PKK ve Kürt sorunu

PKK ve Kürt sorunu

Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır'daki sivil toplum kuruluşlarının davetiyle gerçekleştirilmesi beklenen bir iftarlı davet, toplantıya bir iki gün kala önce çağrıcılar grubu, daha sonra da toplantının yapılacağı restoran sahibinin tehdit edilmesinin sonucunda iptal edildi. Bu tarz toplantıların başına gelen ilk iptal değildi bu. Daha önce de Abant Platformu'nun yine Diyarbakır'daki bazı sivil toplum kuruluşlarıyla ortaklaşa düzenlemeye çalıştığı "Kürt Sorunu: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak" başlıklı toplantısı, yine bütün hazırlıklar son aşamaya geldiği bir noktada benzer bir nedenle ertelenmek zorunda kalmıştı. Toplantı daha sonra kendi mekânında yani "Abant'ta" düzenlendi.

Yurt dışında bulunduğumdan dolayı Abant'taki toplantıya katılamamıştım, ama hem katılanlardan hem de bölgedeki yansımalarından edindiğim izlenim sorunun bu şekilde konuşulmasının bölge halkı arasında çok büyük bir moral oluşturmuş olduğuydu. Kürt sorununun ülkenin bütün insanlarının varlığını hissettikleri, çözüm sürecine de iştirak ettiği bir mevzuya dönüşmüş olması çok olumlu bulunmuştu. Böylece sorunların görmezden gelinmeden dürüstçe tartışılmasının gerilimleri azaltan, siyasetin önünü açan ve ülkeyi rahatlatan bereketli sonuçları haiz bir iş olduğu bir kez daha görülmüş oldu. Bu buluşmalar ve yakınlaşmalar sorunların daha makul bir şekilde karşılıklı olarak anlaşılmasını temin ediyor. İnsanların değil silahların konuştuğu bir ortamda sorunların ne olduğu bile unutulur, çünkü bu ortam sadece kin, öfke ve intikam duygularının beslenmesine elverişlidir. Bu duyguların hâkimiyetiyse silahların sadece daha fazla çalıştırılmasına yarıyor.

Bu buluşmaların faydasını hisseden bölgenin sivil toplum temsilcileri, işi Abant'ta bırakmayıp, biraz da Diyarbakır'da yapılamadığı için Abant'a alınan toplantının telafisi için, ayrıca Abant toplantısının sonuç bildirisindeki konuların tartışılması için, mübarek Ramazan ayının da bereketine güvenerek bir iftar daveti verdi. Ancak bu girişim de PKK'nın ağır tehdidi yüzünden gerçekleşemedi.

Bir toplantıyı, bir konuşma zeminini, böyle bir dille, silahla tehdit ederek engelleyen örgütün bunu yapmak için ileri sürdüğü gerekçelerin herhangi bir önemi olabilir mi? Büyük çoğunlukla iktidarda olan ve bölgede de Kürt sorunuyla özdeşleşmiş bir parti olan DTP'den bile daha fazla oy almış olan AK Parti'yi Kürt sorununun çözüm denklemlerinden dışlayan tutumun, sorunu gerçekten "Kürt" olan bir anlayışla uzaktan yakından ilgisi olmaz. Bu noktada PKK'nın stratejisi tabii ki basit güç mantığı açısından anlaşılabilir. Kürt sorununun konuşulmasını aslında zannedildiği gibi istiyor değil, aksine bu sorunun varlığına muhtaç olduğunu çok iyi biliyor bu tavrıyla da bunu gösteriyor.

Sorun alanlarının istikrarlı varlığı çoğu kez bu alanlardan beslenen kayıt-dışı iktidarlar oluşturuyor. Hatırlarsak, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünü Ergenekoncu bir iktidar anlayışı onyıllarca beslemiş ve sorunun çözümsüzlüğü yıllarca en iyi çözüm olarak benimsetilmişti. Türkiye'de el atılamayan, el atılması teklif dahi edilemeyen, ama böyle kaldıkça da sürekli ülke çapında sancıyan sorunların büyük kısmı bu tür verimli istismar alanlarının varlığından kaynaklanıyor.

DTP'nin Diyarbakır'da dün düzenlenen toplantısında Leyla Zana Kıbrıs, Ermeni ve Kürt sorunlarını Türkiye'nin en önemli sorunları olarak saymış. Ancak bu sorunlarda, örneğin Kürt sorununun çözümsüzlüğünde PKK'nın yaptığı katkıyı ne kadar gördüğüne dair bir işaret yok. Oysa zikrettiği bu sorunların ortak yanı hepsinin Türkiye'deki kayıt dışı, siyaset karşıtı iktidar alanlarını besleyen boyutlarıdır. PKK Kürt sorununun çözümsüzlüğünü gerektiğinde tehditle, silahla sağlarken sadece kendi iktidar alanını muhafazakâr bir refleksle korumuş olmuyor, aynı zamanda Türk siyasetinde de bu sorunun varlığından kendine militarist alanlar açan müttefiklerini de desteklemiş oluyor.

Kürt sorunun çözümüne dair ne zaman konuşulabilir bir ortam oluşursa, PKK'nın bu ortamı dağıtmaya yarayacak eylemlerle gündeme bomba gibi düştüğü, sayısız örneklerle sabittir. Ayrıca Türkiye'de dönem dönem yükselen militarizm ne zaman kendi söylemleri için bir mazeret aradıysa PKK'nın yardımına hemen yetiştiğinin de sayısız örnekleri vardır. 27 Nisan e-muhtırası bağlamında birdenbire tırmanan terör ile muhtıranın hemen akabinde gerçekleşen Anafartalar bombası, sonra tırmanmaya devam eden terör, Anayasa değişikliğinin referanduma sunulduğu gün gerçekleşen Dağlıca baskını ve sayısız başka örneklere bir de bu gözle bakılabilir.

PKK zannedildiğinin aksine Kürt sorunun siyasallaşmasını istiyor da değil. Aksine alabildiğine siyaset dışında kalması hem kendi siyasal ekonomisi açısından hem de sözümona ulusalcı müttefiklerinin siyasal ekonomisi açısından çok daha kârlı bir durumu sürdürüyor.

Türkiye'nin bir Kürt sorunu olduğu aşikâr, ama Kürt sorununun çözümünün önünde en büyük engelin de PKK olduğu da artık iyice anlaşılıyor. O yüzden daha önce de bir vesileyle söylediğimiz gibi Kürtlerin PKK sorununu aşmak, Kürt sorununun aşılmasından daha acil bir ihtiyaçtır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi