiştir. Her kemal, zıddıyla tefsir kılınıp öldürücü sıfatların her biri, iman kuvvetiyle fazilet gibi telakki edilmiştir. 

Carullah, mevzu hadislerin ayıklanmasına da büyük önem vermiştir.

“Peygamber hayatta olsaydı şöyle yapardı, böyle yapardı” türünden yorumlara da çekince koymuştur. Ona göre; “Bu bir nevi peygambere fikir telkin etmek gibi bir haddi aşmaktır.”

“Sağlam akıl ve temiz vicdan en büyük ve en ulvi ilahi hediyedir.”

“Akıl ile şeriat can ciğer dosttur.”

“Akıl şeriattan, şeriat de akıldan razıdır.”

“Ancak mümin bilmelidir ki, insanın zihnine gelen her fikir ve vehim akıl değildir.

Akıl basirettir. Nasıl ki göz ışıktan başkasını görmez, akıl da hakikatten başkasını görmez.

İnsanda akıl olsa hakkı kavrar. Zira su yanmayı kabul etmediği gibi akıl da batılı kabul etmez.

Her insanın vehmi veya her insanın reyi akıl sıfatı ile telakki olunamaz.”

1875 yılında Rustov’da doğan Musa Carullah 1895’te Buhara’da tahsile başladı.

Bu Kazanlı yenilikçi Ceditçi âlim aynı zamanda Türkçü-İslamcı bir siyasi akımın da öncülerindendir.

Müthiş bir aksiyonerdir.

Birçok sürgün yemiştir.

Dünyayı dolaşmıştır. Mekke Medine, Rusya, Japonya, Almanya, Hindistan ve İstanbul…

En son Kahire’de çalışmalarını sürdürürken 1949 yılında vefat etmiştir.

Türkçe, Arapça ve Farsça 120 kadar eseri vardır.

Musa Carullah, Rusya mahkûmu Türklerin dirilişi için büyük emek harcamıştır.

Kızların eğitimine de büyük önem vermiştir. 

“Hanımlara hürmet Kuran-ı Kerim terbiyesiyle bana meleke olmuş bir edebimdir. Hatun hem öz anam hem büyük anamdır. Hemşirem, anamın babamın hemşiresi, hayatımın refikası, çocuklarımın validesi hanımefendimdir. Nihayet hatun benim kızım kerimemdir yani hem dinlerin emriyle hem tabiatın hükmüyle hem de içtimai nizamın kuvvetiyle hatunlara hürmet benim en büyük vazifemdir.”

28 Ekim 1949 tarihinde amansız bir hastalık sonucu vefat eden Musa Carullah’ı vefatının 66.yılında rahmetle anıyoruz.

“Baktığınız Zaman…”

“Baktığınız zaman…”

Bazı kelimeler virüs gibi yayılıyor.

Bir dönem revaçta oluyor. Pek sık kullanılıyor.

Dillere pelesenk olmak derler ya öyle…

Eskiden olay kelimesi vardı. Önüne gelen genç ikide bir olay derdi. Olay yahu…

Televizyon spikerleri için en büyük meslek hatası, “sevgili seyirciler” demektir. Dolayısıyla bir spiker için en büyük zaaftır bu. En kötü kelime, onun için: ‘sayın seyirciler’ veya ‘sevgili seyirciler’dir.

Büyük zaaf…

Kekemelik gibi bir şey…

O yüzden TRT bu iki peş peşe kelimeyi yasaklamıştı.

Spikerler fakat özel kanallarda zırt pırt ‘sevgili seyirciler’ demeyi artırdılar.

Şimdilerde çokbilmiş yorumcular bir şey söylüyorlar her kafa karışıklığında.

Belli bir şey diyemeyecek lafı getiriyor bir mucizeye bağlıyor.

“Baktığınız zaman. Baktığınızda…”

Neye bakacakmışız?

Demek ki bakışımızda bir problem var.

Bakmadığınız zaman başka, baktığınız zaman başka demek ki…

İlla ki baktığınız zaman göreceğiniz şeyler var herhal.

Bakın o zaman…

Bakmadan olur mu?

Saat Kuleleri

Şehirleri saat kuleleriyle doldurmak da neyin nesi?

Bunu Sultan Abdülhamid, devletin yeniden mehabeti için hükümet konaklarının önüne veya meydanlara yaptırmıştı.

Şimdi her köşe başında çirkin komik ve fabrikasyon imalat olan saat kulelerini dikmek de neyin nesi? Yirmi birinci asırda şehrin ortasına çadırlar kondurmak veya şehir kapıları yapmak gibi absürd şeyler bunlar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi