Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Karizmatik Lider

Karizmatik Lider

Bugünlerde yeniden Drina Köprüsü’nü okuyorum dediydim ya, işte geldim 247’nci sayfaya. Artık köprünün patlatılıp patlatılmayacağını merak ededururken okuyucu, birden Trablus Savaşından haberdar olur. Vişegrad’da yani Drina’nın akıp geçtiği kasabada da bir İtalyan vardır. Bütün bu başka memleketlerde olup bitenden rahatsızdır. İtalyan olduğu için utanmaktadır.

Ama bir lider büyümektedir ki; belki Osmanlı topraklarında yaşanan o büyük geri çekilmelerin, yıkımların, hayal sükûtların üzerine perde çekecektir. Belki de yeniden dirilişi sağlayacaktır.

O da Enver Paşa’dan başkası değildir. Karizmatik bir liderdir dünyanın çok farklı coğrafyalarındaki Osmanlılar için.

Osmanlılar ve yakınları için. Meselâ artık Avusturya İmparatorluğu’nun içinde kalmış Bosnalılar için…

“Kasabanın ağaları ve beyleri, görünüşte ilgisiz ve sakin, Trablus’taki Türk-İtalyan savaşıyla ilgili gazete haberlerini öğrenmek için Kapiya’ya (Drina Köprüsü’nün üstündeki mahfil) geliyorlardı. İtalyanlara darbeler indiren ve Sokulluların, Küprülülerin torunu gibi Padişah topraklarını savunan Türkiye’nin genç ve yiğit binbaşısı Enver Bey üzerine gazetelerde yazılanları büyük bir merakla dinliyorlardı. Gramofonun gürültücü sesi duyulunca, düşüncelerini rahatsız ettiği için kaşlarını çatıyorlar ve bu uzak Afrika köşesindeki Türk toprağının sonucu üzerinde duydukları candan endişeyi belli etmemeye çalışıyorlardı.”

Drina Köprüsü’nda İvo Andriç (ki bu eseriyle Nobel Ödülü kazanmıştı), Sokullu’nun yaptırdığı taş köprünün ve üzerindeki Kapiya denen mahfilin gözlerinden çağların değişimi işler.

Osmanlı dönemi, Sırp isyanı dönemi, Avusturya İmparatorluğu yönetimine geçişi, sonra demiryolunun gelişi, onun yarattığı sosyal değişim, ardından sosyalizm rüzgârları ve grev lakırdıları, sonra gramofonun gelişi ve gide gide Balkanlar’dan atılışımıza kadar içinde aşk, delilik, felaketler, evlilikler, şehirleşme, yenilikler, yeniliklere karşı koymalar, toplumun değişik katmanları vesaire vesaire…

İşte Enver Paşa’nın daha genç bir subay iken Trablus’ta İtalyanlara karşı koyuşu artık Osmanlı toprakları olmayan Bosna’da nasıl heyecanla takip edilmiş; Andriç’in güzel üslubuyla ne güzel anlatılır.

Veyl mağluplara!

Enver Paşa kaybetti…

Ama her karizmatik liderin kazanacağı diye bir şey mi var?   

Bunları neden yazdım?

Anadolu Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencilerine dağıtılan Sosyoloji kitabında tuhaf bir soru ilgimi çekti de ondan.

Soru şöyle:

4. Bölüm: Siyaset ve Toplum

Kendimizi Sınayalım

Soru 3: Aşağıdakilerden hangisi karizmatik otoriteye örnek olarak gösterilebilecek liderlerden biri değildir?

Atatürk

Napolyon

Enver Paşa

Gandhi

Obama

Doğru cevap Obama zannettim. Bir de arka sayfayı çevirdim ki; doğru cevap c şıkkı… (Sosyolojiye Giriş, Editör Prof. Dr. Nadir Suğur ve 9 öğretim üyesi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir 2015)

Amerikan Obama’sı karizmatik lidermiş de Enver Paşa karizmatik lider değilmiş.

Türk çocuklarına sorulan sınav sorusu bu…

Enver Paşa’nın karizması üzerine belki yüzlerce doktora tezi yazdırması gereken üniversitelerimizin hali pür melali bu.

Burada mevzu Enver Paşa ile Atatürk mukayesesi yapmak değil ki…

Her vesileyle ikisini kıyas etmeyi marifet sayarak hiç değişmeyen ve asla da değişmeyecek bir kafa konforunu yaşatan bir siyaset sosyolojimiz var maalesef…

Senkronize...

G20 LİDERLER ZİRVESİ’nde verilen yemekte garsonlar senkronize bir şekilde servis yapmışlar.

Hepsi aynı anda eğiliyorlar, aynı biçimde eğiliyorlar, aynı taraftan eğiliyorlar. Aynı yemeği koyup koymadıklarını bilmiyoruz…

Senkronize olmanın önemini Cumhurbaşkanımız toplantı sonrasında açıkladı. G20 zirvesinin üzerinden fazla bir şey geçmemişti. Bütün gazetelerde yer alan yemek fotoğrafını iyi değerlendirdi birkaç gün sonra. Zannederim Çipras ile yaptığı görüşme sonrasında açıkladı senkronize olmanın önemini…

Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın senkronize çalışması gerektiğine vurgu yaptı.

Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında Bakanlar Kurulu’nun teşkili konusunda senkronize olmayan bir durum mu vardı acaba?

Yoksa durup dururken neden böyle bir açıklama yapmayı gerekli görmüştü Cumhurun reisi?

Hem neden Çipras ile görüşme sonrasında yapıyordu ki?

Bana göre Çipras görüşmesinden sonra yapması anlamlıydı.

Zira Çipras çapraz bir açıklama yapmıştı.

Hem dostane hem de Avrupa için çok stratejik…

Öyle ya Türkiye göçmen iade anlaşmasını imzalamıştı.

Buna göre göçmenler kaynak ülkeye iade edilebilirlerdi. Avrupa’nın yakın geleceğini tahmin edenler orada vatandaşlık kazanmışların bile iadesinin gündeme gelebileceğini bilirler.

Kaynak ülke neresi?

Elbette Türkiye…

Çipras ne dedi peki?

“Suriye göçmenleri için ilk istasyon Türkiye olsun” dedi.

Sanki Türkiye ile Yunanistan iki dost ve kardeş ülke olarak meseleye, iki ülkeyi de sıkıştıran bu göç dalgası karşısında iyi niyetli tedbirler arıyorlardı.

Çipras da dostça Türkiye’yi birinci adres gösteriyordu.

Meselenin arka planını bilemeyenler Çipras’ın açıklamalarında ne var ki şimdi diye itiraz edebilirler.

Oysa Çipras, tam da Avrupa’nın işine geleni mırıldanıyordu.

Bu da ikinci senkronizasyon olmalıydı…

Acaba Türkiye, Avrupa’nın uluslararası göçmen kampı olarak işlevini bundan sonra da layık-ı veçhile sürdürebilecek miydi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi