Testis ya da Testi Peşinde Kıvrılan S’ler
Dost kavramından nasipsiz olanlar toprağı işleyen diskarovun ya da tırmıkların eğri demirlerinden daha fazla acımasız ve daha fazla kıvrılabiliyorlar…
Bir operasyonun daha ülkemiz adalet nizamını ne kadar bozmuş olduğunu geçenlerde kavradık…
Askeri Casusluk ve Fuhuş Operasyonu fos çıktı.
Kırık Testi ilhamıyla düzenledikleri ileri sürüldü cemaat savcılarının bu operasyonu…
Meğerse beyler Kırık Testi’den, yani Fethullah Hoca’nın Kırık Testi’sinden ilhamla bu adı vermemişler operasyona…
Testis diyeceklermiş…
Sonra gülüşmüşler…
S harfini düşürüp testi demişler…
Basmışlar kahkahayı…
Testi davası…
Testi davasında genç bir kız çete reisi olmakla suçlanmış…
Savcısı, başkomiseri kime gülmüşler acaba?
Şöyle demiş Başkomiser:
“Soruşturma konusu fuhuş olduğu için dosya ismini şakayla karışık ‘testis koyalım’ dedim. Biraz gülüştükten sonra bunun uygun olmayacağına karar vererek ‘testi’ olarak değiştirdim. Şüphelilerin yoğun fuhuş eksenli suç kayıtları ve suç faaliyetleri de olduğu için aramızdaki konuşmada ‘su testisi su yolunda kırılır’ atasözü de gündeme geldi ve bu şekilde dosyanın ismi ‘testi’ olarak kaldı.”
Testis ile testi arasında ‘s’ harfinin kıvrımı adalet nizamımızdaki yılankavi kıvrılmanın da bir yansıması aslında.
Boşuna yürütmemişler testis’teki s harfini adamlar.
Testis harfindeki s’nin kaybolması geriye testi kalması davalarının ne kadar çürük olduğunun da işaretinde.
İşte yine su testisi su yolunda kırıldı dersem su gibi aziz olana bühtan etmiş olurum.
Kirli işlerine suyu alet etmesin kimse…
Testislerindeki testileri değil de s harfinin hesabını vermesi gereken o kadar çok kişi var ki şu ülkede…
Bir zamanlar F tipi yapılanmanın yanında yer alanlar, Fethullah Hoca’yı ziyaret etmek ve elini öpmek, himmetinden pay kapmak için testislerini yırtıyorlardı.
S harfinden daha fazla eğilip büküldüler…
Önce onun gazetelerinde yer alanlar sonra başkaca köşelerde demediklerini bırakmadılar.
Testisteki s harfi bile bu kadar kıvırmamıştı…
Bir zamanlar Ergenekon eteğine yapışarak bakan hatta başbakan hayali kuranlar şimdilerde saraylarda demleniyorlar. Devlet kurumlarında cirit atıyorlar…
Bir zamanlar onun bunun testisiyle uğraşanlar da yaptıklarını annelerine bile yanlış anlatmışlar ki zavallı kadınlar oğullarının haklı davalarında yanında olduklarını haykırmak istiyorlar.
Fakat ne yazık ki, seslerine hak veren vicdan sahibi bulamıyorlar.
Neden?
Çünkü etme bulma dünyası diye değerlendiriyor kamuoyu olup biteni…
…
Ben ise “İki büyük çıkardık medeniyetimizden/ Biri hırsız, biri casus hiç tık yok müddeimizden” diyorum…
Yalan mı?
Bütün İslam dünyası için geçerli bu…
IŞİD, DAEŞ, DEAŞ… Sözde hilafet ordusu…
Diğer yanda kendi medeniyet temellerini tamamiyle unutmuş şehir eşkıyaları… saltanatlar… cemaatler…
Kalvinistleşme…
Kapitalistleşme…
Rantiye peşinde koşmayı fazilet sayan şuur travması…
Yazık be…
Hadi istikbale dair bütün ümitlerimizi bitirdiniz, bari ahirete ait ümitlerimizi de harcamayın…
Dost Üstüne...
“Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım, boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır”
Veysel böyle demiş.
Topraktan geldik, toprağa döneceğiz.
Toprakla dost olmak, sürdürülebilir bir tarım politikası, sürdürülebilir bir kalkınma programı öngörmek ve tatbik etmek demek…
Fakat topraktan giderek daha fazla uzaklaşıyoruz.
Sezai Karakoç’un dediği gibi…
“Toprağı fazla terk ediyoruz üzerindekilerle…”
Toprak ve su kaynaklarını koruyup geliştirmek bugün insanın önündeki en büyük vazifedir.
Ne yazık ki yeryüzündeki hiçbir siyasi hareketin önceliği bu değildir.
Böyle olunca da belalara duçar olunca şaşkınlığa düşmesi kadar garip bir durum yoktur.
Abdurrahim Ağabey bir şiirinde şöyle yazıyordu:
“Sevgi dağ zirvesi, Kin dipsiz kuyu
Karıştan kısadır hayatın boyu
Şayet kirletirse toprağı, suyu
Göğsünden vururum kendi gölgemi.”
Tam da Abdurrahim Ağabeye göre bir tavır. Göğsünden vururum kendi gölgemi… Gölge nasıl kirletir ki toprağı, suyu? Eğer böyle bir ihtimal olursa, minicik de olsa ne kadar vahim bir durum…
Ben de şöyle yazdım:
“TOPRAĞI VE SUYU KİRLETENLERİN
DÜŞTÜĞÜ CEHENNEM KUYUSU DERİN
EY ŞEHRE VE ÇEVREYE ABANANLAR
MASUMLARIN KALBİNİ GERİ VERİN”
Toprak insanın en yakın dostudur. Çünkü bizzat topraktan yaratılmıştır. Dost toprağa uzaklaşanlar gaflet çukurundadırlar ve bizden uzak olsunlar…
“Aşk şarabından içen dosttur bize
Taht değil dost yüreği posttur bize
Haram deyip reddetme ikramımı
Hal deminden kaçan dost yastır bize”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.