Beşiktaş Nasıl Kurtulur
Bu başlıkla sekiz yazı yazdım.
Galip Erdem’in 12 Eylül yıllarında kaleme aldığı bir yazıydı Beşiktaş Nasıl Kurtulur.
Bu bir şifre idi.
Derdi memleket sevdası idi.
Darbeye karşı ülkücü hareketin karşı şifrelerini irdeliyordu.
Galip abiye nazire babında ben de sekiz yazı yazdım.
Bizim de derdimiz bu şifrenin izlerini sürmekti.
Yeni çareler, yeni stratejiler adına…
Şimdi Beşiktaş ligde en güzel oynayan takım.
Fakat Fenerbahçeliler şampiyonluğu vermeyeceğiz diyorlar…
Beşiktaş tuzağa düşer ve sen ben davasına kapılırsa yine hüsran onun mukadderatı oluverir.
O güzel paslaşmalar, dar alanda tek paslarla hedefe ulaşmalar, kıskanmadan illa ki son şutu ben vuracağım diye haset çukuruna düşmeden yapılan yardımlaşmalar, asistler – şutlar hep sen ben yok dava var düsturunun alameti farikaları…
Fakat Fenerbahçeliler teknik yönetmenlerinin vesayetini bütün bir lige yerleştirmeye çalışabilirler…
Beşiktaş, şanlı tarihine uygun misyonundan uzaklaşmadan şampiyon olmalıdır.
Başka mahfillerin oyunlarında figüran olarak değil…
Oyuncunun Fendi Yönetmeni Yendi
Kösem Sultan dizisi başlıyormuş.
Hülya Avşar için yönetmenin işine son verilmiş.
Hülya göğsü kapalı ana sultan kıyafetini beğenmemiş.
‘Ne yani; ben,’ demiş, ‘göğsü ile kalçası ile meşhur olmuş biriyim. Göğsü kapalı kıyafet bana göre değil’…
Böyle diyerek kıyafetin göğüs kısmını bir güzel eline aldığı makasla kesmiş.
Bu olay üzerine tâli roldeki oyuncu atılacağına, yönetmen Zeynep Tan’ın işine son verilmiş.
Eee, bize de Kösem Sultan’ı izlememek düşüyor bu durumda…
Dar Yerde Oturmak
SİZE KATILMIYORUM SAYIN CUMHURBAŞKANIM…
OSMANLI DAR YERDE OTURMAYI SEVERDİ…
Ona bühtan etmeyin. Atalarımızın günahını almayın.
Kendi genişlik tutkunuzu Osmanlı’ya ithaf etmeyin.
Osmanlı dar yerde otururdu.
Topkapı Sarayı yeşilin hâkim olduğu iki kattan fazla katı olmayan en fazla iki odalı mekânlardan ibaretti.
Eklemeli odalar…
Şehzadeler zaten küçücük odalarda büyüdüler…
Binbir çileyle.. Korku ve ümid arasında…
Havfı reca arasında…
Padişahından dervişine kadar öyle bir toplumdu ki bunu daracık sokaklarından cumbalı mütevazı evlerinden anlardınız.
Merhabası olan sokaklar ve komşuluğu mukaddes bilen mahalleler…
Ama camileri görkemliydi elbette…
İşte öyle Sayın Cumhurbaşkanım,
Lütfen Osmanlı’ya bühtan etmeyiniz…
Son zamanlarda yapılan saraylar ise artık eşitlenen statü gereğidir.
Fransa’daki Versay gibi elçileri ağırlayacağımız protokole riayet eden mekânlar lüzumlu olduğundan…
Fetihlerle nümayan devirlerde mütevazı idi evleri Osmanlı’nın…
Şaşaa yoktu…
Lütfennn…
Hesap Vermesi Gereken Hesap Sorarsa…
Herkesin ağzında bir hesap sorulacak dıydığı…
Neyin hesabını soracak diye bakıyorsun…
Ucu kendisine dokunuyor…
O zaman nasıl hesap soracak?
Demek ki, ucuz kabadayılık…
Göz korkutma adına yapılan bir sonu gelmez tafradan ibaret…
Hesap soracakların tertemiz olması gerekmez mi?
En azından müddei olarak bir vasfı bulunmalı değil mi?
Hep beraber ihanet çemberi teşkil etmişiniz ondan sonra millî şuur uyanıklığı bir türlü iflas etmeyen bu milletin hakiki yargısından ürküp siniyi çevirmeye çalışıyorsunuz.
İnsan bir insaf eder yahu…
Bir özeleştiri yapar.
Kandırılma hikâyesine sarılmaz sadece…
Kendindeki suçları da, hataları, günahları da bir bir sıralar…
Ondan sora milletin vicdanına teslim eder…
Milli vicdana güvenir…
O yüzden ‘hesap soracağım’ diyenlere gülüp geçiyor vatandaş…
Ciddiye almıyor.
Hatta ne zaman tekrar hesap soracakları ile ittifak yapacağını merak ediyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.